Yalnızlık, Değerli midir?

71

Yaşam tarzı olarak yalnız yaşamayı seçen Ebu Zer’e: “İnsanlardan uzak, yalnız yaşamak, senin için zor olmuyor mu?” diye sorarlar. Ebu Zer: “İnsanlarla daha zor oluyor.” diye cevap verir.

Yalnızlık; sağlıklı bir tercih midir, hastalıklı bir ruh hali midir? Yalnızlık; bir hak mıdır, israf mıdır, zamanın kıymetlendirilmesi midir? Ruhun dinginleşmesi midir, karanlıklarda ışık aramak mıdır, fırtına öncesi yaşanması gereken zorunlu sükût mudur?

Yalnızlığı, “esaret, cesaret, dirayet, teslimiyet, hürriyet” kelimelerinin hangisiyle daha iyi anlatabiliriz? Yoksa yalnızlığın içinde hepsi bir miktar var mıdır?

Siyasi hayatımızda bir zamanlar kullanılan “Değerli Yalnızlık” ifadesi ne kadar doğru? Yalnızlık değerli midir, değerli kılan nedir? Yoksa kendimizi kandırmanın ilanı mıdır?

“Yalnızlık, Allah’a mahsustur.” ifadesi, insanların ve toplumların yalnız yaşayamayacağını, toplu halde yaşamanın bir kader olduğunu anlatır. Doğum öncesi ve ölüm sonrasında yalnızlık nasıl bir kaderse dünya denen mekânda topluca yaşamak da bir kaderdir, yasadır. Kaderimizde bulunmayan bir tercih, hak değildir. Birey olarak bir topluluk içinde, millet olarak diğer uluslarla birlikte yaşamak, bir ihtiyaçtır, zorunluluktur. Dünyaya gelişimiz, dışımızdaki insan ve uluslarla ilişkimizde bir anlam kazanır. Kişinin kalitesi, ilişki düzeyini ve sınav sonucunu belirler.

Yalnızlık, paylaşılmaz; paylaşılsa yalnızlık olmaz. İnsanoğlu, paylaşarak mutlu olur; fikrini paylaşır, duygularını paylaşır, emeğini paylaşır, zenginliğini paylaşır. Her paylaşım, kişiye değer katar. Veren el, alan elden üstündür.

Bir tükenmişlik, çaresizlik sonucu değilse eğer yalnızlık, ancak hayat tarzı değil de yöntem olarak tercih edilebilecek geçici bir süreçtir. “İtikaf”, kişinin Yaratan’la baş başa kaldığı eğitim ve tefekkür döneminin adıdır. Sendrom halindeki yalnızlık, rehabiliteye muhtaçtır.

Yalnızlığı değerli kılan da yöntem olarak onun niçin tercih edildiğidir. Dışlanmışlık, acizlik gibi nedenler, yalnızlığı değerli kılmaz. Gideceği yönü, yanaşacağı limanı iyi bilen, yelkenlerini rüzgâr ve fırtınada iyi kullanabilen usta bir kaptan için,  yolculuk öncesi, adına yalnızlık diyebileceğimiz hazırlık dönemi bilinçli bir tercihtir. Bu bilinç, değerlidir; duruş, onurludur.

“Kimse beni anlamadı, bir kişi anladı, o da yanlış anladı.” yakınmasını, söyleyiş olarak pek severim. Düşüncede, duruşta, eylemde, algıda farklılık; kişiyi yalnızlaştırabilir. Dünyanın emperyal sistemine, kurulu düzenine, egemenlerin sömürüsüne karşı gelmek, ülkeleri ve o ülkelerin yöneticilerini yalnızlaştırabilir. Kişilerin veya ülkelerin yalnızlaşması, onlara yalnız yaşama hakkını vermez. Yalnız kalmak; çok kere “kralın çıplak olduğunu” söylemekten, yanlışları haykırmaktan, doğruyu ilan etmekten kaynaklanabilir. Bu, değerli bir yalnızlıktır. Ancak, doğruları bilme ve bildirme, kötüden ve yanlıştan sakındırma görevine sahip aktif iyiler, itildikleri yalnızlığın tutsağı olmamalıdırlar. “Kalabalıklar içinde yalnız” kalınsa bile, yalnızlık tercih, kalabalıklar terk edilmemelidir.

Yalnızlık üzerine sözler söylenmiş, şiirler ve romanlar yazılmış, besteler ve resimler yapılmış. Yalnızlığa genellikle kötümser yaklaşılmış. Her hayırda şer, her zorda kolaylık, her kötülükte iyilik, her çirkinde bir güzellik olduğuna inanan ve bu inancını hayat felsefesi haline getiren insanlar için yalnızlık, hiç de kaçınılacak bir durum değildir. Yalnızlık, Necip Fazıl’a şu dizeleri söyletir: “Yalnızlık bir fenerse / Ben de içindeki mum. / Onu, billur bir kâse / Gibi doldurur nurum. // Dışarıdan bana neler / Getirir pervaneler! /  Pırıltılar, nağmeler, / Renklerle eriyorum.”

Herkesin kaçındığı, hakkında olumsuz değerlendirmeler yaptığı yalnızlığı, ancak yoğun ve sağlam bir bilgi birikimine, irfana, doğru istikamete sahip olan kişiler cazibe haline getirebilir, sevimlileştirebilir. “Yalnızlık fenerinde mum olmak” benzetmesi, edebi dehanın ürünüdür. Gönül hissederse, akıl düşünüyor, kelimeler dile geliyor, kalem yazıyor, “yalnızlık” bize dost oluyor.

Kalabalıklar içinde “yalnızlık” saadeti yaşayanlara ne mutlu! Divan şairi Nedim’in dediği gibi: ” Şevk-i tamâm va’de-i ferdâyı dinlemez / Reşk ana kim cihanda bugün buldu yârını” ( Tam kıvamını bulmuş olan neşe, yarına (âhirete) dair olan vadi dinlemez; dünyada bugün sevdiğini bulmuş olana ne mutlu!)