Unutmasınlar ki,

92

Bir ülkeyi fethetmenin, ele geçirmenin en güzel, en kolay ve en insancıl yolu; öncelikle o ülke insanlarının kalplerini fetihten, kalplerini kazanmaktan geçer. Gönüllerin fatihi olmaktan geçer. Gönül ve kalpleri fethedilen ülke insanlarının topraklarını ele geçirmek, artık çok kolaydır.

Zaten bu ele geçiriş, halka zarar vermek, ülkesini alt üst etmek için değildir. Orayı maddeten ve manen daha iyi imkanlara kavuşturmak içindir.

Zaten Osmanlının asırlarca, yüzyıllarca merkezden uzak ülkelerde, farklı iklimlerde, değişik insan kitleleri arasında kalmasının, sevilip sayılmasının ve hatta baş tacı edilmesinin sırrı da işte bu anlayışta yatıyor.

Zaten fetih; insan için, insana doğru bir ilerleyiştir. İnsanın mutluluğu için, insana doğru bir yürüyüştür. İnsan için insana, insani bir yöneliştir. Yoksa insan, insanın baskılarına uzun boylu katlanamaz. İlk fırsatta yanardağlar gibi infilak eder, patlar. Bir sel olup önündekileri tarihin unutulmuşluk köşesine atar.

Muaz bin Cebel’in dediği gibi, kim ateşin yanına bir ateş daha yakar da, ateşin söneceğini sanırsa aldanır. Ateşin yanına ikinci bir ateş yakmakla, ateş ancak canlanmış olur. Sönmez, daha da alevlenir, parlar. Öyleyse ateş, ateşle sönmez. Ateş suyla söner. Öyleyse ateşe karşı su gibi olmak gerek.

İşte Osmanlılar fethettikleri yerlerdeki halka karşı; ateş karşısındaki su gibi olmuşlar. Ancak bu şekilde gönüllerde taht kurmasını bilmişler. Böylece, hem kendileri rahat etmişler, hem de idaresi altındaki halkları rahat ettirmişlerdir.

Ne zaman ki, zamanın ilcaatiyle, zamanın etkisiyle, yani zamanla, istemeyerek yıprandılar; eski göz kamaştırıcı hallerinden yavaş yavaş uzaklaştılar. Ki bunda Batı’nın çok sinsi, çok gizli ve dessas çalışmalarının; halkları Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmalarının da dahli, rolü ve payı büyüktür.

Evet, zamanla merkezden uzak yerler için için yanmaya, için için kaynamaya başladı. Hem kendilerini hem de Osmanlıyı huzursuz ettiler. Osmanlı Devleti, tarih sahnesinden; yerini genç Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakarak çekilmek zorunda kaldı. Fakat, o sun’i o yapay devletçikler; o gün bu gün hiç rahat yüzü görmediler. Adeta yaptıklarının aksiyle tokat yediler. Halen de bu vaziyettedirler sevgili Okur!

Dünya; etme bulma dünyası. Men dakka dukka dünyası. Çalma kapıyı, çalarlar kapını. Rüzgar ekenin fırtına biçeceği bir dünya. Allahın adaleti öyle keskin, öyle isabetli ki hiç şaşmıyor şaşırmıyor. Değil yapan, kınayan bile kınadığına uğramadan, bu dünyadan göçüp gitmiyor.     Bu; kişiler için böyle olduğu gibi, halklar ve devletler için de böyledir. Demek ki, kim huzuru bozarsa, kendi huzuru da bozulur. Kim ihanet düşünürse, akıbeti korkunç olur. İyi düşünüp, tarihten ders almak gerek. Zaten ders alınsaydı tekerrür edip, tekrar tekrar felaketlere maruz kalınmaz, felaket ve helaketlere uğranılmazdı.

Günümüzde, içte dışta yeni kıpırdanışlara şahit oluyoruz. Bunların iyice düşünmeleri, tarihten ders ve ibret almaları gerek. Yoksa mukadder akıbet, İlahi adalet, semavi tokat hiç gecikmez.     Günümüzde kendini büyük, kendini yekta, kendini güçlü sanan devletler; unutmasınlar ki, kendi içlerinde büyük bir kaos, büyük bir çöküntü, büyük bir kargaşa ortamı kendilerini bekliyor. Nitekim boşuna denmemiş:

“Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.”

Önceki İçerikDersim İsyanı
Sonraki İçerikIşık Hızında Duygusal İyileşme Yeni ve Güçlü Terapi Tekniği : EMDR
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.