Ucuz şekeri Toplayan Fırsatçılar

103

Ekonomi diye bir bilim var
mı, yok mu?

 

Mesela ben diktatör olsam ve
“Yarın bütün etiketler yarıya inecek, dolar da!” diye bir ferman çıkarsam bu
çalışır mı? Yoksa bilim bilim dedikleri nesne, edepsizlik edip buyruğuma
direnir mi?

 

“Yarın bütün etiketler yarıya
inecek!” diye buyruk çıkarsam ne olur biliyor musunuz? Birden bire marketlerden
bakkallara bütün mallar raflardan kaybolur. Döviz de… Sonra bazı adamlar
sokakta size yaklaşıp, “Uygun fiyata Dolar var.” veya “Domates ister misin?”
diye fısıldar.

 

“Dolar var mı, dolar?”

1969 Polonya seyahatimde daha
havaalanından taksiye bindiğimde taksicinin tarzancayla ilk sorduğu soru,
“Dolar var mı?” idi. Şimdi rakamları hatırlamıyorum ama Polonya’nın millî
parası Zloti’nin o yıllarda, resmi kurla piyasadaki değeri arasındaki fark, 1’e
100 gibiydi. Beni Viyana’dan Varşova’ya götürecek LOT uçağına binmeden önce,
oradaki banka şubesinden biraz Zloti almıştım. Hani ev sahibim Polonya Bilimler
Akademisi ile bağlantı kurana kadar bir günlük param olsun bari diyerek. Meğer
aldığım miktar, bir profesörün bir aylık maaşı civarındaymış; çünkü ben resmî
kurdan değil, Viyana’daki bankadan alıyordum.

 

Adını bir türlü
hatırlayamadığım bir ekonomist, Nobel konuşmasında mealen şöyle demişti: “Biz
ekonomistler pek çok şeyi bilmiyoruz ama bir malı piyasadan yok etmeyi veya anormal
bollaştırmayı kesin biliriz.” Yok etmek için piyasa fiyatının altında narh
koymayı, bollaştırmak için de piyasanın üstünde destekleme alımı yapmayı
anlatmıştı.

 

Çok sevdiğim gerçek bir
hikâyedir: Plajda kola satan adam, depozitolu boş şişelerin bir türlü geri
dönmediğini görür. Diyelim ki depozito, şişe başına 1 TL’dir. Belli ki insanlar
1 TL için güneşin altında şişeleri büfeye taşımaya üşenmektedir. Büfeci
depozitoyu 10 TL’ye çıkarır. Bir şişe kolanın satış fiyatı civarına. O akşam
sonuç karşısında ağzı açık kalır. Bir kasa kola sattığı halde üç kasa boş şişe
gelmiştir! Yeni depozitoyu duyan mahallenin çocukları, bakkaldan kola almış,
afiyetle içmiş, boş şişeyi plajdaki büfeye götürüp kolalarını bedavaya
getirmişler! Bu piyasanın üstünde fiyat verip bollaştırmaya örnek.

 

“Şeker var mı, şeker?”

1969 Varşova’sında taksicinin
“Dolar var mı?” sorusu da piyasanın altında narh kesilenin ortadan kaybolmasına
örnektir. Ama daha âlâsı geçen hafta oldu. Bizim gazetedeki haber şöyleydi:
CHP’li Levent Gök, TÜRKŞEKER’in zincir marketlere verdiği ucuz şekerin bazı
kişilerce toplanarak imalatçılara satıldığı iddiasını Meclis gündemine taşıdı.
Gök, önergesinde “2022 Ocak ayında TÜRKŞEKER’in zincir marketlere uygun fiyata
verdiği ucuz şekerin marketlere ulaştığını haber alan kişilerin 15 dakika gibi
kısa süreler içerisinde uygun fiyatlı bütün ürünleri satın aldığı öğrenilmiş,
ucuz fiyattan kilo bazında toplanan şekerin çuvallara konularak imalatçılara
satıldığı anlaşılmıştır” dedi.

 

Önerge şöyle devam ediyor:
“Ucuz şekerin anında tükenmesi sebebiyle yurttaşlarımız ucuz şekere
erişemeyerek pahalı ürünleri almak zorunda kalmakta, şeker fiyatlarının
düşürülmesine yönelik hamle, yurttaşlarımızın faydasına herhangi bir getiri
sağlamamaktadır. Halkımızın refahı için halkımızın vergileri kullanılarak
sağlanan imkânların bir grup fırsatçı tarafından suiistimal edilmesine
ivedilikle son verilmesi beklenmektedir.”

 

Fırsatçılar demek ki
satacakları yeri biliyorlarmış. Buna gelişmiş, sağlıklı piyasa diyoruz. Yoksa
bir taksi şoförü size, “Ucuz şeker var, alır mısın?” diye fısıldayabilirdi.

 

Önlem ne olabilir? “Kişi
başına ancak yarım kilo şeker alabilirsiniz.” diye bir buyruk çıkar. Ve
marketlerin önünde şeker kuyrukları oluşur. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri
Birliği nostaljisi. Veya Halk Ekmek.

 

Buğdayımızdan fazla un
üretmiştik!

Rahmetli Ecevit, iktidarında,
halka ucuz ekmek vermeleri için ekmek fırınlarına, piyasa fiyatının altında un
sağlamaya kalkmıştı. Hükümet fırınlara verilen unu, halkın vergisiyle sübvanse
ediliyordu. O yıl, Türkiye’de un imalatının buğday rekoltesinin çok üstünde
olduğu görüldü. Çünkü ekmek fırınları bol bol un alıp ihtiyaç fazlasını “bazı
fırsatçılara” satıyor, sonra bu un, un fabrikalarına gidiyor ve tekrar sübvanse
edilip fırına dönüyordu. Para basan devri daim makinesi!

 

Fırsatçı, spekülatör, stokçu,
karaborsacı… Nasıl söverseniz sövün, bunlar ekonominin kurallarını yerine
getiren aracılardır- teknik deyimle “ajanlardır” ama hemen sevinmesinler-  buradaki ajan iş gören demektir, casus
değil.  Bakınız, CHP’li Gök’ün anlattığı
şeker hikâyesinde her şey on beş dakikada olup bitmiş. Demek ki etkin bir
piyasa var! Siz piyasanın altında narh koyarsanız böyle olur. Üstünde fiyat
verirseniz, kasa kasa boş şişeniz olur.

 

Bütün mesele: Ekonomi diye,
piyasa diye, bizim irademiz ve kararnamemiz dışında bir gerçeklik var mı, yok
mu? Ekonomi diye bir bilime inanıyor muyuz? Sahi bu bir inanç işi mi? Bolluk,
kıtlık ve fiyat için de nas var mı?

https://millidusunce.com/ucuz-sekeri-toplayan-firsatcilar/