Yankeeler ile Ayılar arasında Türk Dünyası

97

 

Tarihin en eski milletlerinden birisi olan Türkler, 10 bin yılı aşkın bir süre dünyaya nizam vermiş, teknolojinin, bilimin ve medeniyetin mucidi ve geliştiricisi ve temsilcisi olmuşlardır. Yaklaşık son 400 yıldır içimizdeki sinsi hainler ve giderek bozulan eğitim sistemi nedeniyle biz kendimizi unutsak ve bilmesek bile; dünyada başka hiç bir millete nasip olamayacak bir şekilde Türklüğü araştırmak için yüzlerce Türkoloji bölümü kurulmuş, “oryantalist” adı altında bizi didik didik inceleyen bilim adamları on binlerce cilt kitaplar yazmışlardır.

Bugün ortalama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı “Yakutistan” dediğinizde bir Türk yurdu olduğunu anlayamamakta, “İbn-i Sina” dendiğinde İranlı bir doktor zannetmektedir. Hatta o kadar acıdır ki, kendini bu konulara aşina olarak tanımlayanlar dahi, bazen öyle gaflar yapmaktadırlar ki; ‘bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkün olur’ dedirtmektedirler…

Ozanın dediği gibi “Derdimizi büyüktür, hangisine yanalım!” deyip, konumuza dönelim…

* * *

Bugün Türk dünyası pek çok fırsatları da içerisinde barındıran, ciddi bir açmazın içerisinde durmaktadır.

EvetTürkler, 19 ve 20’nci yüzyıla göre çok daha iyi bir konumda olmasına rağmen, çok önemli stratejik handikapları da beraberinde taşımaktadırlar.

20’inci yüzyıl bittiğinde bağımsız tek Türk Devleti Anadolu Türkleri’ne aitti. Oysa bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin yanı sıra, KKTC, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Kazakistan’dan oluşan 8 Türk Devleti mevcuttur.

Fakat bu devletlerden hiç birisi ne yazık ki tek başına kendisine yeter konumda değildir.

  • Ya nüfusu yetersizdir,
  • Ya ordusu yetersizdir,
  • Ya teknolojisi yetersizdir,
  • Ya siyasi iradesi yetersizdir,
  • Ya da millî bilinci yetersizdir. Her birinin diğerine göre üstünlüğü olmasına rağmen, bu eksiklikleri bir arada tamamıyla gidermiş tek bir Türk devleti ne yazık ki, yoktur.

İşte bu durumda da Rusya ile ABD arasında denge politikası güderek bir şekilde varlıklarını devam ettirme, ya da zaman kazanma anlayışıyla hareket eden politikalar yürütmektedirler.

Bir dostum şöyle demişti:

Ruslar, Moğol mantığıyla hareket eder. Kültür emperyalizmini çok iyi yapamazlar, hatta kendileri zamanla asimle olur. Ama çok acımasız ve haindirler. Milyonlarca insanı bir anda ölüme gönderirler. Amerikalılar ise Osmanlı gibidir. Bir yeri kültürel olarak ele geçirir, kendi kültürünü oraya yerleştirir, ama insan yaşamına daha saygılıdır.

İşte bugün “Türk dünyası Yankeeler ile Ayılar arasında sıkışmış” derken bu açmaza ışık tutmak istiyoruz.

‘Kültürünü devam ettirip esir olmak mı, dejenere olup bağımsız kalmak mı?’ Bugün Türk dünyasının cevabını vermekte zorlandığı en büyük soru, ne yazık ki budur!

Çok şükür henüz Çin, dünya için bu anlamda emperyal bir tehdit değildir. Ama eğer, vaktiyle önlem alınmazsa yakın bir gelecekte Rusya veya ABD’nin emperyal dayatmalarını mumla arar hale gelen bir Türk dünyasını görebiliriz. Bunu da bir yere not edip hatırda tutmakta fayda var. Çünkü Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin durumu ortadadır…

Ancak günümüze dönersek; Hazar’ın batısındaki Türkler, genel olarak bağımsız ama kültür dejenerasyonuna tabi yaşamı tercih ederken, doğusunda kalanlar ise millî kültürlü ama esir olmayı halen tercih ediyor görünmektedirler. Ancak unutmamalıdır ki, görünüş her zaman yanıltıcı olabilir.

Bugün için Türkiye’de çok yoğun bir Rus propagandası almış başını giderken, Türkistan’da ise İmam Nakşibend Hazretleri’nin türbesine elinde Cola (kola) şişesiyle ve üzerinde ABD bayraklı pantolon ile giren gençlere rast gelinmektedir.

Kısacası Türk aydını için zor bir açmaz ile karşı karşıyayız…

Tercih etmek zorunda kalınan şey, ehvenişer değildir. İkisi de şerdir…

Ancak birinden birinin müttefikliği de gereklidir.  Bu durumda zaman kazanıp, dünyaya karşı başı dik, alnı ak duracak güce gelene kadar kartları tekrar açıp, bir onurlu bir müttefiklik antlaşması yapmak elzemdir.

Bugün için Rusya, Türklük üzerinden Türk milletine yanaşmaya çalışırken, ABD ise Sünni İslâm inancı üzerinden yanaşmaya çalışmaktadır. Oysa 1990’lardan önce ise tam tersi bir politika yürütürlerdi. Rolleri değiştirdiler, bu nedenle uyanık olmak gereklidir.

Oysa biz her ikisinden de;ne Türklüğümüzden, ne de İslâm’dan vazgeçemeyiz. Birinin eksikliği bizi biz olmaktan çıkartır ve tarihin tozlu sayfalarına gömer. Çünkü “Türk’ün doğal dini, İslâm’dır.”

Netice-i kelâm esir yaşamak mı, bağımsız kalmak mı dersek?

Cevap, Atatürk’ün veciz ifadesinde gizlidir:

“Türk milleti esir yaşamaktansa, ölsün daha iyi!”