Yalan Değil Aptallık

140

Bazen Atatürk’e, bazen laikliğe, her zaman Türkçülüğe saldıranların yalan söylediklerini düşünüp kızıyordum. Öyle ya, insanın en incindiği hâllerden biri kendine yalan söylenmesidir. Bir kere bana yalan söylenmesi, aptal yerine konmak, manipüle edilmek anlamına geldiği için hakarettir. İkincisi, karşımda insan kılığında bir canlı vardı fakat yalan söyleyerek aslında o kadar da insan olmadığını gösteriyordu. Buna üzülünmez de neye üzülünür! Çifte yara!

Yalana tepki, insanın fıtratında var. Evrim psikolojisi bunu gösteriyor. Biz toplum hâlinde yaşamaya mecburuz ve yalan, toplumu yıkan bir ahlaksızlık cinsi. İnsan, en çok toplumu tahrip eden davranışlara karşı tepki göstermeye kurgulu. Yalana, adaletsizliğe, şiddete. Toplum dürüst, adil ve gereksiz şiddete eğilimi olmayan bireyler istiyor. Böyle olmayanlara karşı da yapımızın çok derinlerinden gelen bir tiksinti duyuyoruz. Bunlar, milyonlarca yılın genetiğimize işlediği duygular. 

Bir karış toprak vermedi

Sonra başka bir şeye uyandım. Belki insanların günahını alıyordum. Yalan söylediğini sandıklarım belki yalan söylemiyordu. Hezeyanlarının doğruluğuna, gerçekliğine inanıyorlardı. 

Sultan İkinci Abdülhamid bir karış toprak vermedi. Bunun müzikalini de yapmışlar, “Bir karış toprak vermedi.” diye bitiyor. Vikipedia’ya bakıyorum. Ansiklopedide, “II. Abdülhamid Döneminde Toprak Kayıpları” diye madde var: “II. Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1.592.806 km² toprak ile en çok toprak kaybeden padişahlarından biri oldu. 1878’den 1908’e kadar Mısır, Sudan, Habeş vilayetleri (Eritre, Cibuti, Kuzey Somali toprakları), Tunus, Sırbistan, Karadağ, Dobruca ile birlikte Romanya, Bulgaristan, Girit, Kars, Batum, Ardahan, Artvin, Bosna-Hersek ve Kotur şehri, onun döneminde kaybedildi. Yemen’de 1904 sonrasında İmam Yahya ve Şeyh İdrisi isyanları, Lübnan’da Ammiya Ayaklanması baş gösterdi, Kuveyt özerk hale gelip İngiliz kontrolüne girdi, Arabistan’da döneminin başında sağlanan kontrol 1902 ve sonrasında İbn Suud isyanı ile kaybedildi.”

Büyük âlim

Daha neler var. Mesela, 9 Eylül’de Yunan denize dökülmedi. Tek kurşun atılmadı. Yunan alacağını alıp 6 Eylül’de Türkiye’yi terk etti. Hatta Millî Mücadele hiç olmadı- Yunan tarihlerinde yok. Mesela bakınız, bir milletvekilinin bir komisyondaki konuşması: “…Biz milli güvenlik akademisinde oralardaki şehitlikleri dolaştık. Bütün şehitlikler temsilî. Bunlar çok önemli, anlayış olarak bir yere gelmek istiyorum. Burada Ankara Hükümeti’nin meşruiyetiyle bazı şeyler yapılmış süreç içinde bazı şeyler…” (Ak Parti Ordu Milletvekili İhsan Şener, 28 Kasım 2011, TBMM İnsan Hakları Komisyonu zabıtları. 

Buyurun, bu da iktidarımızın yere göğe sığdıramadığı, isminin önüne “üstad” koymadan adını ağzına almadığı, hangi icadından ve keşfindense “büyük âlim” sıfatını tevcih ettiği Kadir Mısıroğlu’nun bir konuşması: Bizim efeler, Yunan’ı altı ayda Anadolu’dan atacakken Atatürk ve İnönü gizli bir anlaşma yapıp harbi, iki buçuk yıl uzatmışlar. Kiminle yapmışlar? Gizli dedik ya. Niçin uzatmışlar? Böylelikle büyük adam, büyük kurtarıcı olup Türkiye’nin yönetimine el koyacaklarmış; öyle de yapmışlar. Aslında ne Atatürk’e ne  arkadaşlarına ne de ordu teşkiline gerek varmış. Buradan izleyebilirsiniz.

Bu ve bunun gibi niceleri ve bunlara inanan, bunları tekrarlayan bir sürü de insan var. Dediğim gibi bunlar yalan söylüyor diye kızıyordum, sinirleniyordum. Sonra bende bir aydınlanma meydana geldi. Fark ettim ki ilk uyduranlar, saçmalıkları ilk inşa edenler yalancıydı muhakkak. Fakat onların peşine takılanlar yalan söylemiyordu. Akla, mantığa, her türlü bilgiye sığmaz bu hezeyana gerçekten inanıyordu. Bu bir hainlik, yalancılık ve riya meselesi değil cehalet ve aptallık meselesiydi. 

Bonhoeffer bize sesleniyor

Tam bu sırada, tevafuk denir ya, bir arkadaşım bana Bonhoeffer’in “Aptallığın Teorisi”nin tercümesini attı. Dietrich Bonhoeffer, Nazi Almanya’sında muhalif bir papaz. Tutuklanıyor, hapsediliyor ve 1945’te asılarak öldürülüyor. Sonra ne göreyim, Karar’da sütun komşum Salih Cenap Baydar, Bonhoeffer’in aynı konudaki fikirlerini yazıyor; Ahmaklık Teorisi: Direniş ve Teslimiyet başlığıyla yayımlanan kitaba da işaret ediyor. Baktım, kitap bir buçuk yıl önce yayımlanmış. Bizim birdenbire ve hep birlikte Bonhoeffer’i keşfetmemizin bir sebebi olmalı. Öyle anlaşılıyor ki aptallık denizinin yükselişi, alarm noktasını aştı!

Bonhoeffer özeti: 

Siyasi veya dinî otokrasi, bendelerini, takipçilerini aptallaştırıyor. 

Gözlerinin önündeki gerçekleri görmez oluyorlar. 

“Onlarla konuştuğunuzda bir insanla değil, sloganlarla konuşmaya ayarlanmış bir robotla konuştuğunuz hissiyatına kapılıyordunuz. Büyülenmiş gibiydiler. Değil kötülük yaptıklarını, ne yaptıklarını bile bilmiyorlardı.”

Kötülükle mücadele edersiniz. Böylesine aptallığa karşı ne yapabilirsiniz? “Kalpleri vardır anlamazlar, gözleri vardır görmezler, kulakları vardır duymazlar.”

Bonhoeffer’in aptallığın yaratıcısı diye nitelendirdiği otorite belli: Naziler. Bizimkileri aptallaştıran hangi otoriteler diye sormamız, araştırmamız lazım. Bizdeki öyle son yirmi-otuz yılla sınırlı değil. 

Yalan değil aptallık – Milli Düşünce Merkezi

Önceki İçerikProf. Dr. SÂDIK K. TURAL ‘ANLATMAK’ Kelimesinin Engin ve Derin Mânâlarını Anlattı.
Sonraki İçerikProf. Dr. SÂDIK K. TURAL ‘ANLATMAK’ Kelimesinin Engin ve Derin Mânâlarını Anlattı.
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)