Uyuyan Dev!

52

     Önceki yazımda “AB ve ABD, korku içindeler!” diye yazmış “Türkiye ve İslâm âleminden yana endîşe içindeler.” demiştim.

     Görünen köy kılavuz istemez. Kadere fetva verdirildi. Olacağa çare yok. Olan olacak, korkulan başa gelecek. Duyulan endîşe gerçekleşecek. Çünkü korkunun ecele faydası yok.

     Öyleyse ABD bir şeyler yapmalıydı. Gidişatın önüne set çekemeyeceğini biliyordu. Yine de elinden bir şeyler gelmeliydi. Çünkü bir şey, bütün bütün elde edilmiyor diye, bütün bütün caymak doğru değildi. Bir şeyler yapabilirdi ve yapmalıydı.

     Hiç olmazsa olacağı, doğal mecra ve akıntısından saptırabilirdi.

     Bu kararla, kendilerini Irak’ta buldular. Etrafa dehşet saçtılar. Binlerce Iraklıyı öldürdüler. Yakıp yıktılar. Ne kadın dediler ne çocuk; ezip geçtiler. Kimilerine insanlık dışı işkenceler ettiler.

     Ve tabii büyük infiale ve tepkiye sebep oldular. Saddamın zulmünden kurtulacağız diye işgale pek direniş göstermeyen Iraklılar; felâketin dehşetli boyutlarını görünce, yağmurdan kaçarken doluya tutulduklarını geç de olsa anladılar. Akılları başlarına gelen Iraklılar, ancak o zaman büyük direnişlerini başlattılar.

     Görünüşte ABD’yi pek desteklemeyen AB; durumunu değiştirmiş, ABD’ye destek olmaya başlamıştır. Çünkü Türkiye ve içinde yer aldığı İslâm âleminin kendine gelmeleri hem AB hem ABD’yi acı acı düşündürüyor. Petrol ve diğer yer altı servet ve kaynaklarını kaybedeceklerini görüyorlar. Çünkü vatandaşlarına sağladıkları her türlü sosyal refah imkânları, yavaş yavaş kurumaya başlıyor. Artık halklarına eskisi gibi güven veremiyorlar. Refah ve rahatlık sağlayamıyorlar. Özellikle emeklilere eski imkânları veremeyeceklerini açıkça dile getiriyorlar. Zor günlerin onları beklediğini çekinmeden söylüyorlar.

     Çünkü Doğudaki uyuyan dev uyanmaya başlamış. Eskisi gibi kendisini sömürtmek istemediğinin işaretlerini verir olmuştu. Ortadoğu, Âlemi İslâm artık birlik ve beraberliğin kapısını çalması gerektiğini anlamıştı. Ne yapıp edip bunu gerçekleştirmeliydiler.

     İşte ABD’nin Irak işgali. Ortadoğu’ya ayak basması. Kendi isteğinin tersine; bölge ülkelerinin daha sık bir araya gelmelerini sağlamış. Birbirlerine yüzlerini döndürmüş. Kader birliği yapmaları gerektiğini, her biri daha çok derk eder / algılar olmuştu.

     Nitekim yüksek rütbeli bir subayımız, “Milletlerarası arenada İranı da aramıza almaktan.” bahsetmişti. Evet bazen hayırdan şer / kötülük, şerden hayır çıkıyordu. ABD’nin kötülüğünden; onun beklemediği ve hattâ anlayamadığı hayır ortaya çıkmaya, yüzünü göstermeye başlamıştı.

     Türkiye ve İslâm âlemi kendine geliyordu. ABD ve AB’ye rağmen, hızla bir toparlanış oluyor. Batının çirkin yüzü Doğuyu, Doğuya çekiyor. Batıdan yüz çevirmesi lâzım geldiğini, geç de olsa artık farkediyordu.

     Bundan böyle Batıyla münasebet ve ilişkiler sürecekse bu; Batıya bel bağlamadan gerçekleşecek  bir ilişki olacaktı. Çünkü artık maske düşmüş, Batı’nın sömürgeci yüzü, bütün çirkinliğiyle kendini bir daha gösterir olmuştu.

     Doğunun bu noktaya geleceğini, AB ve ABD sezer gibiydiler.

     İslâm âlemi uyanmamalıydı. Dizginleri ellerinden kaçmamalıydı.

     Petrol ve yer altı zenginlikleri, ABD’nin elinde kalmalıydı. Yoksa kapıda bekleyen kaos, ABD’yi bir anda sarabilirdi.

     Ne yapıp edip hedef saptırılmalı. Laçkalaştırılmalıydı.

     Şayet İslâm âlemi arasında İttihad-ı İslâm / İslâm Birliği olacaksa; bu ABD’nin eşgüdümünde olmalı, ABD’nin görünmez yüzü buna yol göstermeliydi.

     İslâm Birliği ancak ABD’nin gölgesinde, onun çizdiği belli rotalarda yol almalıydı.

     Böylece İslâm âlemi; idealinin gerçekleştiğini sanacak. ABD ise İslâm âlemini uyutarak her zamanki emeline ulaşmış olacaktı.

 

          Ancak müslümanlarca: Dört gözle beklenen İttihad-ı İslâmı,

          Gerçekleştirecekler için; ediyoruz milyonlarca selâmı. 

Önceki İçerikMilli Mücadele Ruhundan, Milli Dayanışma Ruhuna…
Sonraki İçerikIMF’den Borç Almak
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.