Vefatının 100. Yılında Ziya Gökalp – (23 Mart 1876 – 25 Ekim 1924)

306

(2)

“Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin Namık Kemal, Fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir.” –  Mustafa Kemal Atatürk

Ziya Gökalp’in ailesi

                Ziya Gökalp’i Ziya Gökalp yapan etkenlerin en başında kültür ve bilgi birikimi yönünden çok zengin bir aileye ve geniş bir çevreye sahip olduğunu iddia edebiliriz.

                Gökalp’ın dedesi, Mustafa Sıtkı Efendi çevresinde tanınan fikir ve sanat adamıydı. Birçok memuriyetlerde bulunmuş ve bir aralık “Mir’at-ül-iber” yazarı Said Paşa’nın maiyetinde çalışmıştı. Sıtkı Efendi’nin iki oğlundan biri Ceza Mahkemesi Reisliğinde bulunmuş Hacı Hasib Efendi, diğeri Gökalp’in babası Mehmed Tevfik Efendiydi.

                1851 senesinde doğmuş olan Mehmet Tevfik Efendi, ilk edebiyat ve okuma zevkini babasından almış, genç yaşında Arapça ve Farsçayı öğrenmişti. Doğu edebiyatı hakkında geniş bir bilgi birikimi vardı. Eğitimini tamamladıktan sonra memuriyete geçmiş ve bir müddet sonra “Vilayet Evkaf birçok başyazı ve makale yazmıştı. Zengin bir kütüphaneye sahip bulunan Tevfik Efendi, vaktinin çoğunu okuma ve yazmayla geçirmekteydi. 1883 tarihli “Diyarbakır Salnamesi”ni hazırlatmış ve bir yıl sonra da “Diyarbakır Tarihi”ni yazmıştı. “Maarif Nezareti”, bu salnameyi takdir ederek mükâfat olmak üzere kendisine “mütemayiz” rütbesini verdi ve daha sonra da vilayetin “Nüfus Nazırlığı”na tayin edildi. Tevfik Efendi 1890 tarihinde vefat ettiğinde Gökalp, Askeri Rüştiye’nin son sınıfında bulunmaktaydı.

                Gökalp, bir yazısında babasından bahsederken; “Babam o zamanın başka babalarına benzemezdi. Dindarlıkla hür düşünüşü nefsinde telif eden bu zat batıl fikirlerin eskilerinden de yenilerinden de kurtarabilmişti”. Yine babasının gençlerin bir taraftan Fransızcayı, diğer taraftan da Arabî ve Farasî’yi iyi öğrenmesi gerektiğini ve böylece hem Batı bilimlerine hem de Doğu bilgilerine vakıf olmaları gerektiği konularında tavsiyelerde bulunurdu.

Öğrenim Hayatı

                Gökalp okuduğu Mekteb-i İdadi-i Mülki okulunda, müdürü İsmail Hakkı Bey’den Fransızca dersleri almıştır. Amcası Hasib Bey’den ise Arapça ve Farsça öğrenmiştir.

                 İdadideki öğrenimi sırasında, Diyarbakır Belediye Hekimi ve okulun tabii ilimler hocası Dr. Yorgi Bey toplum incelenmesi ve reform konularında yardımcı olmuştur. Fen Bilgisi hocası Dr. Yorgi Bey, bir toplumda reform yapmadan, rejim değişikliğine gitmeden yapılanların kalıcı olması için o toplumun en iyi şekilde incelenmesi ve tanınması için bilgi sahibi olmanın gerekliliği konusunun önemine dikkat çekmiştir. Burada şunu da kaydetmekte fayda var ki, Ziya Gökalp, aileden aldığı dini eğitimle, Dr. Yorgi’den aldığı müspet eğitim sonucunda bunalıma düşmüş ve intihara kalkışmıştır. Kafasına sıktığı tek kurşun narkoz kullanılmadan çıkarılmıştır.

