Ümraniye ve Balyoz Davalarında Gelinen Nokta

88

 

Kamuoyunda, işbaşına gelen iktidarların muhalifleri sindirmek için kullandıkları kanaati uyandıran “İstiklal Mahkemeleri ile başlayan, Yassıada Mahkemeleri-Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Özel Yetkili Mahkemelerce devam eden” sıkıntılı süreç; halkı germiş, hukuk sistemine olan inancı ve devlete olan güveni zedelemiştir. Siyaseten yargılandıklarına inanılan ve toplumun belirli sosyal kesimleri üzerinde etkili olan bu insanların, bilenecekleri ve yarın intikam almak isteyecekleri aşikârdır. Sonucunda yine gerilim ve kutuplaşmalar artacak, halk cepheleşecek, devlet zayıflayacak ve her zamanki gibi tüm bu olan bitenle alakası olmayan toplumun kahir ekseriyeti zarar görecektir. Artık bu kısır döngüden çıkılmalı, etnik-mezhepsel ve siyasal ayrılıklar yumuşatılmalı, vatandaşlık bilinci geliştirilmeli, herkes sevgiyle kucaklanmalı, adalet ve gevenlik ile refah ve huzur artırılmalı, birlik ve bütünlük sağlanmalı ve Türkiye bir an önce normalleştirilmelidir.

Ümraniye ve Balyoz Davalarında Özel Yetkili Mahkemelerce verilen ağır mahkûmiyet kararları Yargıtay veya Anayasa Mahkemesi sürecinde bozulmalı, bu mümkün olmazsa mesele TBMM tarafından ele alınarak noktalanmalı ve Türk Milleti rahatlatılmalıdır. Bundan böyle mahkemeler “politik amaçlar ve siyasi hesaplaşmalar ile geçmişin rövanşını ve intikamını almak için” kullanılmamalı, toptancı yaklaşımlardan kaçınmalı, kin ve nefret tohumları dökülmesine vesile olmamalı ve verdikleri kararlar ile kamu vicdanını sızlatmamalıdır.

Yıpranan Yargı Sistemi “Adalet Mülkün Temelidir” sözleri ışığında elden geçirilmeli, daha adil-tarafsız-bağımsız ve milli hale getirilmeli ve herkesin canından, malından ve namusundan emin olduğu düzgün bir sistem kurulmalıdır. Hukukun gücünün azaldığı yerde güçlünün hukukunun geçerli olacağı unutulmamalı, demokratik sistem geliştirilmeli, yargı bağımsızlığı ile hukukun üstünlüğü teminat altına alınmalı ve kuvvetler ayrılığı prensibi pekiştirilmelidir.

HSYK Üyelerinin seçimi, demokratik usullere uygun yapılmalı, Adalet Bakanı ile Müsteşarı HSYK’nda olmamalı, kurul özerk olarak “kendisine ait bir bütçe ve sekretarya ile ayrı bir binada” çalışmalı, hakim-savcı atamalarını “hiçbir siyasi ve adli baskı altında kalmadan” adil bir şekilde yapmalı ve terfi sistemi “bilgi, liyakat, yeterlilik, ehliyet vb.” objektif kriterlere dayandırılmalıdır. Adli Polis sistemine geçilmesi, Adli Tıp Kurumunun özerk yapısının güçlendirilmesi ve ağır ceza davalarında jüri kullanılması dahil, adalet sistemini iyileştirecek her şey düşünülmelidir.

Karakoldan-mahkemeye oradan cezaevine giden süreç eziyet olmaktan çıkartılmalı, yargılama daha adil-bağımsız-tarafsız-hızlı ve şeffaf olmalı, usul ve kaidelere uyulmalı, savunma hakkı gözetilmeli, deliller incelenmeli, tanıklar dinlenmeli, sanıklar gereksiz yere tutuklanmamalı, geçici bir tedbir olan tutukluluğun uzatılarak cezalandırmaya dönüşmesi önlenmeli, masumiyet karinesi korunmalı, hiç kimse ispat edilinceye kadar suçlanmamalı ve iddianameler basına sızdırılarak insanlar afişe edilmemelidir.

T.C. Devleti adına iddianame hazırlayan Savcılar da, Türk Milleti adına karar veren Hakimler de “adil ve tarafsız olmaya, meşruiyet sınırları içinde kalmaya, vatan için savaşan askerler ile teröristleri aynı kefeye koyarak yargılamamaya, hainleri gizli tanık olarak kullanmamaya, çok zor şartlarda terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin moral ve motivasyonunu bozmamaya, Türk Ordusunun manevi şahsiyetini yıpratmamaya, kamu kurum ve kuruluşlarını çatıştırmamaya, milleti kutuplaştırmamaya ve devleti zayıflatmamaya” dikkat etmelidir.

T.C. Devleti’nin önemli makamlarını işgal edip iç ve dış mihrakların hedefi haline gelerek büyük risk alan ve Türk Milleti’ne canı pahasına hizmet eden Kamu Görevlileri; hayatları boyunca devletin koruyucu kalkanını arkalarında hissetmeli, yetkilerini yasal sınırlar içinde kullanmakta sıkıntıya düşmemeli, kendileri ve aileleri için endişe etmemelidir. Özellikle canımızı, malımızı, namusumuzu ve vatanımızı emanet ettiğimiz “Asker-Polis-İstihbaratçı-Savcı-Hakim ve Siyasiler” basına açık bir şekilde çete mensubu gibi yargılanıp hırpalanarak itibarsızlaştırılır ve kamuoyunda tartışılan ağır cezalara mahkum edilirse; önümüzdeki süreçte ciddi görevlere seçilecek veya atanacak kişiler çekinecek, devletin karar alma sürecinde tıkanmalar olacak, terör ve suç örgütleriyle mücadele zayıflayacak, küresel güçlere karşı milli ve dik bir duruş göstermek zorlaşacak ve T.C. Devleti’nin bekası ile Türk Milleti’nin egemenliği tehlikeye girecektir. Bu da Türkiye’yi ALLAH korusun “hazin bir şekilde parçalanan Yugoslavya ve BOP ile kan gölüne çevrilen Arap Ülkeleri gibi” iç ve dış harp ile bölünme dahil tehlikeli mecralara sürükleyebilecektir.