Yalancıyım, Yalancısın, Yalancı Yârim

85

Üç yıl evvel YALANLA
YAŞARKEN GERÇEK DÜNYADA başlıklı yazıda yalanseverliğimiz
üzerine epeyce vuruş yapmıştık. Ne kimse üstüne alındı, ne yalancılıktan
yakındı, ne de yalana yancılığını aksattı; sosyal geleneğimize asla halel
gelmedi.

            4 yıl kadar önce bizim Türklerden bir gurup Japonya‘ya gidiyor. Oradakilerle
iletişim kurarken alışkanlık gereği burada olduğu gibi kendi haklarında biraz
fazla sallıyorlar. Sonra da kendi aralarında birbirlerine şikâyette bulunuyorlar:
“Bu
Japonlar ne biçim adam. Ne desek inanıyorlar yav; adamlar yalan nedir bilmiyor.”

Çarşı-pazarda
çokça eğleşen ve gözlem yapan bir Kara Abimizin diline pelesenk ettiği “Bir ben sahtekâr değilim” sözünü
Temel’in ters yol fıkrasındaki “Ne biri?
Ne biri? Hepsi!
” düzleminde anlamadan bu toplumsal düzeni anlamak mümkün
olmayacaktır. Yani içimizde günahsız biri yok ama ilk taşı atmaya da en
günahkârlar en teşne
.

Atilla Taş misillû “N’aberin
lan yalancılar, sahtekârlar
” desek hemen alınırlar amma velâkin “Ağbi,
millet olmuş puşt”
, “Bu devirde babana bile güvenmiceksin
b’olum”
, “Sakın kimseye iyilik yapma; kötü olursun. Deveye diken, insana bilmemne”
diyen diyene.

Milliyet’ten
Fazilet Şenol TÜRKLERİN İKNA ETMEK
İÇİN KULLANDIĞI 10 SÖZ’ü sıralamış yani yalanlarımızın en’lerini: * Allah rızası için / Bak Allah’ın adını
verdim * Yalanım varsa şurdan şuraya
gitmek nasip olmasın
* Allah, Kuran, nimet çarpsın ki / Getir Kuran’ın üstüne el basayım * Ölümü
gör / Ölümü öp * İki gözüm önüme
aksın * Allah seni inandırsın * Gözünün
yağını yiyim * Yemin et * Gel bişey
yapmıcam * Sütümü helâl etmem

Piyasa
bol, alış-verişe gelen yahut isteklisi ilâve etsin: – Bak abdestliyim şu anda
– Bunu al sen bana dua edeceksin – Bizde söz senet abicim – Gelişine
veriyorum, maksat işin görülsün – Valla billâ de – Bacımsın
Çoluk çocumun hayrını görmiyeyim ki
– Abla tadına bak, alman önemli
deyil
Kurtarmaz, kurtarsa dükkân senin
Ciddi söylüyorum bak – Yap bi güzellik – Yabancıya
gitmesin – Zeki ama çalışmıyor – Harbi diyorum – Şerefsizim – Dosta
gider …

Böylece
ne yapıyoruz; yalanda okeye dönüyoruz. Birbirimizi aldatmaktan bıkmıyor,
usanmıyor ve ‘biz’ dediğimize dahil
olanları kazıklamaktan haz alıyoruz
. Türk’ün Türk’ten başka düşmanı mı
varmış
? Müslüman’ın Müslüman’dan
başka rakibi mi varmış?
İsterseniz bir kâğıt-kalem alın elinize, rakip yada
düşman bildiklerinizi sıralayın; bakın bakalım, bir ecnebi yahut gayrimüslim
çıkacak mı?

Yetişme ve yetiştirme tarzımız çıkar, yalan ve haksız kazanç, çalışmadan kazanmak
üzerine. Arada bir âdetsel birlik, geleneksel dayanışma seanslarında vaziyet
almak da günah çıkarma ritüelimiz. Bu
kafa değişmezse kaderimiz nasıl değişecek
?! Birilerini seçelim, o da bizim
içimizden çıkmış olarak sihirli değnekle bizim gibileri değiştirsin hemi?!

 Bakalım bakalım, çarpma cihazı olarak kullandığımız Kuran’a; toplumların değişmesi
ve düzelmesi, esenliğe kavuşması hakkında acaba ne yazıyor? Askerinize ismini
verdiğiniz Peygamber; yalanla imanın
birarada bulunması/bulunmaması, münafıklığın alâmetleri, aldatanın
konuşlanması/konuşlandırılmasıyla alâkalı acep neler diyor?

Derin
düşünürler, bilgelik ve bilim insanları, sosyoloji ve psikoloji ilmi, tarihsel
tecrübeler ve devlet deneyimimiz ne/neler anlatıyor olabilir; Temel’in ters
yol örneğini
mi?

Kendi seçtiklerinin tâcizine uğrayıp
sonra yine bir seçimle veya sandıkla kurtulacağını ummak ve böyle bir kısır
döngüden demokrasi dersi çıkarmak
(!)

Evet,
yazı biraz sert ve biraz karamsar gözükebilir. İsteyen, “Kader diyemezsin, sen kendin ettin” diyerek arabesk özete
bağlayabilir; isteyen, şeytanı kendi iç
dünyasının dışında zannedip
ve hacıların sembolik (soyut) taşlamasını
gerçek (somut) sanıp klavyeden dilediğini taşlayıp, dilediğini
şeytanlaştırabilir. Her fırsatta ve hep birbirimize yaptığımız gibi..