Üstünüze Alınabilirsiniz…

98

 

İnsanoğlu çok enteresan bir varlık. Her şeyi dışarıda arıyor. Suçu da, suçluyu da, suçsuzu da…

Aslında söyleyen de kendisi, söylenen de kendisi. Söyleyen de kendisine söylüyor ya, neyse…

* * *

Mübarek bir zat, bir Müslüman’a ait kabrin önünde durup, talebelerine sorar:
-Bu kabirdeki kişi, tekrar dünyaya gelse sizce ne ile uğraşır, ne yapar?
Talebenin birisi der ki:
-Elbette sürekli namaz kılar.
Diğer bir talebe de der ki:
-Devamlı oruç tutar.
Bir diğeri de der ki:
-Cihat eder, emr-i maruf yapar.
Velhasıl talebeler faydalı bütün işleri sayarlar. O zat buyurur ki:
-Bu mezarda yatan kişinin artık dünyaya kapıları kapanmıştır. Ama sizin oraya gideceğiniz kesindir; yani siz de onun gibi öleceksiniz. O halde neden şimdi bu söylediklerinizi yapmıyorsunuz?
Neyi bekliyorsunuz?

* * *
Onun kaybettiği fırsatı, siz bir ganimet bilmelisiniz yarına bırakmadan bu faydalı işlerle uğraşmalısınız…

Dedik ya, üzerine alınmak serbest. Üzerine alınmayan arkadaşlara da şu fıkrayı gönderelim:

* * *

Kadının biri kucağında bir bebek ile eczaneye girip:
-Bebeği tarttırmak istiyorum.
Eczacı:
-Efendim bebek tartımız bozuk. Onun için anneler bebeklerini kucaklarına alıp büyük tartısına çıkıyorlar. Sonra ben bebeği kucağıma alıp anneyi bir daha tartıyorum. Aradaki farktan da bebeğin ağırlığını buluyoruz.
Kadın, “Hay aksi şeytan!” deyip kapıya doğru yürüyünce eczacı merak eder:
-Ne oldu efendim?
-Ben bu bebeğin annesi değilim ki, teyzesiyim. Gidip bebeğin annesini getireyim bari (?)…