V e s v e s e (1)

94

Vesvese / şüphe ve kuruntu hastalığı; olmayan şeyi var sanmaktan ileri gelir. Vesvese / şüphe ve kuruntu; başa gelen dert ve sıkıntıya benzer. Ona önem verdikçe şişer, önem vermezsen söner. Vesvese / şüphe ve kuruntuya büyük nazarıyla baksan büyür. Onu yani vesveseyi küçük görsen, küçülür. Korksan ağırlaşır, hasta eder. Korkmazsan hafif olur, gizli kalır. Aslını ve esasını bilmezsen devam eder, yerleşir. İçyüzünü bilsen, onu tanısan gider.

Öyle ise, şu sıkıntı verici vesvese, şüphe ve kuruntunun pek çok kısımları vardır. Vesvese yani şüphe, kuruntu hastalığı öyle bir şeydir ki, cehalet ve bilgisizlik onu davet eder, çağırır. İlim onu tart eder, kovar ve bizden uzaklaştırır. Vesveseyi tanımaz ve sebebini bilmezsen gelir sana musallat olup, ilişir. Eğer aslını tanısan, esasına vakıf olup bilsen; gider yani zihninden silinip yok olur.

Şeytan evvelâ şüpheyi kalbe atar. Kalbi harekete geçirir. Eğer kalb kabul etmez, bunun üstünde durmaz, mesele yapmazsa; şüpheden küfür ve sövmeye döner. İnsanın zihninde tasarlayıp, canlandırdığı güzel hayallere karşı; küfür söz ve sövgüye benzer bazı pis hatıraları göz önüne getirir. Edep ve ahlâka aykırı, zıt ve çirkin hâlleri göz önüne serer. Kalbe “Eyvah!” dedirtir. Ümitsizliğe düşürür.

Vesveseli adam sanır ki, kalbi Rabbine karşı edep ve ahlâka aykırı bir davranışta bulunuyor. Bu yüzden müthiş / dehşetli bir kalp çarpıntısı hisseder. Bundan kurtulmak için İlâhî huzurdan kaçar. Gaflete, nefsin istek ve arzularına dalmak ister. İşte bu kalb yarasının merhem ve ilacı olarak bu duruma düşenlere karşı şöyle bir hitabda bulunmak gerekir:

“Bak ey biçare  / zavallı, çaresiz adam! Ve ey vesvese, kuşku ve kuruntu içinde bocalayan zatı muhterem! Sakın telaş etme. Çünkü senin hatırına gelen, sövüp saymalar; aslında sövgü sözleri değil; belki hayalinde canlandırma ve düşünme mahsulü şeylerdir. Çünkü küfrü hayal etmek ve düşünmek küfür değildir. Küfür yani Allahı inkâr edici sözleri; gerçekten sarfetmiş değilsin.”

Küfür ve sövgü sözlerini hayal etmek de, küfür değildir. Gerçekte küfür ve sövgü sözleri söylenmiş demek değildir. O kimse, sadece sarfettiğini sanır. Aslında yok olanı var zanneder.

Zira mantıkça, bir şeyi hayalinde canlandırmak ve düşünmek; hüküm ve karar vermişsin demek değildir. Fakat alenen açıkça küfretmek, sövmek ve sövgüde bulunmak ise hükümdür.

Bununla beraber, o çirkin sözler, senin kalbinin sözleri değil. Çünkü senin kalbin ondan üzülmekte ve hüzünlenmekte. Kalbin kederlenmekte, mahzun olmakta, bu yüzden esef etmektedir.

Belki değil muhakkak olan bir şey varsa, o da kalbe yakın olan, insan kalbinin bir köşesinde bulunan yani Şeytan’ın şüphe ve kuruntu fısıldadığı yerden geliyor.

Vesvese, şüphe ve kuruntu içinde olmanın zararı, zarar vereceğini sanmaktır. Yani onun zararlı olduğunu vehmetmekle, kalben zarar görmüş, ziyana uğramış olmaktır. Çünkü hükümsüz bir hayal etmeyi yani hayalde canlandırma ve düşünmenin; gerçek olduğunu vehmeder, gerçek sanır. Yok olanı var zanneder.

Hem şeytanın işini kendi kalbine mal eder. Şeytanın sözünü kalbden geliyor sanır. Zarar veriyor diye anlar. Zarara düşer. Zaten şeytanın da istediği budur.

X

Vesvesede bir bakıma ümitsizlik kokusu var.

Vesvesede başaramamak endişesi var.

Kendimize güvensizlik iması var.

Oysa “Yeis mani-i her kemaldir.”

Her türlü ilerlemenin önündeki en büyük engeldir.

Bir bakıma zayıflık haleti ruhiyesi / ruh halidir.

X

Bırak hayaline gelen her türlü vesveseyi

Vesvese olur köstek alır götürür her şeyi

 

Vesvese “Acaba” demenin bir başka ifadesidir.

Gerçeği aramada kalbin bir müşevvik caddesidir.

 

 

Önceki İçerikHer Yönüyle Kazım Karabekir*
Sonraki İçerikBaşbuğ ve Dokuz Işık
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.