Sevgili okuyucular, yazılarımda her zaman bahsettiğim gibi içinde bulunduğumuz dönemde yaşananlar Osmanlı’nın son döneminde yaşanan olaylarla paralellik göstermektedir. O dönemi incelediğimizde görülecektir ki Osmanlı tarihi boyunca yabancıların en fazla ilgisinin ve dolayısıyla faaliyetlerinin yoğun olduğu dönem Osmanlı tarihinin son dönemlerine tekabül etmektedir.
Nitekim o dönemde kurulan yabancı finans kaynaklı okullar ve cemiyetler ülkenin içinde bulunduğu zorlu ekonomik ve siyasal şartlar içerisinde etkin rol oynadıkları için daha sonra kurulacak olan Cumhuriyet’te Atatürk ilk olarak yabancı okulları ve dernekleri kapatmıştır. Yani denilebilir ki ülke içerisinde temizlik hareketine girişmiştir.
Kanaatimce son derece yerinde olan bu temizlik harekatının en can alıcı noktası “İstiklal Mahkemeleri”dir. İstiklal mahkemeleri demokratik tavır olarak birçok kişinin eleştirilerine maruz kalsa da bence o dönemin şartlarına göre yapılması gereken bir uygulamadır. Fakat amacına tam manasıyla ulaşamadan son verilmiştir. Çünkü bu mahkemelerde ilk önce yönetime alternatif olabilecek şahıslar yargılanmıştır. Ancak esas misyonunun İstiklal Savaşı sırasında yabancılarla el ele vererek ülke içerisinde hainlik yapan kesimi temizlemek olduğunu düşünmekteyim.
Günümüze bakıldığında ise ülkemize olan yabancı ilgisinin en yoğun olduğu dönemi yaşamakta olduğumuz hepimiz tarafından aşikardır.
Borsanın bile %73’nün yabancı sermaye olduğu bu dönemde ülkemiz adeta yabancı sermaye ve yabancı sermaye kaynaklı sivil toplum örgütlerinin konuklandığı ülke haline gelmiştir.
Değerli okuyucular bu son derece ciddi bir durumdur. Ülkeler tarihi açısından son derece kısa bir dönem olan yaklaşık yüz yıl önce aynı durumla karşı karşıya kalan ülkemiz en sonunda var olma mücadelesi vermiştir
Dünya siyasetini kuran oyun kurucularının uyguladığı sistem her zaman aynıdır. Önce ülkeler içerisinde yabancı sermaye kaynaklı sivil toplum örgütleri ve okullar kurmak, dolayısıyla kendilerine göre adam yetiştirip o ülkenin milli reflekslerini kırmak, daha sonra ise bölge için nasıl bir siyaset belirlenmişse onu uygulamak.
Buna binaen geçtiğimiz günlerde Rusya devlet başkanı Putin ülkesinde yabancı sermaye kaynaklı sivil toplum örgütlerinde toplam 700.000 kişi olduğunu bunlarında ülke genelinde casusluk vazifesi gördüğünü beyan etmiş, akabinde Rusya Parlamentosunda yabancı sermaye kaynaklı kuruluşlara sınırlandırılma getirilmesini oylamaya sunmuş ve büyük çoğunluğun kabul oyuyla sınırlandırılma yasallaşmıştır.
Bu durumda yabancı sermaye ile kurulan vakıf ve dernek cenneti ülkemizin ne büyük bir tehlike içerisinde olduğu daha da iyi anlaşılmaktadır.
Yukarıda izah ettiğim gibi dünya siyaset kurucularının yöntemlerinin aynı olması ve bizim millet olarak bu yöntemlerin acı tecrübesini yeni yaşamış olmamıza rağmen hala aynı konularda sıkıntıya düşmemiz insanı daha da üzmektedir.
Anlaşılmaktadır ki bizim milletimizin tarihi hafızası yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla gençlerimizi tarihi kimlikle yetiştirmek biz ebeveynlerin en büyük görevi olmalıdır. Ancak bu şuurda yetişen bir nesil ülke geleceği açısından “yabancı ilgi”sine dur diyebilir.