Yakındır Gelecek (1)

68

Irak’ın şahsında Türkiye’mize, Ortadoğu’ya ve İslâm Âlemi’ne bir göz atalım. Halimize bakıp, geleceğimizi görelim. Duruma muttali olalım. İçinde bulunduğumuz ortamı iyice anlayalım.

Teşhiste isabet edelim. Ki tedavide netice alabilelim. Bu ahval ve şerait içinde. Bu hâl ve şartlarda ne yapmak lâzım? Nasıl hareket etmek gerek? Nasıl bir çıkış yolu bulmak icap eder? Bunu iyi tespit etmeli.

Ki ancak bu şekilde sağlıklı bir usul ve metodu tayin etmek mümkün olur.

Aslında yol da yordam da yazılıp gösterilmiştir. Hepsi mevcuttur üstelik kendi dilimizde.

x

Ondokuz ve Yirminci yüzyıllarda Batı’nın estirdiği bir rüzgâr vardı. Sersemletici ve zehirleyici idi. Bu öldürücü rüzgâr, 21. asra başladığımız bu zamanda yine estirilmekte; doğulu insanın başını döndürmekte, sıhhatli karar vermesini güçleştirmekte, zorlaştırmaktadır.

İşte bu cereyan, bu akım şu zamanın medenî görüntüsü altında fonksiyon ve işlevini devam ettirmektedir. Bu “Medenî Engizisyon”dan başka bir şey değildir. Bununla müthiş ve dehşet verici vesîlelere başvurmaktadırlar.

Böylece zihinler; ifsat edici, çeşitli bozuk telkinata tabi tutulmakta. Menfî fikir aşılamalarına maruz bırakılmaktadır.

Bu şekilde Batı’nın “Medenî Engizisyon”u, meşru olmayan çocuklar oluşturmakta. Daha doğrusu, kendi çocuklarımızı, kendi insanımıza karşı tavır alacak şekilde zihinsel bir değişikliğe uğratmakta. Türklere, İslâmiyete ve Müslümanlara karşı duyduğu kinini yaşatmakta. Onlara karşı beslediği intikam hissini yürürlükte tutmaktadır.

Türk gençlerini, İslâm çocuklarını dinsizlik ve imansızlığa meylettirmek ve sürüklemek için, sinsi ve örtülü olarak çalışmaktadırlar.

Onları yapamasalar bile hiç olmazsa lâubali olmaya, inanç karşısında duyarsız kalmaya özendiriyorlar. Devlet, vatan, millet ve bayrak kavramlarını törpülüyorlar. Geçersiz ve manasız kılmak için dolaylı yollardan zayıflatıcı, menfî üfleyişlerde bulunuyorlar. Velhasıl onlar üflüyor, bizler de oyuna geliyoruz bilinçsiz şekilde.

Bundan sonra iş; millî ve manevî değerlerden boşalmış kalb ve dimağları Hristiyanlığa yönlendirmeye geliyor. Hristiyanlığa eğilim göstermelerini sağlamaya çalışıyorlar.

Bunun için Türk çocuklarının diğer İslâm gençlerinin İslâma şek ve şüphe ile bakmaları isteniyor. Bunu sağlamak için elden gelen çaba sarfediliyor. Üstelik bunlar ilim kisvesi altında yapılıyor. Güya bilimsel eserler yazılarak, Hz. Muhammed’in apak şahsiyetine leke sürülüyor.

Hattâ millî tarihimizi ve İslâm tarihini lekeli gösterecek hayali kitaplar yazarak bunu gerçekleştirecek birimler kurarak, olmadık senaryolar, görülmedik yazış biçimleri arasına dercedilip konuyor.

Kafalar karıştırılıyor. Dimağlar bulandırılıyor. Akıllar karıştırılıyor. Türk insanını, İslâm gençlerini İslâmiyetten soğutmak için kapılar aralanıyor. Bunun için en tehlikeli yalana başvuruluyor. Yarısı doğru olan yalana. Ki çürütülmesi en güç yalan budur: Yarısı doğru olan yalan.

Nitekim Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında her tarafta açılan Misyoner okulları; birçok amaçları yanında ayrıca belirttiğimiz hususları da yerine getirmek için kurulmuş müessese ve kurumlardı. Dikkatli olalım! Aynı şeyler bugün de yapılmak isteniyor! Yazık ne yazık ki bu yolda adımlar atılmıyor değil!

Gerçekten değerli okur! Aynı metoda, bugün de yapışmış ve başvurmuş bulunuyorlar. Aynı metoda bugün de sarılıyorlar. Sureti haktan geçinerek, İnsan Hakları maskesine bürünerek, Hıristiyan olmayan yerlere kiliseler açıyor, açtırıyorlar.

Bir bakıma köprübaşı edinip, özellikle Türk gençlerine bâtıl ve sapık kancalar takmanın uğraşı içinde yanıp tutuşuyorlar. Ne diyelim? Konuya safça bakanların, sorunu sadece bir insancıl hak veriş sananların kulakları çınlasın! Zehirin altın kupa içinde sunulacağı, bir an bile akıldan çıkmasın!

 

 

 

Önceki İçerikYeni Bir Siyasi Kriz Kapıda
Sonraki İçerikCumhuriyet Döneminin İktisadî Arayışlar Tarihi – XIII
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.