Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Üyelik Serüveni

114

Avrupa’da 18. yüzyılda başlayan birleşme hareketleri, 1951 yılında
Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nun kurulmasıyla resmi bir nitelik
kazanmıştır. Ekonomik ve ticari özellik taşıyan bu Birlik, zaman
içerisinde sosyal, hukuki ve siyasi bir tarzda değişim göstererek 1957
yılında imzalanan Roma Anlaşmasıyla, Avrupa Ekonomik Topluluğunu
oluşturmuştur. Altı ülke ile başlayan ve günümüzde yirmiyedi ülkeyi
içine alan bu oluşumun amacı, ortak siyasi ve ekonomik bir bütünleşme
sağlamaktır.

1970’li yıllarda tüm dünyaya yayılmaya başlayan küreselleşme
hareketleri ile Birlik üyesi ülkelerin yasa ve uygulamaları da hızlı
bir değişim içine girmiştir. 1993 yılında yürürlüğe giren Maastrich
Anlaşması ile birlikte Avrupa Ekonomik Topluluğu’ nun adı Avrupa
Topluluğu’na dönüşmüş ve mevcut sosyo-ekonomik ilerleme hızlanarak
güçlenmiştir.

Avrupa Ekonomik Topluluğu’na 1959 yılında resmi olarak başvuruda
bulunan Türkiye’nin, 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu ile
imzaladığı Ankara Antlaşmasıyla başvurusu kabul edilmiştir. 1973
yılında imzalanan Katma Protokolü ile Türkiye, Avrupa Birliği’ne
yönelik gümrük vergilerinin sanayi ürünleri için tamamen kaldırılmasını
ve üçüncü ülkelere karşı ise üye ülkeler ile beraber Ortak Gümrük
Tarifesi uygulanmasını kabul etmiştir. Ancak, Türkiye geçiş dönemindeki
yükümlülüklerini yerine getirememiş ve 1980 askeri darbesiyle ilişkiler
kesintiye uğramıştır.

Türkiye 14 Nisan 1987’de yılında tam üyelik başvurusu yapmıştır.
Komisyon ise 1989 yılında verdiği cevapta öncelikle Gümrük Birliği’nin
tamamlanmasını önermiştir. Ortaklık Konseyi’nin 1/95 sayılı kararıyla
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği 1 Ocak 1996’da
yürürlüğe girmiştir.

Avrupa Birliği’ne üye olmadan Gümrük Birliğini kabul eden ilk ve tek
ülke konumundaki Türkiye, 1999 yılındaki Helsinki Zirvesinde Avrupa
Birliği’ne aday ülke olarak kabul edilmiş ve bu yıldan sonra yapılan
büyük reformlar sonucunda tam üye olmamız için görüşmeler hız
kazanmıştır.

Görüşmeler hız kazandı kazanmasına ancak son yıllarda bilindiği
üzere Avrupa Birliği üye ülkeleri amacını aşmış ve Türkiye’ ye şantaj
yapma girişimlerinde bulunmaya başlamıştır. Hristiyan bir birlik olarak
kurulan bu topluluk, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ nin toprak bütünlüğünden,
Türklüğe hakareti yasaklayan Anayasamızın 301. maddesine kadar birçok
konuda baskısını arttırarak Türkiye’ ye Avrupa Birliği olmazsa olmaz
klişeleşmiş sözünü kabullendirmeye çalışmaktadır.

Bulgaristan ve Romanya, daha adaylık başvurusunda ki imzaları
kurumadan birliğe üye olurken 48 yıllık uzun bir adaylık geçmişi olan
Türkiye’ ye Helsinki Zirvesinde ki kriterlerin haricinde birçok
dayatmada bulunulması ve her fırsatta ülke birliğini bozan
söylemleriyle Türkiye’ nin eleştirilmesi, Avrupa Birliği üye
ülkelerinin asıl amaçlarının Türkiye’ yi Avrupa Birliği’ ne üye ülke
olarak almaktan çok oyalama taktiği ile Türkiye’ den her fırsatta bir
şeyler koparmaya çalıştıklarını su yüzüne çıkarmaktadır.

Fakat tüm dünya şunu bilmeli ki evrende ki en büyük zenginliği de
verseler bu yüce millet hiçbir şekilde kendi birliğinden ödün
vermeyecektir. Çünkü en büyük birliğin ülke birliği olduğu inancı,
Kurtuluş savaşı yıllarında olduğu gibi tüm milletçe benimsenmiştir. Ulu
önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ ün ulusumuza söylediği şu sözün bizler
bilincindeyiz.

“Ey Türk milleti, muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”