Türkiye’de siyaset ne kadar heyecanlı?

109

Türkiye’de siyaset ne kadar heyecanlı. Bir festival! Hani Hemingway’in Paris için söylediği gibi “portatif bir ziyafet”, mideniz sağlamsa.

MHP Çağrı Heyeti’in tertiplediği kongreyi Ankara Valiliği polis marifetiyle engelliyor. Niçin? Kongre meşru değilmiş. Olmasın… Sizin vazifeniz, barış içinde yapılacak toplantılar hakkında, yapılmadan önce meşru, meşru değil diye hüküm verip beğenmediklerinizi polis marifetiyle engellemek midir? Böyle bir göreviniz ve hakkınız mı var? Barış içinde bir toplantı… Hele bir otelde, hele bir mahkeme kararıyla görevlendirilmiş bir heyetin çağrısıyla yapılan bir toplantı… Bırakırsınız yapılır. Size ancak toplantının emniyetini sağlamak düşer. Toplantı meşru ise ne âlâ. Meşru değilse, zaten geçersiz olur. Size ne?

Tabi, böyle bir toplantıyı engellemek İcra Dairesi’nin de Adalet Bakanı’nın da görev alanına girmez ama hürriyeti tahdit edici fiili onlar değil siz yaptınız, onun için önce size sorulur.

Yarın ben on arkadaşımla Tunalı Starbucks’da “MHP kongresi” adı altında bir toplantı yapacağım. Bu toplantı kesinlikle gayrı meşru ve geçersiz olacak. Buna da polis gönderecek misiniz?

Yarından tezi yok, Ak Parti’nin 22 Mayıs Kongresi’nin yapılmaması için mahkemeye başvuracağım. Tabiîdir ki mahkeme beni kapı dışarı edecek; sonra mahkemenin bu kararını Yargıtay’a götüreceğim. Yargıtay karar verene kadar Ak Parti kongresini polis marifetiyle engelleyecek misiniz?

Parti içi demokrasi

MHP’nin bugünkü yönetimini seçen delegeler -aynı delegeler- seçtikleri yönetimin devamını istemiyor. Şu satırlar yazılırken çoğunluğun bunu sağlayacak tüzük değişikliği için imza verdiği anlaşılıyor.

Normal demokrasi terbiyesine sahip bir yönetim, değil kendisini seçenlerin çoğunluğu, yüzde onu desteğini çektiğini söylese, bir durup düşünür. Yüzde on beni istemiyorsa ve ben haksız olduklarını düşünüyorsam… Kongreyi toplar, onları dinler, kendimi savunur ve güven tazelettiririm. Yüzde yirmi, otuz… İşin ciddiyeti artar. Artık istifayı düşünebilirim. Benim istifam kongreyi zorlayacaktır ve hâlâ beni isteyenler çoğunluktaysa kongre yine beni seçecektir. Yüzde elli, altmış… Direnmem acaba edep sınırları içinde midir diye düşünmeye başlarım.

Delegelerin çoğu casus, paralel ajanı, CIA ajanı, hain ise… Önce sorulacak şey “bu kadar haini ne zaman aranıza aldınız?”dır. Sonra da şu soru: “Bu casus, hain ve ajanlar veya onlara kolayca kanan aptallar sizi bir önceki kongrede seçenler değil mi?” Sizi bunlar seçtiğine göre lütfen kendinizden de biraz şüphelenir misiniz?

Siz eminiz ki demokrasiye çok bağlısınız. Fakat ilk muhalif davranışta, muhalifi yukarıda saydıklarımızla suçluyorsunuz. O muhalifi destekleyen teşkilâtları kapatıyorsunuz. Muhalifi ihraç ediyorsunuz. Geriye sadece sizi destekleyenler kalıyor. Yani muhalifler gidiyor, “muvafıklar” kalıyor. Sizi seçecekleri dikkatle seçeceksiniz, sonra onlar sizi seçecek. Bu demokrasinizin bir sıfatı var mıdır? Meselâ “samimî”, “ahlâklı”, “ulvî” demokrasi falan diyebilir miyiz? Çünkü dünyadaki diğer parti içi demokrasilere hiç benzemiyor… Mutlaka bir isim bulmamız gerekir. “Yerli ve millî” de olabilir. Bir deneyin.

