Tarih bilmezsek bu günkü yaşadıklarımızı anlamamız kolay olmayacaktır. Bu yüzden bugün dünyanın yaşadığı Coronavürüs olayının, günümüzde ve ileriki hayatımızda nelere mal olacağını bize öğreneceğimiz tarihi gerçekler ışık tutacaktır.
Geçmişte dünyanın yaşadığı en büyük ölümlere sebep olan hastalık, gene bugün olduğu gibi Çin’den dünyaya İpek yolu üzerinden Veba mikrobuyla yayılmıştır. 1346 Yılında Kırım’a, 1347 Yılında ise Cenevizlilere ait bir gemideki fareler vasıtasıyla Avrupa’ya ulaşmıştır. O yıllarda dünya nüfusu, 450 milyon olarak bilinirken, vebadan kaynaklanan ölümler nedeniyle ortalama 100 milyon kayıpla 350 milyona düşmüştür. 75 Milyonluk Avrupa nüfusu: 50 Milyona, 120 Milyonluk Çin ise 65 Milyona düşmüştü.
Ogünlerdeki Avrupa’nın katı taassubu ve tıbbın bugünkü kadar ileri olmayışından, insanlar, derilerinin üzerindeki deliklerden mikrop girmesin diye yıkanmaz, halkın bir kısmı da bu şekilde pislikten telef olup gitmişlerdi. Bu günkü şartlarda halkımızın akıl almaz uygulamalarını düşündükçe o günün şartlarında insanlara hak vermemek elde değil. Çevremiz, arap sabunuyla yoğurdu karıştırıp yiyenlerden tutunda, etil alkol içip virüsü öldüreceğine inanan insanlarla çevrili.
Şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, bundan sonra hiçbir şey, eskisi gibi olmayacaktır. Gelişmiş ülkelerin birçoğu belki batacak, ama krizleri fırsata çevirecek bazı ülkeler, atağa geçeceklerdir. Bugünkü Japonya ve Güney Kore’de olduğu gibi.
Alınacak Dersler: Onlar ve Biz
Koronavirüs’e Çin’den sonra en hızlı yakalanan ülkelerin başında, İran, İtalya ve İspanya var. Türkiye virüs önlemine o ülkelerden sonra başladığı için hastalık tanısı ne oranda, Türkiye genelinde kaç kişiye ulaşıldı henüz açıklanan net bir bilgi yok. Ama yetkililerden açıklanan rakamlara göre yukarıda saydığım ülkelerden hayli düşük.
Avrupa ülkelerinin içerisinde en tedbirlisi, virüsün en az yayıldığı ülke Almanya.
Almanya, her işinde olduğu gibi bu son virüs olayında da oldukça hazırlıklı ve başarılıydı. 1891 yılında kurulan Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü(Robert Koch), bütün Almanya’yı Korona’ya karşı şemsiyesi altına almış, bu gibi tehlikeler karşısında nelerin yapılacağının tespitini yapmıştı. Hatta en son gelen haberlere göre Almanya’da virüsten hastalananların oranı, dikeyden yatay duruma geçmiştir[İT1] .
Bizde öyle mazisi yüz sene öncesine dayanan kurum olmadığından, her gelen hükümet ayrı bir sağlık politikası uygulamış, böyle her acil kriz durumlarında ne yapacağını şaşırır vaziyette kalmıştır.
İtalya ve İspanya’da bu salgından ölenlerin en büyük nedeni, bütün sağlık kurumlarının özelleştirilmiş olmasından kaynaklanıyor. Sağlık ocaklarına varıncaya kadar özelleşen kurumlar gelen tehlikeye karşı yeterli tedbirleri almadılar. Her iki devlet, durumun vahametini kavrayıp önlem alıncaya kadar olanlar olmuş, iş işten geçmiştir.
Oto yol ve köprülerde olduğu gibi, sağlık kurumlarında da aynı özelleştirme hastalığına ne yazık ki, bizim hükümetimiz de yakalandı. Yap-İşlet-Devret modelli şehir hastanelerine geçiş, sağlık ve bilim otoritelerine göre birçok sakıncalarının olduğu söyleniyor. Hatta bu durumdan bir ara sağlık bakanımız dahi şikâyetçi olmuş, “bundan sonra kendi hastanelerimizi devlet olarak kendimiz yapacağız.” Demiştir.
Eski Türkiye! Dedikleri dönemlerde bugün yaşadığımız kriz durumlarında olduğu gibi, devletin bütün birimleri MGK Milli Güvenlik Kurulu başkanlığında toplanıp ortak kararlar alınıyor ve uygulamaya konuluyordu. Şimdiki süreçte ise işler, tek adam kararlarıyla: “benim bakanım, benim valim” sistemiyle yürütülüyor.
Şu yaşadığımız süreç göstermiştir ki, ortak akla, bilim ve liyakata önem verenler kazanmış, diğerleri kaybetmiştir.
Kalın sağlıcakla.