Türkiye’de bilim nasıl yükselir?

572

Son haftalarda yazdıklarımı gözden geçirdim. Sonra da bir okurumun bana şöyle seslendiğini düşündüm: Eee, yeter artık anladık. Emeklilikten başladın, fırsatçı uygulamalar ve onlara karşı kullanılan zararlı ilaçlar dedin; bizimki millî değil, koloni bilimi dedin. Dedin, dedin, dedin… Bir türlü ne yapmamız gerektiğini demiyorsun. Söyleyecek misin, söylemeyecek misin?

Peki söyleyeyim. 

Tek başına bilimi yükseltemezsiniz. Önce üretimde yüksek katma değerli, ileri teknoloji içerikli ürünlere yönelmeniz gerek. Verimliliği arttırmalısınız ki bu da inovasyonla olur. İnovasyon sadece ürün tasarımında yapılmaz. Üretim süreçlerinde, pazarlama süreçlerinde de inovasyon yapılır. Ülkede bilimin, teknolojinin gelişmesi için de ülkenin refahı için de yenilik gerekir. 

İşte, üretimi bu yöne teşvik ettiğinizde sanayiniz bilime ihtiyaç duyacaktır. Araştırma ve keşif talep edecektir. Bu talep de birçok birinci sınıf teknik ve bilim insanının toplandığı, birlikte çalıştığı, fikirlerin ve buluşların birbirini tohumladığı mükemmeliyet merkezleri gerektirecektir. Yenilikçi sanayiler ve mükemmeliyet merkezleri. Dünyada bunların öbekleştiği görülüyor. Milletlerin Rekabet Avantajı kitabının yazarı Michael Porter, bunlara “clusters- öbekler” diyor. Porter’in verdiği örneklerden hatırımda kalanlar: ABD’nin doğusunda, New England’daki MIT, Harvard, Yale ve aynı eyaletlerdeki büyük sanayi; Kaliforniya’da Silikon Vadisi ve hemen yanındaki Stanford, Berkeley.  

Bilim ve üretim öbekleri

Sonra şunu iyice anlamalıyız: Din, güzel ahlâk için inmiştir. Enflasyonu önlemek için değil. Çip imalatında inovasyon yapmak için de değil. Bu sonuncular, bilimin ve teknolojinin işidir. Dinle çip üretmek, fizikle dine kaynak yapmaya çalışmak, otomobili denize sürmek, sandalla pistte yarışa katılmak gibidir. Batırırsınız. Otomobili de ülkeyi de. 

Bir başka zihniyet değişikliği, dünyada her şeyi bilmediğimizi kabul etmektir. Bilinmeyenler bilinenlerden fazladır ve o bilinmeyenlerin üzerindeki örtüyü ilk kaldıranlar refahı da yakalar. Bilimin geliştiği ülkelerdeki buluşları gayet tabii öğreneceğiz. Fakat o buluşları onlar zaten kullanıyor. Rekabetçi üretim teçhizatlarına onları zaten ekliyor. Sizin bir adım daha öne geçebilmeniz için onların henüz bulmadıklarını keşfetmeniz lazım. Herkesin yaptığını yaparak zengin olamazsınız. 

Yapılması gerekenler şunlar: Yüksek teknolojiye, verimi arttırmaya velhasıl inovasyona, yani yeniliğe dayanan üretimin teşviki… İnovatif teşebbüslerin ve onların ihtiyaç duyacağı araştırma merkezlerinin öbekleşerek kurulması… 

Bütün dünyada üniversiteler endüstrinin talebiyle oluştu. Endüstri devriminden önce kabiliyetler üniversiteye değil, din okullarına gidiyordu. Temel bilimlerin yükselişinde birden fazla sürücü güç vardır ama teknolojinin talebi, bunlardan en önemlisidir. 

Bilim mi teknolojiden teknoloji mi…

Bilim teknolojiyi doğurur, diye bir düşünce vardır. Bu belki bugün doğrudur. Çünkü şimdi teknoloji, yalnız tekniğin değil bilinenin de sınırlarını zorluyor ve bir daha, bir daha adım atabilmek için bilimin sınırlarının aşılmasını istiyor. Bazen bilim öyle sonuçlar doğuruyor ki teknoloji, “Bu mutlaka bir işe yarar ama acaba hangi işe?” diye soruyor. Lazer ilk icat edildiğinde ve icat edenler Nobel aldıklarında lazer için, “Problemini bekleyen çözüm.” deniyordu. 

Tarihte, bilim teknolojiyi doğurmamış. Bugün öyle oluyor. Tarihte, teknoloji bilime yön vermiş. Termodinamik ve buhar makinesinin çalışmasının teorisini yapan termodinamik, daha doğrusu Carnot döngüsü, 1820 ve 1840 yıllarında anlaşılıyor.  Thomas Newcomen (1712) ve James Watt’ın (1776) ilk buhar makinesi bundan epey eski. Newcomen ile Carnot’un keşifleri arasında neredeyse bir asır var. 

Bugüne dönelim. “Bilim mi teknolojiyi, teknoloji mi bilimi doğurur? Bugün bu, tam bir “tavuk-yumurta” mekanizmasıdır. Hem teknoloji bilimi hem de bilim teknolojiyi doğuruyor. Bu alışveriş, aynı zamanda üniversiteleri ve dünya çapında bilim adamlarını da doğuruyor. 

Umudumuzu geri verin

Bunlara da ihtiyacınız olmayabilir. Mesela ülkede yerden petrol fışkırmaktadır ve zaten yeteri kadar zenginsinizdir.

Veya ülkenizdeki kazanç ortamı öyledir ki para yenilikle, teknolojiyle değil, iktidara yakın olmakla kazanılır. İktidara yakınsanız işler sizin tekelinize verilir. Böyle ülkelerde genellikle bir tekel şirket  yani monopoli değil, birkaç el, birkaç şirket yani oligopoli görülüyor. İşte o birkaç kişiye de oligark deniyor. Hani krala monarş denir ya. Onun gibi. Belki Türkçede oligarş demeliydik… 

Ne petrol ne oligark. Türkiye girişimci çocuklarının yepyeni fikirleriyle, bilim ve teknoloji insanlarının çözdüğü problemler ve keşifleriyle, siyasilerin  bu kıymetler için toprağı verimli hâle getirmesiyle yükselecektir. 

Ne olur bize ümidimizi geri verin! Çocuklarımız, torunlarımız için yine umutlanmak istiyoruz. 

Önceki İçerikFikir Damlaları  (9)
Sonraki İçerikKöylü Kardeşim
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)