Hükümet “Tapu Kanunu’nda değişiklik öngören ve yabancılara mülk satışında mütekabiliyet şartını kaldıran” kanun tasarısını meclisten geçirerek yasalaştırdı ve onay için Cumhurbaşkanlığına gönderdi. Yasaya göre; Türkiye’nin %10‘u, yani 78 bin kilometre kare vatan toprağı yabancılara satılabilecek. Yabancı gerçek kişilerin mevcut durumda edinebildikleri 2,5 hektarlık alan ise 30 hektara (300 dönüme) yükseltildi. Bakanlar Kurulu bu miktarı iki katı (60 hektara kadar) artırabilecek. Tapu Kanunu’nda ki “yabancıların sadece işyeri ve konut alabileceği” sınırlaması da kalkıyor. Böylece yabancılar Türkiye’den tarım arazisi de satın alabilecek. Tasarı tüm ülkelerle karşılıklılık ilkesini de kaldırıyor. Yani bir ülke, Türk Vatandaşlarına toprak satmayı yasaklamış olsa bile, o ülke vatandaşları Türkiye’den toprak satın alabilecek. Böylece bugüne kadar mütekabiliyet engeline takılan 62 ülkenin vatandaşına, Türkiye’de mülk sahibi olmanın yolu açılıyor.
Bu konuda verilen soru önergesini Çevre ve Şehircilik Bakanı “2003-2011 yılları arasında 96.925 adet taşınmaz 103.604 gerçek kişiye satılmış olup, bu taşınmazların alanı 81.864.537 m2” diye cevaplandırmıştır. Rakamlar Türkiye’de son bir yılda yabancılara taşınmaz satışının % 61 arttığını ve yüzölçümüne göre mülk sahibi ilk 10 ülkenin “Almanya, Avusturya, İngiltere, Hollanda, Yunanistan, Danimarka, Norveç, Fransa, Rusya ve İrlanda” olduğunu gösteriyor. Hükümetin yabancılara toprak satışı ile ilgili kanun teklifleri bu güne kadar “Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER onaylanmadığı ve Anayasa Mahkemesi iptal ettiği için” yasalaşmamış ve oranlar bu seviyede kalmıştır. Ancak hazırlanan yeni yasa durumun vahametini artıracak ve toprakları zaman içinde sular altında kalacak Avrupalıların, ülkemize akın etmesine yol açacaktır.
Emperyalist Güçlerce Lübnan ve Filistin’de de aynı oyunlar oynanmış, önce toprakları para ile satın alınmış, sonra ülkeleri kan ve gözyaşına boğulmuştur. Benzer oyunların Türkiye’de de oynanmasına ve Türk Milleti’nin aynı acıları yaşamasına izin verilmemelidir. Biz de yabancı ülkelerden gayrimenkul alıyoruz, onlar da alsa ne olur yaklaşımı ise yanlıştır. Çünkü Batılı Ülkelerin çoğu, tapu değil kullanım hakkı vermekte ve alınan gayrimenkulü konut ve işyeriyle sınırlamaktadır. Biz ise tarım arazileri dahil her türlü gayrimenkulü satıyoruz. Bizim hiç kimseden toprak talebimiz yoktur. İstiklal Harbi verdiğimiz Batılı Ülkelerin ise ülkemizde 1000 yıldır gözü vardır. Mütekabiliyet esası kalktığından, eşitlik de bozulmuştur. Milli geliri yüksek ve parası değerli olan Batılı Ülkelerin zengin insanları, topraklarımızın %10‘unu satın alacak ve Türkiye’ye iyice yerleşeceklerdir. Biz ise onların ülkelerinden aynı oranda mülk alamıyoruz. Batılılar misyonerliği emperyalizmin bir aracı olarak kullanmakta ve özellikle gençlere el atmaktadır. İslam Dininde ise misyonerlik yoktur. Sonuç itibariyle % 1‘in altındaki gayrimüslim nüfus yüzünden yıllardır sıkıntı çeken Türkiye, % 10 oranında kalıcı gayrimüslim nüfusu nasıl kontrol edecek ve bu topraklardaki 1000 yıllık egemenliğini nasıl devam ettirecektir? Yabancılar önce gençlerimize el atacaklar, onları Hıristiyanlaştırarak kendi emelleri için kullanacaklar, ülkemizde önemli bir oranda Hıristiyan nüfus yaratmaya çalışacaklar ve bunları azınlık olarak göstererek “baskı altında oldukları yalanıyla” ülkemiz üzerinde her türlü oyunu oynayacaklardır. Yüzyıllardır kardeş kavgası çıkartarak ülkemizi parçalamak isteyen Batılıların, Azınlıkların ve Misyonerlerin “etnik bölücülüğü, mezhep ayrılığını ve laik-anti laik gerilimini” körüklediği de bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla Türkiye bu kararla büyük sıkıntılar yaşayacak ve egemenliğini tartışmaya açacaktır.