                Naim Bey de hangi ilkelerin, görüşlerin bir milleti uygarlığa götürebileceğinin araştırılarak millete telkin edilmesinin gerektiği, açık bir program dâhilinde elde edilen kazanımların ve meşrutiyet değerlerinin halk desteği sağlanarak korunması gerektiği noktasında Gökalp’ın görüşlerinin oluşmasında, onun sosyolojiye, milliyetçi Doğu ve Batı düşüncesini birlikte değerlendirme anlayışına yönelmesine yol açmışlardır.

                Ziya Gökalp idadiden mezun olunca İstanbul’a gider ama maddi yetersizlik yüzünden eğitimine ücretsiz olan Baytar Mektebinde devam eder. Buradaki öğrenimi sırasında ülkedeki hürriyetçi hareketlere katılmış insanlarla tanışmak için gayret gösterdi. İbrahim Temo ve İshak Sükûti ile tanıştı. Jön Türkler’den etkilendi. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. “Yasak yayınları okumak ve muhalif derneklere üye olmak” nedeniyle 1898’de tutuklandı ancak okuldan atılmamıştır. 1900 yılında Diyarbakır’a sürgüne gönderilmiştir. Diyarbakır’daki evinde yine yasaklı kitap bulundurmaktan gözaltına alınmıştır, daha sonra tekrardan gözaltına alınıp 1 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Hapisten çıktıktan sonra amcasının vasiyeti ile amcasının kızıyla evlenmiş, amcasından kalan miras ile ekonomik açıdan rahat bir hayat sürmüştür.

                1908’e kadar Diyarbakır’da küçük memuriyetler yaptı. O dönemde bölgenin güvenliği için kurulan ve başında Kürt asıllı İbrahim Paşa’nın bulunduğu Hamidiye Alayları hırsızlık ve soygun olaylarına karışınca yöre halkını örgütleyerek eyleme yöneltti. 3 gün boyunca Diyarbakır Telgrafhanesini işgal ederek buradan saraya İbrahim Paşa ve adamlarını cezalandırmaları için telgraflar çekmeye başladı.

                Doğu ile Batı arasındaki kilit bağlantı noktalarından olan Diyarbakır Telgrafhanesinin işgali işinin içine Batılı devletlerin de karışmasına sebep oldu. Onların da saraya yaptığı baskı neticesinde bölgeye bir araştırma heyeti gönderildi. Fakat bir süre için sinen İbrahim Paşa ve adamları daha sonra aynı kanunsuzluklara yeniden başlayınca Ziya Gökalp ve arkadaşlarının önderliğindeki halk bu sefer 11 gün süre ile telgrafhaneyi yeniden işgal ettiler. Bu direnişin sonunda İbrahim Paşa ve adamları bölgeden uzaklaştırılmışlardır.

                1904-1908 arasında Diyarbakır Gazetesi’nde şiir ve yazılarını yayımladı. İbrahim Paşa’nın halka yaptığı zulümleri “Şaki İbrahim Destanı” adlı eserinde anlattı.

                II. Meşrutiyet’ten sonra İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır şubesini kurdu ve temsilcisi oldu. “Peyman” gazetesini çıkardı.

                Gökalp 1909’da Selânik’te toplanan İttihat ve Terakki Kongresi’ne Diyarbakır delegesi olarak katıldı ve örgütün Selanik’teki merkez yönetim kurulu üyesi seçildi. Selanik’te kalmayı sürdürerek çevresinde bir kültür hareketi yaratmaya çalıştı. Lise programlarına sosyal bilimler dersi koydurtarak bu dersin okullarımıza girmesini sağladı. İttihat ve Terakki Selanik Şubesi’ni Gençlik Teşkilatının başına geçen Ziya Bey, çevresindeki gençlere toplumbilim ve felsefe dersleri verdi. Tevfik Sedat, Demirtaş, Gökalp gibi takma adlar kullanarak Selanik’te yayımlanan bir felsefe dergisinde yazılar yazdı. Dünyadaki Türkleri birleştiren, güçlü bir Türk devleti kurulmasını tasarlayan Ziya Bey, bu ülküyü dile getirdiği “Altun Destanı”nı 1911’de “Genç Kalemler Dergisi”nde yayımladı.

Devam Edecek