Uygarlaşmanın Neresindeyiz?

78

 Ekonomi diye bir
bilim var mı, yok mu?

 

Geçen yazıma böyle başlamıştım. Mesela kimyaya, mesela
mekaniğe bilim derken tereddüt etmiyoruz da iş ekonomiye gelince pek emin
değiliz galiba. Suya sodyum atarsanız hidrojen çıkar ve tutuşur. O alevi kötü
niyetliler yaktı, demek kimsenin aklına gelmez. Ama ekonomide ve sosyolojide
böyle sebep-sonuç ilişkilerine pek inanılmıyor. Hatta sebeplerle sonuçları
karıştırıyoruz. Sonra da ekonomide yapıp ettiklerimiz bizi amacımıza
ulaştırmayıp ters tepiyorsa “Hata yaptık!” diyemiyoruz. Hainleri, fırsatçıları,
spekülatörleri, hele hele mümkünse kahrolası dış güçleri suçluyoruz.

 

Sosyolojinin, ekonominin de kuralları olduğu, sebep-sonuç
ilişkileri bulunduğu ilk ne zaman akıl edilmiş acaba?

 

İş Newton’la başlamış

Sanırım dünyayı bilime ikna eden en büyük adımı Newton atmış.
Çok basit üç kanunla tavandaki avizenin sallanmasından gökteki ayın hareketine
kadar her şeyi hesaplayıverince insanlar, “Elmanın yere düşeceğini bildin, hadi
pazarda ne olacağını da bilirsin!” diye yüklenmişler.  Bu latife tabiî, eğer kabul ederseniz. Fakat
gerçekten Newton, tabiat bilimlerinin olgunluk çağının işaret topudur.

 

Gel gör ki toplum bilimleri, fizikten daha karmaşık.
Milyonlarca insanın psikolojisi, o da yetmez onların birbiriyle trilyonlarca
ilişkisini öyle sarkacın hareketini hesapladığınız gibi hesaplayamazsınız. Yine
de toplum, sebep- sonuç ilişkileri ile hayatını sürdürür.  Muhakkak Newton, toplumla, ekonomiyle
uğraşanların umutlarını aniden tavan yaptırdı. Ağızlarını sulandırdı.

 

Fiziğin başarısı üzerine hemen “Toplumun kanunlarını da
bulalım!”, “Ekonomin kanunlarını da keşfedelim!” düşünceleri doğdu. Bir dizi
erken doğum! Sosyolojinin kurucularından August Comte, bugün sosyoloji
dediğimiz bilime “Sosyal Fizik” demiş! Umudu bu sözünden bellidir. Aşırı
basitleştirmeler, aşırı umutlar… Marks ve Engels’in “Tarihi Maddeciliği” de
öyle değil mi? Adam Smith’in “Görünmez El”inde de bir Newton denklemi umudu yok
mudur?

 

Emirle ekonomi mümkün mü?

Şimdi şu tarihlere bakın: Newton, Principia 1687;
François Quesnay, Tableau économique (Ekonomik Tablo) 1758; Adam Smith,
Milletlerin Zenginliği 1776; Karl Marks, Kapital (1. Cilt) 1867. Pozitivist
August Comte’u da Smith ile Marks arasına yerleştirebilirsiniz. Newton en
sağlamları tabiî. Diğerlerini değişen derecelerde tenkit edebilir, öngörülerini
çürütebiliriz. Fakat müşterek kabulleri şudur: “Evet, toplum da ekonomi de
bilim metoduyla incelenebilir. Bu alanların da kuralları, kanunları vardır.”
Bunların üstünden asırlar geçti. Konuları daha karmaşık ve zor olduğu için
toplum bilimleri fizik kadar, kimya kadar hızlı gelişmedi ama yine de gelişti.
Artık kimse “Hayır, ben emirle ekonomiyi yürütürüm!” diyemiyor. Diyemiyor,
değil mi? Yoksa diyenler mi var?

 

Yukarıda saydıklarım arasında en az popüleri galiba
François Quesnay. 1758 tarihli eseri, Tableau économique; Ekonomik Tablo.  O eserdeki fikirlerin güzel bir özetini,
sosyolog Norbert Elias’ın Medenileşme Süreci (1939) eserinden alacağım.
Alıntılara başlamadan not düşeyim: Quesnay fikirlerinde tek başına değil. Bir
akım, bir okul var ve kendilerine “Fizyokrat” diyorlar. Yine biraz doğa, yine
biraz Newton var işin içinde…

 

Şimdi biz hangi çağdayız?

Dönelim Norbert Elias’ın, Quesnay üstüne yazdıklarına:

 

“…Quesnay ve Fizyokratlar, toplumun ekonomi hayatını epey
bağımsız bir süreç olarak tanımladı. Malların üretimi, dolaşımı ve yeniden
üretiminden ibaret kapalı bir döngü. Toplum hayatının akla uygun doğma
kanunlarından söz etti. Düşüncesinin merkezine bu fikri alan Quesnay,
ekonominin kapalı döngüsüne olur olmaz müdahalelere karşı çıktı. Hükümdarların,
keyiflerine göre cahilce fermanlar çıkarmamalarını, toplumdaki süreçlere yön
verebilmek için toplum kanunlarının farkına varmalarını istedi.

 

 “Temelde
Fizyokratların ortak tutumları son derece basitti: Hükümdarların her şeye kadir
olduğu ve insanların bütün işlerini uygun gördükleri gibi düzenleyebilecekleri
fikri yanlıştır. Toplumun ve ekonominin kendi kanunları vardır ve bunlar,
yöneticilerin akıl dışı müdahalelerine ve güç kullanımına direnir.”

 

Norbert Elias, “Uygarlaşma Süreci” diyor… Sofra adabından
devlet yapısına kadar her şeyin hep yükselen bir medenileşme süreci içinde
yürüdüğünü söylüyor. Gittikçe daha edepli, gittikçe daha uygar toplumlara
doğru.

 

Fizyokrat hareketi 18. asırda, Quesnay’ın Ekonomik
Tablo’su 1758’de olduğuna göre sizce bugün Türkiye Uygarlaşma Sürecinde hangi
çağı yaşıyor? https://millidusunce.com/uygarlasmanin-neresindeyiz/