Vefakârlık

110

Vefa; görülen iyilikleri unutmama, iyilikte bulunanlara misliyle veya daha fazlasıyla karşılık verme demektir. Vefalı davrananlara vefakâr denir. En büyük vefakârlık, insanınYüce Allah’ı tanıması, verdiği nimetlerin kıymetini bilmesi ve O’na karşı kulluk görevlerini yerine getirmesidir. Vefakârlığın zıddı olan nankörlük ise; iyiliğin kadrini bilmemek veya iyiliğe kötülükle karşılık vermektir. En büyük nankörlük de kulun Rabbini inkâr etmesi, O’nun yüceliğini tanımamasıdır.

 

Vefa,iman ile yakından ilgili bir haslettir. Zira insan iman etmekle ruhlar âleminde Yüce Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sualine “Evet” diye cevap vererek yaptığı ikrarına (A’râf, 7/172)bu dünyada gösterdiği sadakat ve vefakârlıktır. Bundan dolayı vefakârlık Müslüman olmanın bir gereğidir.

Vefa; toplumsal hayatta sevgi ve saygının, güven, sadakat ve dostluğun kaynağı, ailevî ve toplumsal huzurun vazgeçilmez temel taşlarındandır. Vefa, insanın maneviyatına seviye kazandıran, insanın değer ve faziletini artıran, ahlâkını güzelleştiren manevî bir özelliktir.

 

Allah’a teslimiyetin alametiolan vefakârlık peygamberlerin temel özelliklerinden biridir. Zira istisnasız bütün peygamberler hem Allah’a, hem de tüm varlığa karşı son derece vefalı davranan mümtaz şahsiyetlerdir. Nitekim Kur’an’da, Allah elçilerinin o eşsiz vefakârlıklarındanbahsedilir. Mesela bir ayet-i kerimede ağır imtihanlara tabi tutulan, ancak karşılaştığı tüm zorluklara rağmen Allah’a teslimiyetinde bir eksilme meydana gelmeyenHz. İbrahim (a.s.)’dan“çok vefakâr olan İbrahim” diye söz edilir. (Necm, 53/37)

 

Kimlere vefa gösterilmelidir

Yüce Allah’a vefa:İnsan, en başta yaratan, yaşatan ve sayısız nimetlerle donatan Cenâb-ı Hakk’a karşı vefakâr olmalıdır. Bu da ancak O’nun emir ve yasaklarına uymakla mümkün olur. İnsan, Allah’a karşı vefakâr olmakla elestbezminde Allah’a verdiği sözü tutmuş, ikrarına sadakat göstermiş olur. Rabbine karşı vefakâr olan tabiatıyla kullarına da vefakâr davranır. Aksi takdirde “insanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmemiş olur” düsturunca O’nun kullarına vefasızlık eden kimsenin Allah’a olan vefası da eksik kalır.

 

Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’e vefa:Bizlere huzurun, mutluluğun ve kurtuluşun yollarını gösteren, biz ümmetine çok düşkün, şefkatli ve merhametli olan sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’e de vefakâr olmalıyız. Bu vefamızı da O’nu canımızdan bile çok sevmek ve O’na itaat etmekle gösterebiliriz. Kur’an-ı Kerim’deinananların Hz. Peygamber’e olan muhabbet ve alakası şöyle ifade edilmektedir: “Peygamber, mü’minlere kendi canlarından önce gelir.”(Ahzâb, 33/6)

 

Anne babamıza ve akrabalarımıza vefa: Allah ve Resulü’nden sonra en fazla vefa borçlu olduğumuz insanlar anne babamızdır. Çünkü üzerimizde en fazla hakkı bulunan insanlar onlardır. Nitekim Kur’an’da, Yüce Allah’a kulluktan sonra ana-babaya iyilik emredilmekte, özellikle yaşlılık dönemlerinde onlara güzel muamele edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. (İsrâ, 17/23-24)

Anne babalarımız iyilik yapmaya en layık insanlardır. Onlara saygı ve hürmette kusur etmek, iyilik ve ikramda bulunma konusunda ihmalkâr davranmak Allah Resulü’nün ifadesiyle en büyük vefasızlıktır. Hz. Peygamber (s.a.s.), henüz küçük bir çocuk olan Numan b. Beşir’e annesine götürmesi için bir salkım üzüm vermişti. Numan üzümü annesine götürmeyip kendisi yemişti. Bu durumu öğrenen Hz. Peygamber (s.a.s.), onun bu yaptığını “vefasızlık” olarak nitelendirmiştir. (İbnMâce, Et’ıme, 61)

 

Anne babanın vefatından sonra onların dostlarına iyilik de vefanın gereğidir. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s.), baba dostlarının ve yakınlarının görüp gözetilmesinin de babaya iyilik ve vefakârlık olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Birr ve Sıla, 11-13)

 

Yine akrabalarla olan münasebetleri devam ettirerek onlara karşı da vefakârlık gösterilmelidir. Çünkü yakın-uzak bütün akrabalara ilgi ve alaka göstermek dinî bir görevdir. Akrabalık bağlarını kesmek ise vefasızlıktır.