Aslında Türkiye üzerinde uygulanan turuncu devrim neredeyse tamamlanmak üzeredir. Bugün “Kilise ve Havra açan, Azınlık Vakıflarını genişleten, misyonerliği hızlandıran, Ruhban Okulu’nu açmaya ve Patrikhaneyi ekümenik yapmaya hazırlanan, yerli sermayenin yarısını ele geçirerek birçok işyerinin adını yabancılaştıran ve bizi şirketlerinde bordrolu yapan, halkımızın taşınmazlarına yabancı bankalardan kredi verip borçlandırarak el koyan ve AB Mahkeme kararlarıyla Osmanlı dönemindeki emlaklarını geri alarak ülkemizde önemli oranda mülke sahip olan, destekledikleri sivil toplum kuruluşları ve medya organları ile kültürel değerlerimizi aşındıran ve özel güvenlik kanunundan faydalanarak kendilerini bizden iyi korutan” batılılar, yarın “ana dilde eğitim yasalaşır, tevhidi tedrisat kaldırılır ve toprak satışının önü açılıra” kendi dillerinde eğitim veren okullar açıp ailelerini de getirecekler ve iyice yerleşerek kurdukları site ve işyerlerinden Türkiye’yi yöneteceklerdir. Başımıza geçip “milletvekili, vali, kaymakam, belediye başkanı, savcı, hakim, subay, doktor, polis, devlet memuru” olmak isteyecekler, ulusal kimliğimizi yok etmeye çalışacaklar, bizden isimlerimizi ve dinimizi değiştirmemizi bekleyecekler ve bizi zaman içinde kendilerine benzeteceklerdir. Çürümüş toplum düzenleri bize de sirayet edecek ve Türk Milleti hızla milli-manevi değerlerini yitirecektir. Tüm bunlar milli ve üniter devlet yapımızı bozacak, Türk Dünyası ve İslam Alemiyle bağımızı kesecek ve bizi tarih sahnesinden silecektir. Küçük Amerika haline gelecek Türkiye sermayenin kontrolüne geçecek ve üç kıtaya açılan bir pazar olacaktır.
Türk Milleti “tarih bir tekerrürden ibarettir, hiç ibret alınsaydı tekerrür eder miydi” özdeyişi ile Afrikalıların “Batılılar buraya geldiğinde onların elinde İncil vardı, bizim elimizde ise topraklarımız, şimdi bizim elimizde İncil var, onların elinde ise bizim topraklarımız” sözlerinden ders almalı, Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasına neden olan “Kapitülâsyonlar ve yabancı okullar ile Tanzimat ve Islahat Fermanlarını” unutmamalı, bölgemizi yangın yerine çeviren Arap Baharını iyi okumalı ve gelecek nesilleri ile topraklarına sahip çıkmalıdır.
Batılılar için vatan toprakları parayla alınıp-satılan bir emlak olabilir. Nitekim ABD sahip olduğu “Louisiana’yı Fransa’dan 1803’de 60 milyon franka, Florida’yı İspanya’dan 1819 yılında 5 milyon dolara, Kaliforniya Meksika’dan 1848 yılında 15 milyon dolara, Alaska’yı Rusya’dan 1867 yılında 7,2 milyon dolara” satın almıştır. Ancak Türkiye ABD ve AB değildir. Tarihi-dini ve kültürel değerlerimiz ile milli-manevi hasletlerimiz, para karşılığı toprak satmaya izin vermemektedir.
Mehmet Akif İstiklal Marşında “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı! / Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı, / Sen Şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı, / Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı.” diyerek bizi uyarmıştır. Cemal KUTAY ise “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” diyerek bize kutsallarımızı hatırlatmıştır. Daha dün dedelerimiz, hatta ninelerimiz “Vatan, Millet, Bayrak ve Ezan” için savaşmışlar ve bu kutsal topraklar için Şehid-Gazi düşmüşlerdir. Ecdadın kanıyla suladığı bu Cennet Vatanın bir karış toprağının dahi “İstiklal Harbi verdiğimiz Emperyal Güçlere ve yabancılara” para için satılmasına, Türk Milleti razı olmamalıdır. Çünkü yarın çocuklarımız-torunlarımız “Fatiha okumak yerine” mezarımızı tekmeleyerek bizi lanetleyeceklerdir.
Bu süreçte “Siyasi Partiler, Sivil Toplum Kuruluşları ve Türk Milleti’nin her ferdi” milli ve demokratik tepkisini göstermeli ve geleceğimizi tehlikeye atan bu yasanın iptali için var gücüyle uğraşmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanı Türkiye’nin bekası ve Türk Milleti’nin bağımsızlığı için çok önemli olan bu yasayı onaylamamalıdır. Onaylarsa da Anayasa Mahkemesi’nin Değerli Üyeleri, daha önce alınan kararda olduğu gibi “toprak egemenliğin bir parçasıdır” gerekçesiyle yasayı iptal etmelidir. Aksi ALLAH korusun Türk Milleti için felakettir.