Türkiye’nin Büyük Çatısı (6)

91

Önce bir olay karşısında yaklaşımlarımızı ortaya koymalıyız. Bizler sorunlarımızı kutuplaşma temelinde çözmeye çalışıyoruz. Yazar-çizer lider ve başkanlar da bu yöntemi benimsiyor. Aslına baktığınızda da bazı guruplar, siyaset ve bu konularla ilgilenen kurumlar kutuplaşmalar üzerine ayakta kalabiliyor. Televizyon programlarına baktığınızda sms atarak dereceye giren yarışmalarda da eğer yarışmacılar kutuplaşma hafif mağduru oynama ve çatışmaya yönelik bir davranış gösterdiğinde toplum yetenek yerine bu tip olaylar yüzünden o yarışmacıyı destekliyor. Bunu hepimiz biliyoruz.

Burada Ülkenin siyaset kurumlarına, STK’larına, aydınlarına ve diğer cemaatlere düşen görevler var. Türkiye’de kavramlarda içleri boşaltılmış durumda dolayısı ile aynı kelimeler yüklenen anlamlar farklı oluyor ve anlaşmazlıklar çıkabiliyor. Kimlik konusu aslına baktığınızda vatandaşın işi değil. Kimin işi devletin işi, siyasetçinin ve siyaset kurumunun işi, kendini demokratik kurum olarak gösteren STK ve kurumların işi. Başka kimin işi iktidarı elinde bulunduran ve iktidarı eline geçirmek isteyenlerin işi. Başka Sanayi Odaları ,Ticaret Odaları, İşveren Toplulukları ile işçi topluluklarının işi. Ben bu şekilde görüyorum. Ama maalesef bilimsel derinlikli objektif bir yaklaşım da göremiyorum.

Bugün baktığımızda bu mesele bir iktidar mücadelesi haline getirilmek isteniyor. Bu yaklaşım sizce doğru bir yaklaşım mı?

Büyük devletler korkularıyla yaşamaz korkuları işe yüzleşir. 5000 yıllık devlet geleneği olan Türkler neden korksun !! Bir bakıyoruz ki bölünmeden korkuyor, etnisiteden korkuyor, din meselelerinden korkuyor. Bu yaklaşım otomatikman toplumun tüm kesimlerini etkiliyor. Etnisiteyi şimdi Türk -Kürt, dini de Laik – anti laik gibi  bir kutuplaşma üzerine oturtulan bir büyük mesele haline getiriliyor. 12 Eylül öncesi de sol-sağ, Alevi Sünni diye Ülkemiz ciddi bir travma yaşadı hepimiz bunu biliyoruz.

Siz var olanı yok sayabilirmisiniz? Sayamazsınız. Yok olanı da var sayamazsınız. Dolayısı ile baktığınızda ülkemizde iki tür yanlış bir yaklaşım var ve bu yaklaşımlar körükleniyor. Birinci yaklaşım. Kimlikleri yok sayan bir anlayış hakim. İkinci yaklaşım bütün kimliklerle olağan üstü imkanların sunulması gerektiğini söyleyen bir anlayış. Bu iki anlayışla siz bir olmayı birleştirmeyi ve huzuru sağlayabilirmisiniz?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir Osmanlı İmparatorluğu bakiyesidir. Dolayısı ile ülkemizde Osmanlı’da yaşayan tüm topluluk ve inanışlardan oluşan farklılıkların olması gayet doğaldır. Tüm kimlikleri yok saydığınız zaman olmadığını görüyoruz. Tüm kimlikler belirgin hale baskın hale gelsin dediğiniz zamanda olayı zorlaştırıyorsunuz demektir. Bunun da olmadığını görüyorsunuz. Bu tip olaylarla kimlik siyasetin önü açılıyor. Kimlik siyasetinin en büyük açmazlarından biri belli bir gurubu bütünden ayırıyorsunuz. Kimlik siyasetçileri kimlik taleplerinin dışına çıkarak taleplerden bahsediyorlar. Bu talepler masum gibi gözükse de bu talepler aslında bir şeylerin basamağı oluyor.

Etnik kimlik üzerine oturtulan siyaset mikro milliyetçilikleri körüklüyor. Bu da çatışmacı kimlikle oluşturuluyor. Ben Düzce’liyim Düzce’de 16 farklı dil konuşuluyor. Abhazya Gürcüstan arasında savaş varken bir kahvede baktım ki tanıdığım Abazalarla Gürcüler kahvede ayrı ayrı yerlere oturmuşlar birbirlerine husumetle bakıyorlar. Savaşla ilgili haberleri izlerken  bir birlerine ufak atışmalar yapıyorlar. O zaman bu mikro milliyetçiliğin  bir şeylerin karşısına inşa edilen ciddi bir çatışmacı kimlik olgusu olacağını bizzat ben gözlemledim. Bu örnekte olduğu gibi kişiler,  kendilerini varoluşsal olarak ve kimliklerini ön planda tutarak düşünmeye başlıyorlar bu çatışmayı ve bölünmeyi körüklüyor.

Şunu iyi bilmemiz lazım. Salt Türk olarak dünyaya gelmek bir şey ifade etmiyor. Çünkü bunu siz seçmediniz. Önemli olan Türk kavramının içinin iyi doldurulmasıdır. İçi dolu olan bu kavramında sizin tarafınızdan benimsenmesidir. Bu benimseniş aslında bir etnik dünya görüşü haline insanı getirmez. İnsanı insan yapan daha farklı kavramlarla donatılmış bir yapıda olacağından mikro milliyetçiliğin düştüğü tuzaklara düşmeyecek bir Türk olgusuna kavuşturur.

Sizce piyasada dolaşan kültürel kimlik konusundaki anlatılanlar ne kadar doğru. Türklerle Kürtlerin kültürel farklılıkları sizce var mıdır? .. Bence yoktur veya hesaba katılmayacak kadar vardır.  Öyleyse bu ne aldatmacadır. Sizce Neden Kültürel taleplerden bahsedilmektedir. Bizim bilmediğimiz başka kültürleri mi varda talep ediyorlar bilemiyorum.

Bu ve benzeri konulara duygusal yaklaşmayıp, objektif olarak bakıp bilimsel bir tabana oturtmamız gerekir. Ortak paydalarımızın çok olduğu kanaatindeyim. Bunların ortaya çıkartılıp zenginleştirilerek ayrılıkçılara malzeme vermeden esnek ve kabul edilebilir bir projeyle anlayışla olaylara yaklaşmamız gerekir.