Türkiye’de Demokrasi

40

“Demokratikleşmenin yayılıp, büyük halk kitleleri tarafından, bütün özelliklerinin benimsenmesi için siyasî partilerin yan teşekküllere (kuruluşlara) ihtiyacı vardır. Bunlar ocak, bucak teşkilâtları, kadın ve gençlik kolları ve fikir klüpleri gibi kuruluşlar olabilir. Siyasî partilerin partileşmesi ve lider sultasının önlenmesi için de bu gibi kuruluşlara şiddetle ihtiyaç vardır…Şimdi geçmişle ve bunların önemi ile ilgili bir örnek vermek isteriz:

“(Zamanın) tecrübeli politikacılarından biri olarak kabul edilen Demokrat Türkiye Partisi’nin lideri Sayın Cindoruk bir zamanlar, Demokrat Parti’nin Ankara’da Cebeci Ocak Başkanı idi ve Ocak Başkanı olarak, ocağın yıllık kongresine davet edip getirdiği, zamanın güçlü başbakanı rahmetli Adnan Menderes’i karşısına alıp hem en ağır sözlerle, hem de çok şiddetli bir tonla tenkit edebilmiş ve başbakana hesap sorabilmişti. Bu gücü ve bu cesareti kendisinde bulabilmiş ve başbakan kürsüye gelip başta ocak başkanı olmak üzere, delegelere ve partililere hesap vermişti. Çünkü o zamanlar bu teşkilâtların sistemde bir yeri, başkanlarının ise bir değeri ve bir gücü vardı.

X

“Aradan zaman geçmiş, gün gelmiş aynı Cindoruk Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olmuş ve partisinin genel başkanlığına aday olmayı istediği hâlde, bugünkü (o günkü) Cumhurbaşkanı’ndan, yani partisinin eski genel başkanından “okey” alamadığı için, sesini çıkaramayarak yerinde oturmuştur. Çünkü bugünün partilileri mutlak olarak genel başkanların emrindedir, tabiî belli bir müddet de olsa eski genel başkanlarının da.

“Sonuç; Sayın Cindoruk eski genel başkana hayır diyemediği için, memlekette geçmişi ve hâli ile büyük ve köklü bir yeri olan partisinin; fikri, tecrübesi, ehliyeti ve samimiyeti belirsiz kimselerin eline geçip dağılmaya sürüklenmesine göz yummuştur. Sonra da kurucusu olduğu ve en kritik günlerde genel başkanlığını yaptığı partisinden kovulmuştur. Acaba ocak-bucak teşkilâtları olsa idi, DYP partileşmiş bir parti haline gelmiş bulunsa idi, bu olabilir miydi? Bize göre olamazdı. Çünkü ocak ve bucak teşkilâtları, genel başkanlara ve parti üst kademelerine karşı çıkıp hesap sorma ve direnme organları idi.

“Toplum ve özellikle kendilerini toplumun üst kademesi olarak gören aydınlar ve bürokratların büyük bir kısmı, hukuk devleti, ideolojik devlet, cumhuriyet ve demokrasi gibi kavramlarla ilgili hususlarda, hikmet-i hükümet ve hizmet hükümeti anlayışı gibi konularda bilgi sahibi değildir. Hatta memleketimizde bu gibi konular hakkında, çok kere yanlış ve birbirine zıt fikirler yaygındır. Fertler ve gruplar arasındaki kavga ve çatışmaların çoğu, bu yanlışlardan ve bunlarla ilgili bilgi noksanlığından kaynaklanmaktadır.

“Bu hususta, özellikle iktidarlarla ordu, sivillerle askerler ve seçilmişlerle tayin edilmişler arasındaki anlaşmazlık ve sıkıntıların arkasında, mutlaka bu bilgisizliklerin rolü vardır. Dolayısı ile yukarıda tespit ettiğimiz konularla ilgili hususların, tabii demokrasi ve liberal görüşlerin prensipleri içinde; başta okullarımız olmak üzere, medyamız (basınımız) ve diğer eğitim ve öğretim imkânlarımızla yayılması, üzerlerinde düşünülmesi ve benimsenmesi için adeta seferberlik ilan edilmelidir. Böyle bir seferberlikle, memlekette demokratik sistemin kurulması, yerleşip kökleşmesi, yaşaması ve işlemesi için, gerekli olan bir vasat (ortam) ve kamuoyu yaratılmalıdır.

“Ancak böyle bir vasat (ortam) ve kamuoyunun doğması ile; hem devlette, hem iktidarda, hem de politika ve demokraside, çeşitli organ ve güçlerin belli dengeler içinde çalışmaları mümkün olabilir. (Mehmet Turgut, Başkanlık Sistemi Ordu ve Demokrasi, Boğaziçi yayınları, İstanbul – 1998, s. 148 – 150)

X

“Takriben 150 yıldan beri toplumla devlet arasında, daha doğrusu küçük bir aydın zümre ile büyük halk kütleleri arasında devam eden kavga ve münakaşalara son vermek üzere, gerekli bütün tedbirleri içine alacak bir anayasa yapılmalıdır. (a.g.e., s. 142)

X

“Neden, standartların dışına çıkarak her şeyi kendimize, hem de yanlış olarak kendimize benzetme gayreti içindeyiz?” (a.g.e., s. 147)

 

 

Önceki İçerikDeğişen Dünya Çerçevesinde ABD ve Dış Politikası – I
Sonraki İçerikİslam Coğrafyası’nda Başta Mehmet Akif Ersoy Dünyamızı Aydınlatanlara Şükran Borcu
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.