Türkiye’de, Kocaeli’nde ÖSS ve SBS

111

İlköğretim öğrencileri için SBS’nin, ortaöğretim öğrencileri için ÖSS’nin uygulandığı, sonuçlarının açıklandığı, bunlara bağlı olarak okul yerleştirmelerinin ilan edildiği günler, bir kabus. Gençler; duyarsızlaşıyor, küskünleşiyor, karamsarlaşıyor. Hedefine ulaşanlar bile, buruk bir sevinç yaşıyor. Bu sistem, bu yönüyle hep tartışılıyor.

Bu yıl, ÖSS’de 30 binden fazla öğrenci sıfır puan almış. Bu adaylar demek ki sekiz yıllık ilköğretimde, dört yıllık orta öğretimde hiçbir şey öğrenmemişler. Ezbere işaretlemeyi bile öğrenememişler. Bunun izahını ben bulamıyorum. Bu öğrenciler toplanmalı, onlar üzerinde bir eğitim sosyolojisi tezi hazırlanmalı, buradan Türkiye’nin bir eğitim fotoğrafı çıkarılmalı. İnanıyorum, bu incelemeden öğreneceğimiz çok şey çıkacaktır.

Adayların, yüzde altmışından fazlasının fen testlerine yönelmemeleri dikkatimi çekti. Okullarımızdaki dil eğitiminden sonra, galiba fen eğitiminde dibe yaklaşıyoruz. Fizik, kimya, biyoloji, matematik bilgisi ve terbiyesinden yoksun bir nesle siz hayat ve kainat gerçeğini, sosyal yasaları nasıl anlatacaksınız? Ortak kültürden, ortak dilden yoksunluk, iletişimsizlik demektir. Bu, ülkemiz adına ürperticidir.

ÖSS ve SBS sonuçları Kocaeli için de yüz güldürücü değildir. ÖSS’de 46., SBS’de 47. olmak, ortalamanın altında kalmaktır. Bu olumsuz sonuç, yalnız bu yıla ait değil, önceki yıllarda da böyleydi. Milli Eğitim yöneticileri, okul müdürleri, medya; konuyu tartışıyor. Konuşulanların çoğu, samimiyetten uzak. Doğru görülen değerlendirmelerde bile ya bir ön yargı ya bir ince hesap seziliyor. Bu acı tabloyu birilerini yıpratmak için saldırı aracı olarak kullanan medya mensupları, eğitim yöneticileri bile dikkati çekiyor. “Eğitim-öğretimdeki başarıyı nasıl yükseltebiliriz?” sorusu bir süre sonra güncelliğini kaybedecek gibi görünüyor. Her yıl yapılan bu.

Eğitim-öğretimdeki tablo bizi rahatsız ediyorsa, çözümde de samimi isek, bunu Kaf Dağı’nın arkasında aramaya gerek yok. Kısa ve uzun vadeli çözümler üretebiliriz. Öncelikle eğitimin bir kafa ve gönül işi olduğunu bilmeliyiz. Eğitmenlerimiz kafa olarak donanımlı, gönül olarak zengin olmalı. Hizmet içi kurslarla öğretmenliğin kutsal meslek olduğu inancı daima diri tutulmalı. Öğretmenlerimiz mesleki kariyer yönüyle birikimli, güncelle iç içe kılınmalı. Ailenin destek vermediği bir öğretim, çöldeki yalnız ağaç gibidir. Gelen çöl fırtınalarına dayanıksız olacaktır. Okul-Aile Birlikleri çalıştırılmalı, yetkilendirilmelidir. Kentimizde, aileler nedense maddi yardım söz konusu olunca hatırlanıyor. Okullar, kendi arasında sınıflandırılabilinir. Okul yöneticilerinin, okullarının ÖSS ve SBS’deki başarısına göre kariyer veya puan sahibi olması düşünülebilinir. Uzun vadede çözüm ise, okulların kısmen veya tamamen özerkleştirilmesi olabilir. Okullar, vakıflar veya mütevelli heyetleri tarafından yönetilmelidir. Bu radikal çözümden korkmamak gerekir. Korkular üzerine gidildikçe yok olur. Yetiştirdikleri öğrenci tipi ve ortaya koydukları başarı okulların kimliği, imajı olacaktır. Oluşacak rekabet, beraberinde başarıyı, ideal insan tipini de ortaya koyacaktır.

İnsanı bir değer olarak görenler, başarıyı insan için son hedef değil araç olarak görenler, biraz da madalyonun bu yüzüne baksınlar!