 

İslam’a hizmet edenlere ve büyüklerimize vefa: Yüce dinimiz İslam’a canla başla hizmet eden sahabe-i kirama, bizlere dinimizi, kitabımızı öğreten ilim adamlarına, hocalarımıza, büyüklerimize, din, vatan ve mukaddesat için canlarını feda eden şehitlerimize ve kahraman gazilerimize de vefa borcumuzu ödemeli, onları rahmetle ve minnetle yâd etmeli, ruhlarına Fatihalar göndermeliyiz.

 

En güzel ahlâkın sahibinden vefa örnekleri

Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in hayatı baştan sona vefanın zirvesini teşkil edenen güzel örneklerle doludur.Zira O, kendisine yapılan büyük küçük hiç bir iyiliği unutmaz, gerek şahsına gerekse davasına iyiliği dokunan herkese karşı gönlünde hep vefa duygusuyla yaşardı.

 

Peygamber Efendimiz (s.a.s.), daha doğmadan yitirdiği babasını ve çok küçük yaşta kaybettiği annesini hiç unutmamış, onların yokluğunu her zaman yüreğinde hissetmiştir. Anne babasına karşı vefakâr bir evlat olduğunu her fırsatta göstermiştir. Medine’de Adiyy b. Neccâr oğullarının evlerini görünce anne babasının hatıraları gözünde canlanmış ve “İşte annemle beraber burada konakladık, babam Abdullah’ın kabri de şu evdedir” diyerek hüzünlenmiştir. Yine Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Hudeybiye umresi için Mekke’ye giderken Ebvâ’ya uğramış ve annesinin kabrini ziyaret etmiştir. Kabri eliyle düzelten Hz. Peygamber (s.a.s.), annesinin kendisine olan şefkat ve merhametini hatırlayıp ağlamıştır. (İbnSa’d, I, 116-117)

 

Vefa timsali sevgili Peygamberimiz, yetişip büyümesinde emeği geçen kadınlara da annesinin şahsında son derece vefakâr davranmış, onlara en güzel saygı ve hürmeti göstermiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) doğduğunda kendisini bir hafta kadar emzirmiş olan amcası EbûLeheb’in cariyesi Süveybe’ye ve sütannesi Halime Hatun’a hayatı boyunca çok saygı göstermiş,  iyilik ve ihsanlarda bulunmuştur. Yine Hz. Peygamber (s.a.s.), amcası EbûTalib’in hanımı Fatma Hatun’a da vefakâr davranmıştır.Zira bu hanım, sekiz yaşında bir çocuk iken evine gelen Hz. Peygamber (s.a.s.)’i bağrına basmış ve O’na özoğlu gibi davranmıştı. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir anne gibi kendisine şefkat gösteren Fatma Hatun’a ömrü boyunca hürmet göstermiş, öldüğünde ardından gözyaşı dökmüş ve “Annem öldü” ifadesini kullanmıştır.

 

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) ilk eşi Hz. Hatice Validemize ömrünün sonuna kadar hep vefa göstermiş, onu daima sevgiyle ve saygıyla yad etmiştir. Çünkü Hz. Hatice Validemiz, İslam’a davete başladığında Peygamber Efendimize ilk defa o inanmış, hayatının en zor dönemlerinde kendisine maddî ve manevî her yönden destek olmuştur. Peygamber Efendimiz bu vefakâr eşini vefatından sonra hiç unutmamıştır. Hz. Aişe Validemizin anlattığına göre Sevgili Peygamberimiz, Hz. Hatice Validemizden çok bahseder, “Hatice şöyleydi, Hatice böyleydi. Üstelik benim ondan çocuklarım var, derdi.” (Buharî, Menâkibu’l-Ensâr, 20) Efendimiz (s.a.s.), onun arkadaşlarına ve yakınlarına da özel bir ilgi gösterir ve şöyle buyururdu: “Şüphesiz ahde güzel bir şekilde vefa göstermek imandandır.”(Hâkim, Müstedrek, I, 20)

