Günümüzde teknolojik gelişmeler adeta başımızı döndürüyor. Bizim çocukluğumuzda, elektrik yok, evlerde su yok, tüp yok, yok oğlu yok… Ocaklık var, ateş var, su kuyuları var, teneke sobalar var, çam odunları var, onları yarmak için nacaklar var, ocaklardan ve sobalardan kül almak için ıskıranlar var, idareler var, daha sonra şavklar ve gemici fenerleri var, çıra yarmak için tahralar var, su taşımak için govatalar var, yoğurt ve süt taşımak için pakırlar var, eşeğe yük yüklemek, çocuklara ve büyüklere salıncak kurmak için urganlar var.
Bir alet daha var ki, çocuklarına kızan anaların; “elime maşayı alırsam”, “maşayı elime aldırtma”, “maşadına s…..dığım”, “maşa varken elini yakma” veciz sözlerinin başkahramanı “MAŞA”.
Eski evlerde birkaç odada ocaklık bulunurdu. Bu ocaklıkların üstünde davlumbaz, yerde ise sacın konulabileceği kerpiçlerden yarım ay şeklinde yapılmış düzenek olurdu. Tencere ve kazanların üzerine konulacağı sayacak (sacayağı) ise, ya yakın bir yerdeki koca çiviye asılı, ya da ocaklığın bir kenarında dururdu.
Baş kahraman ise, sağ elimizin hemen ulaşabileceği yerde bulunurdu.
Çam ağaçlarının dallarından oluşmuş bir – birbuçuk metre uzunluğundaki odunlar ocaklıkta çıralar yardımıyla tutuşturulduktan sonra, ocağa konulacak tencere veya kazanın büyüklüğüne göre, sayacak ateşin üzerine oturtulur, onun üzerine de tencere veya kazan konulurdu.
Ateş tutuştuktan sonra anamızdan duyduğumuz en önemli emirlerden birisi de oğlum (kızım) ataşın altını ölçeriver. Yani yanarak ocaktan uzaklaşan odunları yeniden yanan ocağın üzerine getirmek. Bu aşamada maşaya ihtiyaç yoktur. Zira odunların henüz yanmamış uzun kolları vardır. Uzun kollar bitince devreye maşa girer. Kor haline gelmiş yanan odunlar maşa marifeti ile ölçerilirdi.
Kırmızı köz haline gelmiş, ocaklıktan başka bir ocağa yeni ateş yakmak için, közlerin götürülmesi gerekirdi. Bu iş maşa ve kül küreği marifeti ile yapılırdı.
Eğer, evde sigara içen varsa, maşanın çok özellikli bir görevi daha vardı. Sigara yakmak için muhtar çakmağına müracaat edilmez, maşa yardımı ile ocaktan küçücük bir kırmızı köz alınarak sigara yakılırdı. Bu işlem esnasında maşadan kayan közler kilim veya çulların üzerine düşünce kıyamet kopardı. Tekrar onu maşa ile almak uzun süreceği için, başkaları görmesin veya çul yanmasın diye, çok çabuk el ile, düşüp parçalanan közler tekrar ateşe atılırdı. Ama bu esnada ellerin, kilim veya çulun yanması mukadderdi.
Çamaşır yıkamak için, sokakta yakılan kaynatma kazanlarının ateşinin yönetiminde kullanılan maşa, biraz daha büyük olurdu. Çünkü oradaki ateşin görevi biraz daha niteliklice, odunları da daha irice olurdu.
Teneke sobaların başucunda da bir orta boy maşa bulunurdu. Sobanın içini karıştırmak, tutuşmayan odunların tutuşanların üzerine konulmak ve sigara yakmak için.
O yıllarda yaramazlık yapan çocukların terbiye edilmesi için, iki önemli (güya) Cennetten çıkma!!! Alet vardı. Birisi süpürgeniz topuzu, diğeri ise maşa idi. Anaların öfkelendiklerinde ilk müracaat edecekleri alet, sobanın kenarındaki maşa, eğer o yerinde yoksa hemen kapı ardında garantili sabit olarak duran süpürgenin topuzu olurdu.
Bizim yaşımızdaki emsallerimizden herhalde maşa ile dayak yemeyenimiz yoktur. Meret, kollarımızda, bacaklarımızda ve kaçarken yediğimiz popomuzda öyle güzel izler bırakırdı ki… Bir de şakırdardı üstelik…
Günümüzde kesme şekerimizi çayımıza koymak için kullanılan küçük maşalar o günlerde yoktu. Zira kesme şekerin olmaması ve bütün şekerlerin toz olması sebebiyle, küçük şeker kepçeleri kullanılırdı.
İrili ufaklı ve daha kalafatlı maşaların çok kullanıldığı esnaflar vardı ki; (günümüzde üniversite sınavlarına giren gençlerimize çok güzel bir genel yetenek sorusu olabilir) demirci dükkânları idi. Demirciler, ocakta kor halinde ısıttıkları irili ufaklı demirleri, ebadına göre uygun maşalarla sol elleri ile tutarlardı. Neden sol el? Çünkü, kor hale gelen demirin hemen örs üzerinde dövülmesi gerekirdi. Bu işlemi de solak olmayan demirciler, sağ elleriyle ağır çekiçlerle hızlı hızlı yaparlardı. Neden hızlı hızlı? Çünkü soğudukça demir şekil almamak için direnirdi.
Hatta öyle bir noktaya gelinirdi ki; işlem bitmemiş ise, demire şekil verme imkanı kalmamıştır ve yeniden közün içinde kor haline getirilmesi gerekirdi.
Tabi burada maşanın kıymetini ölçmek mümkün değildi. Hani Merhum Cumhurbaşkanımız Demirel derdi ya; “süt taşanda kepçeye paha yetmez”. Eğer demircinin dükkânından bütün maşalarını alırsanız, demirci hiçbir işlem yapamazdı.
Maşalar dayak aracı olarak kullanılmaktan, kazara çiğnenmekten, birisini dövmek için uzağa fırlatılmaktan vb. sebeplerden dolayı, tutma gagaları bazen birbirinden uzaklaşır ve tutması gereken közleri iyi kavrayamaz ve düşürürdü.
Günümüzde demirden yapılan maşalar belki köylük ve kenar yerlerde kullanılma yerleri buluyordur. Ama modern şehir hayatında eski tip demir maşaların kullanılma yeri kalmadı. Ama yine de galvanizden yapılma modern maşaları eve fırınlarında bohça, piknikte köfte çevirirken kullanıyoruz.
Sevindirici bir durum, günümüzde artık çocuklar dövülmüyor. Medenileştiğimizden mi, yoksa maşaların ve süpürgelerin modasının geçtiğinden mi, açıkçası tam kestiremiyorum. İnşallah, çocuklarımızı karşılıksız sevdiğimizdendir diye düşünmek istiyorum.
Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.