Partiler arası ilişkiler

Beşiktaş kongre yapacak. İçlerinde bir muhalif grup var. Yönetimi değiştirmek istiyor. Aa! Ne görelim, birileri Beşiktaş’taki muhaliflere şiddetle karşı. Olabilir tabi… Bundan daha normal ne var? Hele durun. Beşiktaş kongresindeki muhaliflere şiddetle karşı olanlar Beşiktaşlılar değil, Galatasaraylılar!

Tuhaf değil mi?

İşin başından beri iktidar, MHP muhaliflerinin karşısında. Sadece iktidardaki parti ve hükümet değil, daha başka makamlar da basınıyla, televizyonuyla, zirvesiyle ‘iktidar’ın bütünü MHP muhaliflerine yükleniyor. Muhalefet partisi MHP’den de ‘iktidar’a destek mesajları gidiyor.

Eğer bir süredir Türkiye’den haber alamamışsanız, aklınız karışabilir. Tekrar edeyim:
H İktidar muhalefet partisinin yönetimini destekliyor.
H Muhalefet partisinin yönetimi bunun altında kalmayıp o da ‘iktidar’ı destekliyor.
H İktidar ve muhalefet partisi yönetimleri muhalefet partisinin muhalefetine karşı.

Aynen böyle!

Popper ve demokrasi

Birkaç hafta önce The Economist dergisi Karl Popper ile yaptıkları eski bir röportajı internet sitesinde tekrar yayınladı. Orada Popper’den demokrasiyi tarif etmesi isteniyor. Popper’in cevabı şöyle: “Demokrasiyi yönetimin seçimle geldiği idare tarzı diye tarif etmek doğru değildir. Demokrasiyi en iyi tarifi, yönetimin seçimle kolayca gittiği idare tarzıdır.”

Kahrolası düşmanlar oyun oynar, liderlerimiz oyuna gelmez.

İnsanlar siyasilerin ne yapacaklarını, yani projelerini dinleyip aralarında ona göre bir seçim yapmak isterler. Zaten ‘politika’, ‘siyaset’ kelime anlamıyla budur. Hangi siyasetle, politika ile ülke kalkındırılacak, hangi siyaset ve politika ile parti iktidara taşınacak? Fakat proje yapmak zordur. Proje yapsanız bile proje anlatarak kitleleri heyecanlandırmak da zordur. Hâlbuki yedi milyon yıllık evrimimiz bize,  düşmanlara karşı hemen davranma içgüdüsünü vermiştir. Dosta, iyiye, güzele duyduğumuz heyecanın kat ve kat fazlasını düşmana karşı duyarız. Bu yüzdendir ki Eric Hoffer, “Gerçek İnanç Adamı” şaheserinde, “Allahsız siyasî hareket olabilir ama şeytansız siyasî hareket yoktur” diyor. Parti içi siyasetimizde, partiler arası siyasetimizde, hattâ uluslararası siyasetimizde şeytanımız bol: Ajanlar, paralleler, hainler… Düşmanlar oyun oynuyor ve bizimkiler düşmanlara göre geri zekâlı olduğundan hep oyuna geliyorlar. Fakat liderlerimiz… İnsanlık hâli, arada sırada onlar da aldanıyor ama genelde, bütün delegeler, bütün seçmenler oyuna gelse de onlar oyuna gelmiyor. Oyuna gelmedikleri için de koltuktan kalkmıyor.

Evet, Türkiye’de siyaset çok farklı, çok renkli, lezzetinden yenmez portatif bir ziyafet. Seviye? Yer sofrası…