Varlığı Okumak

79

     Hiçbir şey
bulunduğu yerde kendisi için yer almıyor. Mesela bir taş kendisi için değil,
binanın inşasında kendisine verilen görevi ifa etmesi için yerine konuyor.

     Bir ağaç da,
dikildiği yere, kendisi için dikilmiş değil, vereceği meyvalar için, ona
bakılıyor, sulanıyor.

     Nitekim
kendisinden beklenen meyvayı vermeyen ağacı keserler.

     Bir kelimedeki
harfler, kelimede kendileri için değil, bir mânâyı ifade etmek için o kelimede
yer alıyorlar. Öyleyse kelimelere; kelimeyi teşkil eden harfler adına değil;
bütününün ifade ettiği mânâyı harfî / harfin ve harflerin taşıdığı, bilinmesine
vesile olduğu mânâ hesabına bakmalıdır.

     Zaten Kur’ân ve
Hadis de, böyle bir bakışı yani okuyuşu istiyor bizlerden. Çünkü esere ustası
namına bakmak, yapanı açısından nazar etmek, yani bütün mes’ele, lâfız-mânâ
ilişkisini görmek; ona göre anlayışımıza yön vermektir.

     Her varlığa, her
maddeye, her mevcûda MÂNÂYI İSMİYLE yani o şey adına değil; MÂNÂYI HARFÎSİNİN
gösterdiği husus, yani o şeyden beklenen gaye ve hizmet noktai nazarından
bakmak asıl olmalı. Delâlet ettiği, gösterdiği veya göstereceği, işaret ettiği
ve edeceği hedefler zaviyesinden ona değer vermeli.

     Kısaca mânâyı
harfî; Allah’ın mâsivasına / kâinata O’nun / Yaratanın hesabına bakmakdır.

     Evet, kâinata /
evrene mânâyı ismiyle / sadece ona kendisi için bakmak hatalı ve yanlış bir
bakıştır. Çünkü her şeyin iki ciheti vardır. Bir cihetı Hakk’a / Yaratana,
öteki ciheti ise Halk’a / yaratılana, maddeye bakar.

     Evet asıl olan,
baktığımız her şeyde Hakk’a bakan yüzü görebilmektir. Çünkü ancak Hakk’a
yönelik yüzüne nazar etmekle; nimette Mün’imi / Nimet Vereni görebilir, san’ata
bakmakla  Sâni’i yani San’atla Yaratan
Allaha yol bulabilir, esbaba / sebeplere bakmakla da, Müessir-i Hakîki / asıl
tesir edici ve etkileyici olan Yüce Allahı fikredip düşünebiliriz.

     İşte bu bakış
Marifetullahtır. Allahı bulduran, bildiren, O’nu sevdiren ve O’nun istediği
gibi bir kul olmayı gerektiren bir bakıştır.  

     İşte bu bakış;
maddede mânâyı görmek, maddenin yaratılış sebebini anlamak, yaratılıştan
istenen-beklenen biliş ve anlayışı, derk ve idrak etmektir.

     Maddî bir vücud ve
bedenle dünyada var edilen insanın; var edilişinden nasıl bir mânâ çıkarmak
gerektiğini düşündüren bir bakıştır.

     Beğenilen bina
için mimarını, yapılan bir iş için yapanı, resim için ressamını, beste için
bestekârını öğer, tebrik ve tahsin ederiz. Çünkü her fiil fâilini, her san’at
san’atkârını gösterir.

     Yapılanın şahsında
yapanın övülmesi gerekir. Zaten yapan da, bilinmesi ve övülmesi için eserini
ortaya koymuştur.

     Kâinat da, bir
kitap olduğuna göre, bütün cemadat / cansızlar, bütün nebatat / bitkiler, bütün
hayvanat / hayvanlar ve tüm insanlar; kâinat kitabındaki harfler, kelimeler,
cümle ve satırlar hükmündedir. Okunmalarından çıkarılacak olan mânâlar; onlara
mânâyı harfî ile bakmanın; yani kendileri adına değil de, Yaratanın hesabına /
mânâyı harfî adına bakmanın bir netice ve sonucudurlar.

     Evet, câmidat,
nebatat, hayvanat ve insanlar olarak tabiatta yer alan tüm mevcudat; aslında,
bu isimlerle tecelli eden, yansıyan ve görülenler; Allahın isim ve
sıfatlarından başka bir şey olmayıp, onların taşa toprağa bürünerek
görünmelerinden ibarettir.

    Tıpkı Yunus’un “Ete
kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” demesi gibi.

    Fakat hemen
hatırlayalım ki, aynalar menba / kaynak değil mazhardırlar; o şeylerin zuhur
ettiği yerlerdir. Aslın kendisi değil, aslın yansıdığı perde ve ekranlardır.

     Elbette ekran
görülenlerin kaynağı değil, asıllarının aksettiği, tecelli ettiği yerlerdir.

     Evet, görülenler
aynadadırlar, fakat aynadan kaynaklı değillerdir.

     Çünkü aynalar
menba değil, mazhar yani ekrandırlar.

     Varlıklar da
mazhar olup, menba / kaynak değillerdir.

Önceki İçerikSeçim Ekonomisi
Sonraki İçerikGazın Değeri Trilyon Dolar mı?
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.