Türklerin Milli Hafıza ve Gelecek Sorunu

105

 

Dininden uzaklaşan, dilini yozlaştıran, kültür istilasına kucak açan, tarihini ve kahramanlarını unutarak milli hafızasını kaybeden milletler hazin sondan kaçamazlar. Burada saydığımız her bir maddeye not verseydik beşte beş yapan tek millet biz olurduk.

Çünkü biz, önce kahramanlarımızı sonra tarihimizi unuttuk. O kahramanlar ki tarihi yazanlardı. Güçlüklere göğüs gerenler, destansı hayatlarıyla genç kuşaklara ülkü ve kimlik verenler, tarihi öğretenlerdi.
Bu nedenle Atatürk; ” yetişmekte olan yeni nesil ecdadını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır”, “Çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine, milli değerlerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.” diye buyuruyordu.
Bu satırları yazmama sebep; Ötüken Yayınevinin okuyucunun hizmetine sunduğu ve Kara Harp Akademisi, Silahlı Kuvvetler Akademisi, Milli Güvenlik Akademisi mezunu, emekli Kurmay Albay ve halen Gediz Üniversitesinde Öğretim Görevlisi olan değerli kardeşim Dr. Nejdet Karaköse’nin bir roman akıcılığında kaleme alıp okuyucu ile buluşturduğu Kahraman ve onun millet aşkına yaşadığı baş döndürücü hayat serüvenidir.
Kahramanımız 1890’da Manastırda doğar. Harp okulu mezunudur. 1910 yılında III. Orduda göreve başlar. Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı, Balkan Savaşında Çatalca Muharebelerinde Bulgarlara karşı savaşır. 1913’te Roma, 1914’te Viyana Askeri Ateşe muavinliğine atanır. 1. Dünya Savaşında Trablusgarp’a gönderilir, Mayıs 1915’te tuğgeneral, Ağustos 1915’te Tümgeneral yetkisi verilir. 1918 yılına kadar Afrika Grup Komutanı olarak görev yapar. Aralık 1916’da Binbaşı ve Mart 1918’de Yarbaylığa terfi eder.
Çarlık Rusya’sının dağılması, Rus Ermeni birliklerinin Azerbaycan’da yaptıkları katliam nedeniyle Kafkas İslam Orduları Komutanlığına atanır ve rütbesi Yarbaylıktan Tümgeneralliğe yükseltilir. Bu nedenle Afrika Gurup Komutanlığından ayrılıp Musul’dan Gence’ye gelir, Mayıs 1918’de Kafkas İslam Ordusuyla Azerbaycan’ı işgalden kurtarma harekâtını başlatır ve Azerbaycan halkının gönlünde taht kurar.
Mondros Mütarekesinin imzalanmasıyla İstanbul’a döner, tutuklanıp İngilizlere teslim edilir. İngilizler onu Batum hapishanesine naklederler, yedi ay sonra hapishaneden kaçar, Erzurum’a geçip Kazım Karabekir paşayla görüşür ve tekrar Azerbaycan’a dönüp Bolşeviklerle savaşır, yenilince bir Süvari Alayı ve Bir Topçu Taburuyla birlikte Kazım Karabekir Paşa’nın Ordusuna katılır ve oradan Sarıkamış Harekâtına…
Temmuz 1921’de Erzurum’dan İnebolu’ya ve Ankara’ya geçip bir süre gelişmeleri izler.
1922 yılı başında Berlin’e gider ve tedavi görür ve Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra yurda döner.
Aralık 1928’de 15 sene hizmetini tamamladığı kabul edilerek 1921 tarihinden geçerli olmak üzere ve Yarbay rütbesiyle emekliliği onaylanır. 1929’da İstiklal Madalyası verilir. Kahramanımız aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Teşkilat-ı Mahsusa’nın önemli şahsiyetlerinden biridir.
Emeklilik sonrasında bir süre Ankara’da ticaretle uğraşır ve İstanbul’a geçip orada madeni eşya fabrikasını kurar ve fabrikada; bazı araç gereçlerle birlikte tabanca, gaz maskesi ve mermi üretmeye başlar. 1938 yılında Sütlüce’deki bir madeni eşya fabrikasını satın alır ve orada; savaş gereçleri, kendi adıyla anılan 9 mm yarı otomatik tabanca, 81 mm havan, mühimmat, uçak bombası ve tahrip kalıbı üretir. Bunları Milli savunma Bakanlığından başka Mısır, Suriye ve Pakistan’a da satar.
1941 yılında Türkçülük faaliyetlerine katılır, Turancı harekete gizlice destek verir. Ankara’da Alman Büyük Elçisi Franz Von Papen ile görüşür. Almanya’da Turancılık Masasının ve Doğu Türkistan Alayının kurulmasına öncülük eder.

Günlerden 2 Mart 1949 Çarşamba, Kahramanımız her günkü gibi işinin başında, saat 16.50 sularında fabrikada peş peşe üç patlama olur ve mühimmat kısmı da ateş alınca patlamalar ertesi güne kadar sürer, 27 kişi hayatını kaybeder, Kahramanımızın parçalanmış birkaç eşyası
dışında cesedine rastlanamaz ve boş tabutla gömülür.

Patlama aynı zamanda Türkiye’nin silah ve mühimmat üreten önemli bir özel sektörünün de sonu olur. Olayın siyasi bir sabotaj olduğu iddia edilir. Patlamayla ilgili olarak Mecliste gizli görüşme yapılır ama orada konuşulanlar hiçbir zaman öğrenilemez.

Efendim biz burada kronolojik bir hatırlatma yapabildik, çekilen acıları, göğüs gerilen güçlükleri, azmi, sabrı, inanmışlığı, kahramanımızın milletine ve Allah’a duyduğu aşkın zerresini anlatamadık ve maalesef işin sırrı da oradaydı. Nejdet Karaköse kardeşimin 520 sayfada büyük bir sabır ve gayretle dantel gibi işlediği bu eseri bize ayrılan yerde bu kadar anlatabildik.

İşte biz; vatanın imarı, devletin bağımsızlığı, milletin hürriyeti ve istikbali için var yok, soğuk sıcak demeden canlarını hiçe sayarak mücadele eden ilim erbabını, gönül sultanlarını, şehitlerini ve gazilerini; Sultan Alpaslan’ı, Osman Gazi’yi, Atatürk’ü, Mevlana, Yunus ve daha yüz binlerce kahramanını yani geçmişini unutan bir millet oldukça cahilleştik. Bu cahillik nedeniyle gönderden Türk Bayrağı indirilip ihanet bayrağı çekilirken meyyit gibi baktık ve gelecek aklımıza bile gelmedi. Unuttuklarımız, geçmişimiz ve milli hafızamızdı ve maalesef geçmişi olmayanların geleceği olamaz.

Bize geçmişimizi ve geleceğimizi hatırlatan değerli kardeşim Nejdet Karaköse’ye, Ötüken neşriyata en kalbi teşekkürlerimi sunarım.

Enver Paşa’nın kardeşi olan Kahramanımız Nuri Paşa’ya namı diğer Nuri Killigil’e ve vatan için, millet için, Allah için canını hiçe sayan cümle kahramanlarımıza ve yazarımızın Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı Gazisi dedesi Ser Çavuş Şaban Candaş’a Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhları şad olsun.