“Biz o peygamberlerin bir kısmını (verdiğimiz farklı özelliklerle, bazı yönlerden) diğerlerine ÜSTÜN kıldık. Nitekim Allah kimi peygamberlerle bizzat konuştu, kimi peygamberlere de yüksek manevî mertebeler bahşetti.” (Veli Tahir Erdoğan, Bakara Sûresi: 253)
“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim (İbrahim’in soyundan gelme, Firavun’un zulmünden kurtulma, içinizden peygamberler çıkarma, geniş topraklar üzerinde uzun yıllar hâkimiyet kurma gibi birçok) nimetimi ve sizi (rızama uygun davrandığınız günlerde) cümle âleme ÜSTÜN kılmış olduğumu (bir kere daha) hatırlayın.” (Veli Tahir Erdoğan, Bakara Sûresi:122)
“Andolsun ki Biz (Musa’nın soyundan gelen) Davud’a ve Süleyman’a ilim (irfan ve hikmet) verdik. (İlim, iman ve ahlâk temelleri üzerinde yükselen muhteşem bir devlet kurdular.
“Devletin zengin olması onları şımartmadı.) Onlar (bütün nimetleri Allah’tan bildikleri için) ‘Bizi (verdiği nimetlerle) mü’min kullarının birçoğundan ÜSTÜN kılan Allah’a hamd olsun’ dediler.” Veli Tahir Erdoğan, Neml Sûresi:15)
“Hem senin Rabbin, göklerde ve yerde olan kim varsa hepsini pekiyi bilir. (Bu bilginin bir tecellisi olarak) Biz (misyonları gereği) nebîlerden bazısını bazısına ÜSTÜN kıldık.” (Veli Tahir Erdoğan, İsrâ Sûresi: 55)
“(Allah) dedi: ‘Senin pazunu kardeşinle kuvvetlendireceğiz ve size öyle bir yetki vereceğiz ki, âyetlerimiz sayesinde onlar size asla erişemeyecekler. İkiniz ve size uyanlar ÜSTÜN geleceksiniz!” (Prof. Dr. Süleyman Ateş, Kasas Sûresi: 35)
“(Ayrıca) O sizi (iman ve hidayet gibi nimetlerle) âlemlere ÜSTÜN kılmışken (sayısız mucizenin şahidi yapmışken, insanlığa örnek olma yolunda sizleri zirveye taşırken)… ” (Veli Tahir Erdoğan, A’râf Sûresi: 140)
x
Eğer her insan, aynı istidat ve kabiliyette yaratılsaydı; farklı ihtiyaçlarını giderecek istidat ve kabiliyetlerden mahrum kalır! Ve asla ilerleyemez, taş üstüne taş koyamaz; sabit, değişmez ve gelişmez bir hayat içinde bocalar dururdu.
Keza, aynı şekilde dünyada tek bir millet olsaydı;
Her biri müşterek vasıfları yanında kendinde bulunmayan farklı vasıflardan mahrum kalsaydı; yine insanlık yerinde sayar!
Medeniyetin binbir lâzımesi ortaya konamaz. Dünya yaşanır olmaktan çıkardı!
Aynen dünyadaki tüm insanların aynı meslek sahibi olmaları hâlinde, diğer ihtiyaçlarını gidermekten mahrum kalmaları yüzünden hayatın dumura uğrayacağı gibi.
Evet, insanların ve milletlerin her birinin birbirlerinden farklı ve diğerlerinde olmayan ÜSTÜN meziyet ve vasıflarının olması;
Maddî ve bedensel bakımdan, onlara ırksal açıdan değer biçmek demek değildir.
ÜSTÜN-lükleri kendilerinde olan, ruhî ve manevî fazîlet ve kabiliyetleri sebebiyledir.
Yoksa, insan ve milletlerin kimilerini sefil ve aşağı, kimilerini asîl ve soylu görmekten ileri gelen menfî, ırkçı bir gözle onlardan söz etmek değildir.
Evet ÜSTÜN-lük; aynı müşterek vasıflara sahip olmalarından ötürü, eşit insanların; içlerinden çıkacak farklı yetenek sahiblerinin gösterecekleri özel yetenekleriyle, insanların bir ihtiyacının daha görülmesine imkân ve olanak sağlayan bir vasıftır.
Yoksa ÜSTÜN-lük; alt-üst meselesi, yani eşitsizlik anlamında değildir.
Her insan ve millet; umumî / genel vasıfları yanında, diğer insan ve milletlerden farklı kabiliyetlerin de sahibidir. Bundan dolayı, her milletin; insanlığın medenî ihtiyacını karşılayacak değişik bir potansiyeli vardır.
İşte ancak, bütün insanların bu farklı kabiliyetlerinden doğan buluş ve icatlar sayesnde, medenî yaşama imkânlarını elde etmek mümkün olabilmiştir.
Yoksa fertlerin veya milletlerin aralarında farklılıkların bulunması; aralarında eşitsizlik var demek değildir.