Vahideddin’e Beyanname (1)

87

Eski Başbakanlardan Sn. Bülent Ecevit; Vahideddin’in hain olmadığını söylemiş. Bunun üzerine ateşli konuşmalar birbiri ardından sökün etmişti.

Yakın tarih hakkında, basında yoğunlaşan fikir hareketlerine geçmeden önce bir vesîka / belge sunalım:

x

TBMM açılırken M. Kemal Paşa imzasıyla Vahideddin Han’a gönderilen beyanname:

x

Mahreci: Ankara (Ajans) 27. IV. 1920

x

Yüce Padişahımız, Mukaddes Halîfe ve Hakanımız Efendimiz!

İstanbul’un işgali ve bunu takip eden fecî hadiseler üzerine vaziyeti tetkik ve saltanatınızın haklarıyla millî istiklâlimizi müdafaa etmek ve emniyet altına almak maksadıyla, şimdi Ankara’da Büyük Millet Meclisi olarak toplandık.

Anadolu’nun düşman istilâsı altında olmayan her köşesinden gelen ve millet tarafından fevkalâde bir selâhiyetle vazifelendirilen mebuslar, ittifakla aldıkları bir karar ile sizin yüce katınıza aşağıdaki gerçekleri arz etmeyi, kendileri için bir kulluk ve sadakat vazifesi bilmişlerdir:

Padişahımız! Yüce şahsınızca da bilindiği üzere kutsal saltanatınızın hanedanın mübarek ve mübeccel kurucusu olan Sultan Osman, millî tarihimizin mes’ûd ve uğurlu bir gecesinde, hatırası nesillerden nesillere ulaşarak devam eden bir rüya görmüştü. O rüyanın üç kıt’a üzerine gölgesini salan ve altında yüz milyonluk bir âlem barındıran kutsal ağacının artık bütün dalları kesilmiş ve ortada yalnız muazzam bir gövde kalmıştı. O gövde Anadolu’dur ve onun kökleri çok derine gitmek üzere bizim kalblerimizin içindedir. Saygıdeğer atalarımız Rumeli’de kendi başına cihan kıt’alarını feth ve istilâ ederken ordularını da Anadolu topraklarından çağırır ve uzak memleketlerin büyük ana  sınırlarını askerî yollarını muhafaza ettirmek üzere yine Anadolu’dan ahali getirtir ve en mühim noktalara yerleştirirlerdi. Bu halk kitleleri Bosna, Hersek ve Mora içlerine kadar yayıldı, Basra körfezine kadar indirildi, Suriye, Filistin yollarında taraf taraf yerleştirildi.

Padişahımız!

Yüce Saltanatınızın tahtının şeref ve bekası için Anadolu halkı asırlardan beri baba ocaklarından çok uzak harp yerlerinde hayatlarını feda etmeyi kendilerine en mukaddes bir borç bilmiştir.

Anadolu boşaldı. Anadolu viran oldu. Fakat iklimlerden iklimlere uzayan hakanlığınızın şevket ve kudreti için her mihneti, her felaketi cana minnet bildi. O bir topraktır ki, Macaristan içlerinden Yemen çöllerine kadar, Kafkas eteklerinden Basra sahillerine kadar kuşak kuşak uzayıp giden uçsuz bucaksız şehitliklerle çepeçevre sarılıdır ve o şehitlikleri her yerden fazla, şimdi hürriyet ve istiklâli için yeni bir halk savaşı yapan bu eski Anadolu verdi.

Şevketlû Padişahımız!

İslâmın her tarafta yenilgiye uğrayan bayrakları şimdi gelip Anadolu ufuklarında toplandı. Onun ufuklarında kendine en son sığınak ve kurtuluşu aradı.

İzmir’in Yunanlılar tarafından istilâsı üzerine ülkelerinizin en bakımlı ve en mesut bir kısmı nasıl  ateşle yağma edildi ve kan dökülüp adam öldürülerek baştan başa harap oldu, bilirsiniz. Hiçbir hakka dayanmayan ve milletinizi son yurdunda esir etmeyi gaye edinen bu vahşi akın üzerine yüce kalbinizin duyduğu acı teessürleri dünya matbuatına bizzat ulaştırmıştınız. İzmir işgalini, Adana facialarını; ve bu fâciaları Maraş, Ayıntap katilleri ve onu da felâketlerimizin en büyüğü olmak üzere İstanbul’un işgal edilmesi takip etti.

Soyundan yetiştiğiniz millet binlerce seneden beri cihanın en muhteşem tahtlarına Sultanlar yetiştirmiş ve hür yaşamış olan bir millet sıfatıyla bu hal karşısında ne yapabilirdi.

Padişahını, elîm bir harp neticesinde ordularını kullanmaktan men edilmiş ve mahrum gördüğü için kendi kendine silâha sarıldı ve nerede ana vatanı tecavüze uğramışsa oraya dinî ve millî namusunu kurtarmak için koştu.

 

 

Önceki İçerikTBMM ve M. Kemal Paşa’nın Padişah ve Halifesine Bakışı
Sonraki İçerikAile: S.O.S
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.