“HANGİ SUÇTAN ÖTÜRÜ
ÖLDÜRÜLDÜĞÜ!” (Tekvir 8 ve 9)
Müteahhide mi atarsınız topu mühendise veya yapı denetimciye mi? Yoksa Belediyeye
yada Hükümete mi? Hatta Allah’a, kadere veyahut Amarigan
gemisine mi suç bulursunuz bilmem..
“SAYFALAR AÇILDIĞINDA / KAYITLAR YAYIMLANDIĞI ZAMAN”
(Tekvir 10) göreceğiz.
Suçu kabullenme
diye bir şey yaşam literatürümüzde bulunmadığı için ne yapacağız? Her zamanki
gibi sallayacağız. Nasıl sallayacağız? Galata
Köprüsü üstünde balık tutanlar gibi; oltanın ucundaki kancayı mümkün
mertebe kendimizden en uzağa..
Ne yani Allah’tan
korkmaz, kuldan utanmaz kimesneler olduğumuzu mu ağzımızdan kaçırak?! Tanrı’ya değil de paraya, arzulara, anlık
çıkarımıza taptığımızı mı itiraf edek?!
Biz
ki “OKU!” emrine bile olur vermemiş, okuntu-mırıltı yaparak Yaratıcı’yı kandırma şebekeleri kurmuş
mahalli Müslümanlarız. Ateistlere kıyasla cesur allahsızlarız. Daha
doğrusu kafamıza göre ilah ve keyfimize göre inanç oluşturmuşuz zaten,
kuşaklar boyu..
Kırk bin kaybımız var ama kırk
gün tutacak yasımız ve sabrımız yok. Sonra maçsız-magazinsiz, dizisiz
n’aparız?! Can kurtarırken de çek panpa!
Yağmacıları döverken de..
Deprem kılıflı taammüden cinayetlere, milletin malını milyar milyar yağma edenlere ise tıss. Niye? Herkes herkese
bakarak büyük hadiselere tepki vermek yerine minik mevzulardaki tepkiciklerle geçinip gidiyor diye. Nihayetinde
ne demiş doçent: “Türkiye bir suç
ortaklığı toplumudur.”
Peki,
ne ve nasıl olacak? Kestirmeden konuşursak; ilkesizliği ve sistemsizliği sistem bellemenin kurbanı olmuş bir halk olarak önümüzdeki kurban bayramını bahane kılıp bu
kafayı değiştireceğiz. Yani başka bir kafa takınacağız.
Evvelâ
bu birbirimizi yemeye/yenmeye, yok etmeye, ezmeye ve güç göstermeye dayalı
zihniyetten kurtulmaya bakacağız. “Türk’ün
Türk’ten başka düşmanı yoktur” anlayışı ile şu kara günlerde sergilediğimiz
devâsa birlikteliği zamana yayarak değiş tokuş edeceğiz.
Sonra
da ortak akla ve toplumsal kabule dayanan bu nev
zihniyetle devleti ve devletin
kurumlarını yeniden inşa edeceğiz. İşte o yüzden bizim gibi eski
kafalılara, eskitme alışkanlıklarla toplumu ifsatta spin atanlara, hele hele
siyaseti bir rant, bir nemalanma, bir güç odağı ve bir baskı unsuru haline
getirmeye çalışanların yüzüne bile bakmadan, ölürse cenazesine bile
katılmadan; hasbelkader katılanların da “nasıl bilirdik” sorusunu yalanla,
yağcılıkla değil hakikati örtmeden yani kâfirlik yapmadan cevap vermesiyle
doğrulacağız.
Sert
girdik topa, karamsar geldik. Lâkin iyiliklerden kötülükleri ayıklayamaz ve onu
ayrıştıramazsak zaten reşit olmadığımız
ortaya çıkar. Depremden beri ortada olduğu üzre yetişkinlik düzeyi arttıkça
reşitliğimiz o denli düşüyor; gençlerimiz, çocuklarımız ise yaşça olmasa da
akılca ve ahlâkça bizden daha erişkin gibiler.
Duyduk-duymadık
demeyin: Korku eşiği yerkürenin şiddetengiz
çifte depremli, fay hattı yarılmalı ve hatta neredeyse dağların yerinden
oynadığı kıyametimsi bir sayha ile
aşıldı. Haşyetullah’ın yanında enaniyyun heyetinin lafı mı olur?
Nedir
Tekvir? Dürülüp büzülmedir; bir şeyi
başka bir şeye dönüştürmedir.
Deprem, zihniyetimizin bizi sürüklediği felâketleri özlü merhametimizin kalplerimizi
birleştirdiği yerde kalıcı bir dönüşüme vesile olsun. Âmin!