.Vah Türkiyem Vah!

57

 

Ne hallere düştük yarabbim!

Ülkenin yönetim kadrosu ile ve yönetim şekli ile ilgili yazmayayım, başka konular var, onlara gireyim diyorum, ama, inanın fırsat bulamıyorum.

Hergün o kadar çok olay oluyor ki, haftada bir gün yazarken bu sayıyı arttırmama rağmen, hatta, bazı haftalar 5 gün yazmama rağmen, yine de yönetim kadrosunun yaptıklarına yetişemiyorum. Bu kadronun yaptığı yanlışları yazmaya yazı, gün, kalem yetmiyor.

Hatta, konuları bile sıralamak mümkün olmuyor. Çünkü, o kadar çok hızlı bir çöküş, olay, sıkıntı yaşıyoruz ki, hangisini yazacağıma karar veremiyorum.

Aslında, gerçekten, mevcut kadronun bu kadar çok yazılmasını istemiyorum, ama, yapılanlara gözümüzü, kulağımızı kapatmak mümkün olamıyor.

Sadede gelelim…

Ne  hallere düştük yarabbim!

Dünya liderliğinden, dünyaya meydan okumaktan, Birleşmiş Milletlere ayar vermekten, İslâm Dünyasının Lideri olmaktan, Neçirvan Barzani’nin hesap sorduğu durumlara düştük.

Pyd’li Salih Müslüm’ü çağırıp, onu en iyi şekilde ağırlayıp, Suriye Türkmenleri’ni hayal kırıklığına uğratmak yetmedi. Suriye Türkmenlerini yalnız bırakıp, Esad ve pyd’nineline, vicdanına ve keyfine bırakmak yetmedi.

Bir de Neçirvan’ın hesap sorması için gelmesine müsaade edip ona da hesap verdik.

Yani, Barzani, “Salih’i neden çağırdınız, bizim kongremizin adamlarından kendisi” diye sordu ve bizim dediğimiz yönetim kadrosu da “hayır, merak etmeyin, bir sıkıntı yok, sadece emri vakiyi anlamaya çalıştık, meğerse emri vaki değilmiş, mesele yok, istediğinizi yapabilirsiniz” mealinde sözlerle gerekli hesabı verdiler.

Şimdi, yaşanan gelişmeleri bu şekilde anlamayalım da nasıl anlayalım?

Ülkede gezi, mezi diye bir şey neredeyse kalmamış, eylemleri yapanların ciddi bir kısmı bile unutmaya başlamışken, başta Başbakan olmak üzere tüm onun yalaka takımları hâlâ gezi peşindeler, ama, Salih’e ve Neçirvan’a boyun eğmeyi göstermekten geri kalmıyorlar. Hem de bütün hayatları sadece Türkiye’ye ve Anadolu Türklüğüne bağlı olan Suriye Türkmenleri’ni büyük bir hayal kırıklığına uğratmak ve onları kendi kaderlerine terk etmek pahasına.

Vah Türkiyem vah!

Vah Ülkem vah!

Bu Millet, Millî Mücadeleyi boşuna mı yaptı acaba?

Bu Millet, aç, susuz dünya güçlerine karşı dişiyle, tırnağıyla, kadınıyla, çocuğuyla bu günler için mi dünya güçlerine meydan okudu acaba?

Vah Mustafa Kemal ATATÜRK vah!

Vah Kâzım KARABEKİR vah!

Vah isimli, isimsiz bütün yiğitler vah!

Vah Türk Milletim vah!

Bugünleri görmek de varmış kaderde, ne yapalım.

Ama her şeye rağmen, ağlamak, sızlanmak, ümitsizlik, teslimiyet, sürekli şikâyet meselenin çözümü değildir, asla!

Unutmayalım ki, gecenin sonu mutlaka sabahtır, aydınlıktır. Bu gerçek ortada iken, durmaya gerek yok.