Yakındır Gelecek (2)

62

Batı emperyalizminin, Türk gençliğini kendi doğal İslâmî mecrasından çıkarmak için başvurduğu menhus, uğursuz desise şudur: Der:

“Ey Müslüman! Bak, nerede bir Müslüman varsa, nispeten fakir, gafil ve iptidaî, ilkel bir hayat yaşamaktadır. Nerede Hıristiyan varsa, bir derece medenî, uyanmış ve servet sahibidir.”

Böylece zihinleri karıştırmakta, güya Hıristiyanlığın üstünlüğünü göstermek istemektedirler.

Bu iddia ve sava karşı şöyle cevap verilmiştir:

Ey Müslüman! Avrupa üstünlüğünün biri maddî, diğeri manevî iki sebebi vardır. Bu iki sebep dehşetli bir sonuç vermiştir.

O sonucun yıkıcı etkisine karşı, varlığımızın hâmisi ve koruyucusu olan İslâmiyetten elini çekme,  elini gevşetme! Dört el ile sarıl, yoksa mahvolursun!

Evet, biz aşağıya iniyoruz, onlar yukarıya çıkıyor. Bunun iki sebebi var. Biri maddî, diğeri mânevî.

Birinci sebep: Bütün Hıristiyan kilisesi ve hayat kaynağı olan Avrupa’nın coğrafî yapısı.

İfade çok dikkat çekici değerli okur! Bakın Avrupa nasıl vasfediliyor. İsterseniz iyice bir daha kulak verelim: Bütün Hıristiyan kilisesi ve hayat kaynağı olan Avrupa.

Gelelim sadede: Avrupa dardır. Güzeldir. Demir madeni bakımından zengindir. Kıyıları girintili çıkıntılıdır. Deniz ve nehirleri bağırsakları hükmündedir. Ulaşım ve taşımaya çok elverişlidir. İklim ise soğuktur.

Evet, Avrupa yerkürenin onbeşte biridir. Böyleyken insanlığın dörtte birini; tabii / doğal güzelliği ile kendine çekmiş.

Hikmeten ve ilmen sabittir ki: Yüzölçümüne düşen insan sayısının fazlalığı; ihtiyaç ve gereksinmeleri arttırır. İnsanları arayışa iter. Bir şeyler yapmak zorunda bırakır onları.

Çünkü ihtiyaç; ilerlemenin hocasıdır. İhtiyaç sahibini harekete geçirir. Görenek gibi çok sebepler ile artan, çoğalan ihtiyaçlar; toprak ne kadar verimli olursa olsun, sadece tarımla ihtiyaç ve gereksinmeleri tamamen karşılayamaz hâle gelir.

İşte bu noktada ihtiyaç; sanata yöneltir insanları. Merak da, ilme sevkeder. Sıkıntı ise ahlâksızlık araçlarına hocalık edip öğretmeye başlar.

Evet, san’at düşüncesi, eğitim ve öğretime meyil; nüfus çokluğundan çıkar, bir ihtiyaç olur.

Avrupa dardır. Deniz ve nehirleri doğal ulaşım araçlarıdır. Bundan dolayı, birbirleriyle tanışmaları; aralarında ticareti geliştirmelerine sebep olmuştur.

Birbirleriyle yardımlaşmaları ise, ortak çalışmaya yöneltmiştir onları. Bu şekilde temas dahi, yani  birbirleriyle görüşmeleri, fikir alış verişine yol açmıştır.

Rekabet ise aralarındaki yarışı doğurmuştur.

Ve bütün sanayinin anası olan demir madeni, bol miktarda içinde bulunur. O demir; medeniyetlerine öyle bir kuvvetli silâh vermiştir ki, onlara dünyanın bütün medeniyet kalıntılarını gasp ve yağma etme olanağını sağlamıştır.

Böylece gayet ağır bastılar ve yeryüzünün terazisinin dengesini bozdular.

Hem de Avrupa’nın her şeyi geç almak, geç bırakmak şanından olan, fazla üşütmeyen soğuk iklimi var. Bu iklim onların çalışmalarını sebat ve devamlılık içinde yürütmelerini sağlamış; işlerini metanet ve dayanıklılık içinde sürdürmelerini sağlamıştır.

Bütün bunlara sahip oluşları; medeniyetlerini devam ettirmelerinde baş rolü oynamıştır.

Velhasıl, Avrupa’nın su yüzüne çıkmasının, zamanla Doğu’ya galebe etmesinin, üstünlük kurmasının, giderek bu hâlin emperyalist bir hüviyet ve kimliğe bürünmesinin altında, bir de şu hususlar vardır:

Avrupa devletlerinin oluşumu, ilme dayanarak gerçekleşmiştir.

Birbirlerine karşı olan kuvvetlerle çarpışarak ortaya çıkmıştır.

Avrupa’daki gaddarca zorbalıkların rahatsız edici fonksiyonları, onları kendi devletlerini kurmaya götürmüştür.

 

 

Önceki İçerikİYİ Parti, Çarşaf Liste, Demokrasi!
Sonraki İçerikOtosansür
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.