Geçtiğimiz hafta Evliya Çelebi misali ülkemizin güzel şehirlerinin bazılarında kısa bir tur atarak değişik kalabalıkların içinde olduk.
İlkinde Ankara’da Türk Dayanışma Konseyi’nin toplantısına katıldık. Konsey içerisinde birçok sendika, vakıf, dernek, enstitü yöneticisi harıl harıl Türk Milleti, Türk Devleti ve geleceğimiz için kafa yoruyor. Fikir ve gönül dostlarının bu denli heyecanlı ve dinamik oluşu benim için çok sevindirici oldu.
Toplantı geç bitip uçak saatlerini kaçırınca, İstanbul’a dönmek için Ankara Otogarı’na gittim. Aman Allah’ım! Binlerce kadın, kız, erkek, her yaştan insan asker uğurlamak için otogarı doldurmuş. Asker uğurlayanlarda ve askere giden delikanlılarda bir sevinç ve bir gurur vardı ki; gerçekten görülmesi gereken bir tabloydu. Askere gönderilen delikanlılar Türk bayrağına sarmalanmış ve yüzlerce davul zurna eşliğinde halay çekiyordu. Bir an Mehteran Bölüğü’nün binlerce davul, zurna, zil ve köslerle Viyana önlerinde olduğunu düşündüm ve küffarın “susturun şu mehteri” diye yalvarışını hayal ettim. Çünkü tablo buna çok benziyordu.
Akabinde hemen Hocalı’daki kardeşlerimiz için Taksim Meydanı’ndaydık. Medyanın soysuzları, yeterince bu vakur yürüyüşü ve büyük toplanmayı aziz milletimize yansıtmasalar bile katılan topluluğun sayısı 100 binin üzerindeydi. Taksim ve İstiklal Caddesi ile çevre sokaklar ve caddeler, iğne atsanız yere düşmeyecek şekildeydi. Dosta güven verdik ve düşmana korku saldık. Sesimiz şimdilik çıkmıyorsa da buranın sahibi “Türk Milleti”dir mesajını, çok net yerine ulaştırdık.
Ardından yine bir Ankara yaptık. Bu kez de rotamız TBMM idi. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan aldığımız davetle, hem komisyona hem de mecliste karşılaştığımız siyasilere, hülasa “Türk Milleti” ve “Türk Devleti” diyoruz dedik. Onların da “oh be!” deyişi ve “neredeydiniz bugüne kadar” diye bize hissettirdiği duygu ve düşünceler, yorgunluğumuzu aldı götürdü.
Ankara’dan bu sefer yolumuz Isparta’ya yönlendi. Süleyman Demirel Üniversitesi’nden aldığımız davetle konferans vermek üzere, bu güzel şehrimize gittik. Üniversiteli gençlerin ve Ispartalıların memleket üzerine kafa yoruşlarını bir görmek lazım. Şehrin dışındaki üniversite kampüsüne gecenin sekizinde yoğun kar yağışına ve buzlanmaya rağmen ilgi gösteren salonu dolduran gençlerle ne kadar iftihar etsek azdır.
Ertesi günde Antalya’da Akdeniz Üniversitesi’ndeydik. Aynı tablo ile orada da karşılaştık.
Bazen kendi kendimize şikayet ediyoruz. Ne oluyor? Ülke elden gidiyor mu? Gelecek ne olacak? Yeni nesiller ne yapacak diye? Eğer bazılarının dediği gibi millilikten uzaklaşmış halimiz bu ise milliliğe bürünmüş halimiz ne olur? İşte bunu görmek bir Türk evladı olarak insanı ziyadesiyle mutlu ediyor.
Evet; bazı oyunlar vardır. Türk Milletine, düşmanlarınca ve onların yerli işbirlikçilerince kurulan tuzaklar aşikardır. Ancak bir de bu plağın öteki yüzü vardır. O da “Türk Milleti” gerçeğidir.
Ben yurt sathında yaptığım bu kısa turda gördüm ki; Türk Milleti ile uğraşanın işi çok zor hatta imkansız. Hele Türk Milletine kefen biçmeye kalkanlar varya, onların akıbetlerini söylemeye dilim varmıyor. Onun için gelin “Türk Milleti” ile uğraşmaktan vazgeçin. Yurtta ve dünyada; insanca ve kardeşçe yaşamı tercih edin. Ben gittim, gezdim, gördüm ve paylaştım. Gerisi size kalmış.