Türkiye’de Gelinen Nokta (2)

70

“Bugünlerde yabancıların Türkiye ekonomisine gösterdikleri  ilgi olağanüstü düzeyde. Gün geçmiyor ki, bir yabancı sermaye grubu veya şirketin, bir bankamız ya da bir kuruluşumuzla ilgilendiğini duymayalım!

“Asıl dikkat çeken ise, yabancı yatırımcıların yeni bir tesis kurma konusundaki gönülsüzlüğü. Yapılanların büyük çoğunluğu kurulu bir şirketin veya tesisin sahipliğinin el değiştirmesi. Ek bir istihdam ve doğrudan bir katma değer artışı söz konusu değil.” (Baran Tuncer, Radikal, 28. VIII. 2005, s. 13)

X

Hazıra dağ dayanmaz. Gün gelir sattığını alamaza düşer.
Malını kaptıran; gün gelir sattığı malı, gece gündüz düşler.

X

Yurdumda, yabancılar oluyor, isteğimizle Efendi!
Şark’ı yeniyor yine masada, Batı’nın açık göz fendi!

X

Kendi elimizle peşkeş çekiyoruz Ecnebi’ye yurdu!
Unuttuk galiba, vatanı ecdat; ne pahasına kurdu!

x

İstiklal Marşı’mızı sonuna kadar tam olarak doğru dürüst söyleyemez durumdayız! Bu zaaf yetmezmiş gibi, bu işin dahası da var: Yavaş yavaş kimileri İstiklal Marşı’nı okumayı züll addeder / züll sayar hale geldi! Bazı toplantı ve açılışlarda, söylenmesi şiar ve düstur olan İstiklal Marşı terk edilmeye başlandı.

Oysa Osmanlı Devleti’nde  “Mehter”  neyse, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde  “İstiklal Marşı”  odur.

Ne yazık ki, bu vatanda yaşayan, bu bayrağın gölgesinde barınan, bu devletin sayesinde hayatlarını devam ettiren kimi Türk vatandaşları, İstiklal Marşı’na karşı tavır koyuyor. Onu söylemek zorlarına gidiyor. İstiklal Marşı’na karşı dudak büküyorlar!

“Böyle gecenin, hayır umulur mu seherinden?” denirse de, böyle demiyor ve bunlara “muvakkat  / geçici arızalar”  demekle yetiniyorum.

X

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yetkili ağzı tarafından:  “Bizi arkadan hançerliyorlar!”  diyerek tepki gösterilen ve biraz da bu yüzden iptal edilen, daha doğrusu ertelenen sözde  Ermeni soykırımı toplantısı nihayet yapılıyor. Üstelik devlet yetkilileri bu toplantıya seve seve katılacaklarını ifade ediyor. (H. Tercüman, 25. VIII. 2005)

Aslında bu, kendi haklı milli davalarını savunamayanların sergiledikleri acz görüntüsü değil midir?

X

Kime yaranmak istiyor bazılar, durup bir düşünseler
Aç canavara sevgi, onu hiç durdurur mu? Bir bilseler

X

Devletin bölünmez bütünlüğü için yani  “Bölücülük”  propagandası suçuna üç yıla kadar ağır hapis  cezası öngören  TMY  (Terörle Mücadele Yasası)  8, AB Uyum Paketleri kapsamında 2003 yılında yürürlükten kaldırılmıştı. (Hilal Köylü, Radikal, 25. VIII. 2005, s.7)

2225

Fakat terörün yeniden canlanması ve gittikçe azması üzerine, kaldırılan kanunların yeniden konması gündeme gelince:

Dışişlerinden hükümete şöyle bir uyarı geldi: “Terörle Mücadele Yasası’nın 8. Maddesi geri gelirse, uyum süreci riske girer. Terörle mücadele hak, ama Avrupa normlarına uymakla da yükümlüyüz!” (a. g. m.)

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!

X

Türkiye batmış batacakmış, onların gözünde ne önemi var?
Yeter ki, AB normlarına halel gelmesin hiç, değil mi baylar?

X

Dört PKK teröristinin Trabzon’un Maçka ilçesini kana bulamasına ramak kalmıştı!

X

Polis’i saymamak, Polis’i adam yerine koymamak  – ki bu aslında, devleti küçümsemek, devleti ayaklar altına almak, devleti; kendi devleti olarak görmemekle eş anlamlıdır-  çok tehlikeli bir gidişatın ayak sesleridir.

Keza, yavaş yavaş askere de direnmeye başlanılması, onun da yıpratılmak, vazife yapamaz hale düşürülmek istenmesi, çok tehlikeli gelişmelerin öncüsüdür.

Nitekim çok yakın geçmişte, polisin ve askerin elinden suçlular alınmış; polis ve askerin ve onların şahsında devletin itibarı iki paralık olmuştu.

Aslında ne polisimiz, ne de askerimiz aciz ve güçsüzdür. Ama AB’ye Uyum Paketleri peyderpey / arka arkaya açılarak polis ve askerimizin eli ayağı bağlanmak istenmiştir.     Dünyanın hiçbir yerinde, suçlunun bu kadar kollandığı, hırsızın bu derece kayırıldığı, mazlum ve masum halkın ise bu denli nefsini evinde bile savunamayacak hale getirildiği ülke her halde zor bulunur. Bununla beraber ben yine de: “Böyle gecenin hayır umulur mu seherinden be dostlar?” Demeyeceğim.

Çünkü biliyor, inanıyor ve bekliyorum ki, bu böyle devam etmeyecek!

X

Bu milletin var değeri indallah, Kıyamet’e kadar
Bu millete bir şey olursa, bütün dünya O’nu arar.

x

Velhasıl diyorum ki: “Allah bizimle olsun. Zira dikkat edin; millet olarak biz ne zaman huzurlu isek dünya tarihi huzurlu. Biz darda isek
dünyada huzur  yok! Son yüzyıla bakın ne dediğimizi gayet iyi anlarsınız.” (Mehmet Kaplan, Yeni Asya, 7 Ocak 2012)

 

 

Önceki İçerikYolum Amasya’ya Düştü
Sonraki İçerikKafa Karışıklığı Nereye Varacak?
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.