Demek ki niyet; âdi, sıradan bir hareketi güzel kılarken;
Gösteriş ve kötü düşünceyle yapılan bir davranış biçimini ise,
İnsanlar tasvip etmez doğru bulmaz.
Demek ki olanlara, söylenenlere, yapılanlara;
Sebepler hesabına bakılırsa cehalettir, bilgisizliktir.
Fakat sebeplerin arkasındaki gerekçeler hesabına bakılırsa;
İşte bu hikmetli bir bakıştır. Doğruyu ve gerçekleri gösteren bir nazardır.
Bir de sanılıyor ki, Vahideddin aklanırsa; Mustafa Kemal Paşa karalanmış olur!
Sanki Mustafa Kemal’i övmek; Vahideddin’i aşağılamaktan geçiyor!
Bir kefeye Vahideddin Han’ı koymuşlar, öteki kefeye Mustafa kemal Paşa’yı.
Birinin övülmesi veya yerilmesi,
Öteki kefeyi hafifletiyor.
Yani Mustafa kemal Paşa lehinde konuşulursa,
Vahideddin aşağılanmış demek oluyor!
Vahideddin lehinde konuşulursa,
Mustafa Kemal Paşa aşağılanmış demek oluyor!
Oysa bir kişinin hatasından dolayı,
Başkası suçlanamayacağı gibi,
Bir kişinin övülmesinden dolayı da,
Başkasının övülmesi veya aşağılanması gerekmez.
Vahideddin’in hain olmaması, M. Kemali küçük düşürmez.
Yaptığı işi hafifletmez. M. Kemal Paşa’nın değerini azaltmaz.
Mes’ele -maalesef- sanki Vahideddini övmek;
Mustafa Kemal’i yermekmiş gibi algılanıyor!
Elmalarla armutlar birbirine karıştırılıyor!
İkisi aynı kefeye konuyor! Birinin varlığını kabul,
Diğerini yok saymayı gerektiriyormuş gibi,
Çok sakat bir hüküm ve yargıya varılıyor!
Nasıl ki bir sözü irdelerken:
Kim söylemiş?
Kime söylemiş?
Nerede söylemiş?
Ne zaman söylemiş?
Niçin ve ne maksatla söylemiş?
Diye çok yönlü düşünmek lâzım.
Aynı şekilde bir hareket ve davranışı da,
Bu eleklerden geçirmeli.
Ancak bütün bunlardan sonra sıra;
Tasvip etmeye veya etmemeye gelmeli.
Hakkında müsbet-menfî bir yargıya
Ancak bu şekilde varmalı.
Velhasıl:
Düşündürüyor Vahideddin, yeniden Millî Tarih’e bakışı
Kendisini yeniden ele aldırıyor, olayların akışı
İnsan sormadan edemiyor, acaba kimde hak?
Belli etmiyor mu bunu, indiğimiz son durak?