 

Allah Resûlü (s.a.s.) yine peygamberliğinin ilk gününden itibaren hep yanında olan, başkaları ‘Onu yalanlarken hiç tereddüt etmeden tasdik eden, en büyük destekçisi, çilelerle dolu hicret yolculuğunda yol arkadaşı olan Ebu Bekir (r.a.)’e gösterdiği vefakârlık ile bize örnek olmuştur. Bir gün ashabına hitaben “Şüphesiz ki Allah, beni size peygamber göndermişti. Bunu size tebliğ ettiğimde hiçbiriniz beni tasdik etmemiştiniz. Halbuki Ebu Bekir, “Doğru söyledin” diyerek beni tasdik etmiş ve bana canıyla malıyla yar ve yardımcı olmuştu.Buyurarak ona verdiği değeri ifade etmiştir.(Buharî, FedâilüAshâbi’n-Nebî, 5)

 

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) sadece kendisine yapılan iyiliklere karşı vefakârlık yapmakla kalmamış, İslam’a faydası dokunan herkese karşı özel bir vefakârlıkörneği sergilemiştir. İşte bir kaç örnek:

 

Medine’den gelen bir heyet Akabe’de Hz. Peygamber (s.a.s.) ile buluştular ve O’nu Medine’ye davet ettiler. Hz. Peygamber (s.a.s.) de Medinelilerin bu davetini kabul etti. Ancak Medineliler ileride Allah Resûlü’nün tekrar Mekke’ye geri dönmesinden endişe duyuyorlardı. Şöyle dediler: “Allah Sana tekrar kavmine dönecek güç ve kuvveti verirse, Senin onlara dönüp bizi bırakmandan endişe ederiz.”Bunun üzerine vefa abidesi Efendimiz (s.a.s.), “Kanınız kanım, mezarlığınız mezarımdır. Ben sizdenim, siz de bendensiniz. Düşmanlarınız düşmanım, dostlarınız dostumdur”(İbnHanbel, III, 461) buyurarak onları asla terk etmeyeceğinin teminatını verdi.Peygamber Efendimiz (s.a.s.)verdiği bu söze sadık kaldı. Kendisine ve Mekkeli Müslümanlara kucak açan Medinelilerin yaptıkları fedakârlıkları hiçbir zaman unutmadı. Mekke’nin fethi gerçekleştiği halde vefakârlığını gösterdi ve doğup büyüdüğü şehir olan Mekke’ye geri dönmedi.Medine’de yaşadı ve orada vefat etti, kabr-i şerifi de oradadır.

 

Mekkeli müşriklerin zulüm ve baskılarından kaçıp ülkesine sığınan Müslümanları himaye eden, onları ülkesinde ağırlayan Habeşistan Kralı Necaşi’nin gönderdiği heyet, bir gün Hz. Peygamber (s.a.s.)’i ziyarete gelmişti.Hz. Peygamber(s.a.s.) güzel bir vefakârlık örneği sergileyerek onlara bizzat kendisi hizmet etti. Ashab-ı kiram bu hizmeti kendileri yapmak isteyince Allah Resulü (s.a.s.) şöyle buyurdu:“Onlar benim ashabıma iyilik yaptılar, ben de bizzat onlara iyilik yapmak istiyorum.”(İbnKesîr, Bidâye, III, 99)

 

 

 

Sevgili Peygamberimizin hayatından derlediğimiz bu eşsizvefa örnekleri ancak deryada bir damla misalidir. Efendimiz (s.a.s.) bütün hayatı boyunca sergilediğinice emsalsiz vefakârlık örnekleri ile bizlere en küçük iyilikler için dahi vefa gösterilmesi gerektiğini öğretmiştir.Hz. Peygamber (s.a.s.) vefasızlığın insanın itibarını düşüren kötü bir haslet olduğuna dikkat çekmiş ve vefasızların kıyamet günü teşhir edileceğini haber vermiştir: “Kıyamet günü her vefasız kişinin,vefasızlığının bir göstergesi olarak bir bayrağı olacak ve vefasızlığı ölçüsünde o bayrak yükseltilecektir.”(Müslim, Cihad, 15-16)

 

Görüldüğü gibi,vefakârlık fert ve toplum için vazgeçilmez ahlâkî bir değerdir. Öyleyse; gönüllerimize vefa duygusunu yerleştirmeli,herkese karşı son derece kadirşinas ve vefakâr olmalıyız.