30 Mart 2014 tarihinde, bir yerel seçimden öte sonuçlar ortaya çıkaracak olan yani Türk Milleti’nin istiklalini ve istikbalini belirleyecek bir seçimi yaşayacağız.
Lafı evelemenin gevelemenin hiç gereği yok. 1938 yılında Atatürk’ün ölümünden başlayarak günümüze kadar gelen sinsi politikalar nedeni ile Türk Milleti vatanını kaybetmek üzeredir.
Türk Eğitim Sistemi, Atatürk sonrası CHP ve Adnan Menderes’in Demokrat Partisi ile başlayan Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğruyol Partisi, askeri dönemler ve AKP ile devam eden bu aralıksız süreçte, Türk çocuklarını dumura uğratmıştır. Gerçi buna paralel olarak “Aile Sağlığı ve Nüfus Planlaması” ile başka dumur vaziyetleri de söz konusudur.
Bunun sonucu olarak milletine yabancı, ne yapacağını bilmez halde ve mankurtlaşmış insan yığınlarının; bugün toplumumuzun önemli bir bölümünü oluşturduğunu görüyoruz.
Böyle bir insan yapısının ortaya çıkışına neden olan politikaların uygulayıcısı olan Gayri Türkler; galip gelmiş gibi gözükmektedir. Çünkü Türk Milleti halen büyük çoğunlukla ne yapacağını bilmez haldedir…
Ülkede; hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, hukuksuzluk, adaletsizlik, din istismarcılığı, cinnet, kadın cinayetleri almış başını gitmiş durumda iken; bir kısım insanımız, utanmadan “ben icraata bakarım” diyebiliyor. Daha bu gün Çağlayan Adliyesi’nde bir kadın ve onu korumakla görevli polis öldürüldü. Bunlarda birer icraat, bunlara niye bakmıyorsunuz?
On altı yaşında bir çocuk günlerdir yoğun bakımda 15 kiloya düşmüş, ona “ne diyeti yaptın” diye soran aşağılıklar var bu ülkede! Ki o çocuk; Berkin evladımız bugün öldü…
Ülkenin üçte birine pkk el koymuş ve siyasi uzantısının horozları; 31 Mart’ta özerklik ilan edeceğiz diyor. Ve aramızda bunu bir “demokratik çözüm” olarak kabul edenler bulunuyor. Vatanın üçte birini vermenin neresi çözüm? Hiç utanmıyor musunuz siz? Barzani, Şivan Perver, Bülent Arınç ve RTE’nin fotoğraflarına, “işte bu kadar” deyip salakça bakanlar var. Ne “bu kadar” kardeşim?
Memleketimde insan yapısı, ne yazık ki; ahlaken çökmüştür. İnsanı insan yapan eğitim yuvalarımız; aile, okul, cami, kışla çözülmüştür. Haksızlık ve adaletsizlik karşısında susan din adamları din adamı olmaktan çıkmıştır. Her sakalllı artık din adamı değildir. Bu sakallılardan biri ne yazık ki yapılan işlerden siyasetçilerin aldığı rüşvet niteliğindeki komisyonların dine uygun olduğu yönünde fetva verecek kadar aşağılaşmıştır.
Bir milletvekili çıkıp, ülkedeki yolsuzlukların ifşa edilmesinden sonra, bunun “günah işleme meşruiyetini sona erdirdiğini” söyleyebilmektedir. Adama sormazlar mı: “Günah işlemek o güne kadar meşru muydu?” diye, sormuyorlar işte!!!
Sonra bazıları üç kuruş uğruna, çıkıp reklam filmlerinde oynayıp ve beste yapıp bu gidişata destek vermektedir. Bu toplumu aldatma ve kandırmaya dair çağdaş bir yöntemdir. Ve bu yöntem kendine kuklalar bulabilmektedir.
Maalesef insanımızı koruyamadık ve Türk Milletini toplu halde muhafaza edemedik. Geçen gün birisi bir yerde yazmış “senin gibi arnavut, benim gibi kürt, onun gibi laz olduktan sonra bize bir şey olmaz”. Kime bir şey olmaz Türk Milletine karşı acımazsızca, haysiyetsizce savaş sürdürenlere bir şey olmaz demek istiyor. Türk Milleti’nin karşı bir cevabı ise yok. Binlerce insan “Türkçe” için bir stada toplanıyor da kendisine yani Türk Milletine yönelmiş tehlikeyi bertaraf etmek için tek bir söz söylemiyor. Bu nasıl inanmışlık? Bu inanmışlığın içinde millet, bayrak, vatan, dil, iman bütünlüğü yok mu ki; ayrıştıranlara ve yozlaştıranlara tek bir laf yok!
Üzülerek söylemeliyim ki; Türk Milletinin adını anmadan, durmadan 36 etnik parçadan bahsedenler en büyük bölücüdür. Ancak bunlar aynı zamanda Türk Milletine karşıda, birer şerefsiz takiyyecidir.
Bahsettiğimiz tipler, 8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle, Atatürk’le Zübeyde Hanımın birlikte fotoğrafını yapar, Atatürk’ü doğuran Türk Kadınını över sonra da ona iki ayyaştan biri diye söver ve Türk Milleti’nin adını ağzına almaz. Ya Türk Milletine hizmet etti diye Atatürk’lü ve Alparslan Türkeş’li pankart yaptırmalarına ne diyelim? Bunlar ailelerimiz, okullarımız, camilerimiz ve kışlalarımızda yetişmiş, içimizden biri olan ve insanlığı dip yapmış yüz karalarımızdır. Bunları ve yaptıklarını toplum olarak ifşa etmedikten ve ayıplamadıktan sonra sızlanmak bir işe yaramaz…
Ya memleketin her bir tarafında ve dönem dönem birbirine 180 derece ters konuşmalar yapanların ve yalancıların çığlık çığlığa desteklenmesine ne demeli?
Bir de halen bunların peşinden gitmeye çalışan ve de üç kuruşluk menfaati için taklalar atanlar var. İşte eğitim sistemi ve kurumları böyle ne idüğü belirsiz bir insan tipi ortaya çıkardı.
Bu bir akıl tutulması falan değildir. Özetlemek gerekirse,
Bir, gayri Türkler belli strateji ile Türk Milleti’nin bu tipte insan yetiştirmesine sebep olmuştur.
İki, şimdi bu gayri Türkler, uyuşturdukları ve dönüştürdükleri Türk Milleti ile tarihi hesaplarını en kısa zamanda göreceklerini düşünmektedir.
Üç, bunların peşinden gidenler; yetişmelerine ve düşünmelerine etki edenler sebebiyle kendi iplerini çektiklerinin farkında değildir.
Yoksa bu zillete, bu kadar sessiz kalınması hatta bırakın sessiz kalmayı destek olunması, değil Türk Milletine mensup olmayı, insan olmaya yakışır bir durum değildir.
Ancak tekrar ediyorum; böyle insan tipinin zuhur etmesinde kabahatli olan aileler, eğitimciler, camilerdeki görevliler, kışladaki askerler, medyadaki hainler ve kötülüklerin planlayıcısı ve uygulayıcısı bir kısım siyasetçilerdir.
Demek ki; sorun okul açmayla, öğretmen istihdam etmeyle, Kur’an kursları ile, askerde sopayla adam dövmekle ve halkı milli yayın yapıyoruz diye uyutmakla çözülmüyormuş.
İnsanımızın insana pek benzemeyen bu hallerini gördükçe bunların üzerinde iyice düşünmek ve 30 Mart’ta buna göre davranmak gerekir.