Emin Işık’ın “Aşkı Meşk Etmek” isimli yeni bir kitabı çıktı. Emin hocanın bu kitabındaki bir tespiti çok dikkat çekici.
Hoca; Hz. İsa’nın doğduğu yıllarda Çin nüfusunun 35 milyon Türk nüfusunun ise toplam 15 milyon olduğunu söylüyor. Aradan geçen iki bin sene zarfında Çinlilerin nüfusu 1.5 milyarı aştı, Türkler’in nüfusununda bunun yarısına yakın ya da hiç olmazsa en az beşte ikisi kadar olması lazım diye devam ediyor.
Ancak Emin Işık’ın ifadesine göre Çin Seddi’nden Adriyatik kıyılarına kadar sayabileceğimiz Türk nüfusu 180 milyon çıkıyor. Peki bu Türklere ne olmuş?
Türkler ya asimile olmuşlar ya da soykırıma uğramışlar.
Burada Allah uzun ömür versin Türk Dünyası Araştırmaları Vakfının Başkanı Prof. Dr. Turan Yazgan’ın söylediklerini hatırlamamak mümkün değil.
Yazgan’a göre son iki yüz yılda 150 milyon Türk katledilmiştir ve bunun adı soykırımdır. Bunu bir anlayabilsek, yeryüzünden soyu silinmek istenilen birinci milletin Türkler olduğununda farkına varacağız.
Yine Emin Işık, Türk nüfusunun günümüzde en az 1 milyar civarında olması gerektiğini ve eğere böyle olsaydı bu sayıda bir nüfusun küresel güçler için büyük tehlike oluşturacağını söylüyor ve ekliyor “bugün Türkiye’yi bile çok görüyorlar”.
Bu asimilasyon ve soykırım kendiliğinden zuhur etmemiştir. Türk Milletine hasım olanlar bunu bir plan ve strateji içinde gerçekleştirmiştir. Bunların son hedefi de Türkiye ve Türkiye toprakları üzerinde yaşayan Türk Milletidir.
Unutmayalım ki; dünya sürekli akan, hareket eden bir enerjik alandır. Dünyamız üzerindeki koşullar değişken olduğu için, fiziksel ve psikolojik çevrenin değişmesiyle uygulanan stratejilerde zamanla değişimler göstermektedir.
Tarihin derinliklerine dalıp gittiğimizde ve önyargısız bir şekilde tarihle yüzleştiğimizde, başımıza gelenleri doğru algılayabilir ve bu gün karşılaştığımız olayları analiz edebiliriz.
Stratejinin dehası olarak kabul edilen SunTzu ve Çinliler “savaşmadan kazanmayı” en arzulanan zafer yolu olarak görürler. Onlara göre savaş kazanmak başarı değildir. Başarı, düşman askerlerinin savaşmadan teslim olmasını sağlamaktır. Şimdi Türkiye’ye karşı öz yurdumuzda uygulanan strateji bu temel hususa dayanmaktadır.
Türk Milletinin karşısındaki güçler, 1919’dan itibaren karşılarında Mustafa Kemal’le bayraklaşan bir direnç ve onun en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini bulmuştur. Bundan dolayı doğrudan savaş açıp sonucunun ne olacağı meçhul bir mücadeleye girip askerlerini öldürmek yerine Şeyh Sait, Dersim, PKK isyanlarını , 12 Eylül öncesi olaylarını çıkartıp, Türk Milletine karşı bölücü kürtleri, kripto Ermenileri, Balat’taki patrik namlı papazı kullanma yolunu seçmişlerdir.
Sırada daha kullanacakları bolca malzeme bulunmaktadır. Strateji dehalarının çok iyi bildiği ve bizim bir türlü farkında olmadığımız bir diğer hususda “düşmanınızın gücünü strateji aracılığıyla azaltın ve içten çökmesini sağlayın” prensibidir. Bu prensip içinde Türk Milletinin yaşadıklarını bir mantık çerçevesinde değerlendirdiğinizde Türkler açısından hiçte iç açıcı olmayan sonuçlara ulaşırsınız.
Türk Milletine karşı uygulanan stratejilerin sonuç vermesi için devamlı surette dikkatimiz dağıtılmakta ve dikkatsizlik körüklenmektedir. Böylece dikkatimizi toparlayamadığımız için kendi menfaatlerimizi korumak yönünde harekete geçme isteğimiz körelmektedir.
Türk Milletinin, başına gelenleri anlaması ve bunlardan kurtulmak için çabalaması, zihnimize saldırarak, enerjimiz kurutularak ve moralimiz bozularak engellenmek istenmektedir. Bütün bunlar, perde arkasındaki güçlerin maşaları eliyle yapılmaktadır. Maşaların kullanılmasındaki amaç ise, ola ki; Türkler bu oyunu bozarsa yarın yine müttefik olunur kapısını açık tutmaktır.
Örneğin; Yunanlıların İngilizler başta olmak üzere Haçlı zihniyetinin kışkırtması ve desteği ile Anadolu’ya çıkartılarak Türklerle savaştırılması, ABD’de karargah kurmuş cemaat eliyle Türkiye’nin sosyolojik dengelerinin bozulması, isyanların dost ve müttefik olduğunu sandığımız devletlerin eliyle gerçekleştirilmesi, PKK’nın arkasında stratejik dostlarımızın maddi ve manevi duruşunun olması, zavallı ermenilerin Türklere karşı kullanılmak üzere bunların tuzağına düşmüş olmaları gibi çoğaltabilecek bir çok hususun Türk Milletine karşı strateji geliştirenlerce değerlendirildiğini görüyoruz.
Türkiye’de son zamanlarda Türk Milletinin ve devletinin bekası üzerine söylem geliştiren buna karşılık Türk Milletinin sessizliğini garipseyen İnsanlara karşı “siz başka bir şey bilmezmisiniz” stratejisi uygulanıyor.
Elbette bizlerde başka şeyleri biliriz. Ancak bir milletin ve devletin beka sorunu ortaya çıkmışşa, milletin güvenliği ve bu sorundan ivedilikle selamete çıkarılması, öncelikle konuşulması ve çözülmesi gereken bir sorun haline gelmiş demektir. Daima bunları hatırlatmamızın başlıca nedeni budur.
Türkiye’nin ve Türk Milletinin, üzerine oynanan ve nihai amacı Türk Milletinin varlığını yeryüzünden silmeyi hedefleyen bu stratejilerin varlığını açık etme vazifesi, bunları bilen ve anlayan insanların üzerindedir. Bu insanların ehliyet ve liyakat esasına göre, bilimin ışığında, Türkiye’ye yapabilecekleri katkı bu güne kadar yapılanların fersah fersah üzerinde olacaktır. Fakat ilk önce Türklere karşı uygulanan stratejileri anlamak kaydıyla. Onun için etrafınıza bakarken mutlaka aklınızı ve vicdanınızı uyanık tutun.