Türkiye ve Uygur Türkleri

95

çalışuñ anlaruñ-ıla ‘aźāb eyleye anlara Tañrı ellerūñüz ile
daħı ħor eyleye anları daħı arķa vire size anlaruñ üzere daħı śovuda gogüzlerin
ya’nį gögüzlerin śovıda bir ķavmuñ ikim mü’minlerdür”.

Onlarla mücadele edin ki Allah sizin ellerinizle onları
cezalandırsın, onları rezil rüsvâ etsin, onlara karşı size yardım ve zafer
ihsân buyursun, baskı ve zulüm altında inleyen mü’min toplulukların gönüllerini
ferahlatsın
!”

Tevbe suresi/14. Ayet

Atatürk Osmanlı coğrafyasında değil Türkistan coğrafyasında doğsaydı
bir hürriyet savaşçısı olarak Osman Batur, İsa Yusuf Alptekin gibi mutlaka
Çin’e karşı mücadele eder gerekirse şehit olurdu.

Çin
işgali altındaki Doğu Türkistan Türklerine yapılan katliamlar son bulmamaktadır.
26 Kasım 2022’de Urumçi’deki yangında Uygur Türkleri hayatlarını kaybettiler. Kovid
19 nedeniyle karantinada tutulan Uygur Türkleri yanarak ve dumandan boğularak can
vermişlerdir. Karantinaya insanlık dışı yöntemlerle alınan Uygur Türkleri dışardan
kilitlenmiş kapı ve pencereleri açamamışlardır. Çin Hükümetlerinin insan
haklarına aykırı tutumu yıllardır devam etmektedir

“Türkiye
Cumhuriyet Dış İşleri Bakanlığı” sayfasından bu olayla ilgili şunları duyurmuştur:

 “26 Kasım 2022, Çin Halk Cumhuriyeti’nin
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Yangın Hk.

Çin
Halk Cumhuriyeti’nin Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin başkenti Urumçi’de çıkan
yangın sonucunda hayatlarını kaybedenler ve yaralananlar olduğu derin üzüntüyle
öğrenilmiştir. Bu elim hadise nedeniyle taziyelerimizi iletiyor, yaralılara
acil şifalar diliyoruz.

Yangının
çıkış nedenine ilişkin kamuoyunun aydınlatılmasını bekliyoruz”.

Gazeteler
şu bilgileri verdiler: “Apartman yangınında ölen Uygur Türkleri için protestolar
sadece Doğu Türkistan’da değil, Çin geneline yayılırken, Türkiye’de yaşayan
Uygur Türkleri de 30 Kasım sabah saatlerinde İstanbul’daki Çin Konsolosluğu
önünde nöbet başlatmak istemiştir. Sabah saat 05.00’te Konsolosluk önüne gelen
Uygurlar, polis müdahalesiyle karşılaştı. Türkiye’de yaşamakta olan Uygur
Türklerinin bu olayı protesto etmeleri ve kınamaları ise engellendi hatta bir
memur tarafından Uygur Türkleri sınır dışı edilmekle korkutulmak yahut tehdit
edilmek istendi”

Uygur
Türklerinin Çin konsolosluğu önündeki protestosunda polis memurunun “Birazdan
zorla süpüreceğiz hepinizi aşağıya… Gözaltına alacağız, sınır dışı ederiz
sizi” sözleri tepkilere neden oldu. İçişleri Bakanı Soylu, “Güvenliği sağlarken
kullanılan bazı ifadeler, kastı aşmıştır” dedi, konuyla ilgili tahkikat
başlatıldığı duyuruldu.
Bakan Soylu, ilave olarak şunları söyledi:……….
Bu vesileyle üzüntümüzü ve özrümüzü tekrar belirtiyor, konuyla ilgili
tahkikatın başladığını ifade etmek istiyoruz
” (Gazeteler)

Bilinmelidir
ki Türkiye her Türk’ün ana vatanıdır. Hiçbir kimse herhangi bir Türk’ü yahut
Türk Kültür dairesindeki kardeşlerimize polisin söylediği veya benzeri sözlere
asla müsaade edilmemelidir. Hiçbir Türk Türkiye’de boynu bükük gezmemelidir.
Bütün Türklerin tarih boyunca başı dik alnı açıktır.

“Türkiye
Cumhuriyet Çin büyükelçisini Dış İşleri Bakanlığına çağırarak uyarmalıdır. Çin
işgalindeki Doğu Türkistan topraklarındaki Türklerin insan hakları her zaman korunmalıdır.
Türkiye “Tek Çin” politikasını yeniden gözden geçirmelidir. Aksi halde bu
tutum tarih önünde kadim Türk yurdu Doğu Türkistan’ın varlığını inkâr anlamına
gelecektedir.
Türkiye, devleti ve milletiyle diğer Türk Devletlerine örnek
olmalıdır. Emperyalist devletlerin dünyada nerede olursa olsun yaptıkları insan
hakları ihlalleri ve zulümler mutlaka karşılık bulmalı tepki gösterilmelidir.

Türkiye’de
yaşayan Uygur Türkleri veya diğer akraba topluluklarımız en ufak bir
saygısızlığa maruz kalmamalıdır. Anadolu’da bir söz vardır: “Sen çocuğunu
elinle döversen yabancı ayağıyla döver”. Tüm bürokratik kademedeki memurlara
Türk millî şuurunu kazandıracak öğretici ve eğitici tarih ve kültür seminerleri
verilmelidir.

 Her zaman Çin Hükümetine insan hakları
ihlallerinde anlayacağı üslup Türkiye Cumhuriyetine yakışır bir üslupta olmalıdır.
Mustafa Kemal Atatürk hem SSCB ile diplomatik ilişkilerini yürütmüş hem de
Josef Stalin Kars, Ardahan ve Boğazları istediğinde anlayacağı dilden çok sert
bir cevap vermiştir.

Bu
hadise özetle şöyle gelişmiştir:

“Stalin’in
Sovyetler Birliği’nin başında olduğu döneminde Sovyetlerin Ankara Büyükelçisi
ünlü bir diplomat Karahan’dı. Sovyet Devrimi’nin yıl dönümlerinden birinin
sabahında Stalin, son derece sivri, anlamsız ve onur kırıcı bir demeç veriyor.
Bu demecinde aynen şunları söylüyordu: “- Herkes bilsin ki, Rus milleti;
Boğazlarla, Ardahan’ı ele geçirmekten asla vazgeçmeyecektir. Çok yakın bir
zamanda bu davalarımızı halletmiş olacağımızı şimdiden müjdeliyorum…” Aynı
gece Ankara’da Sovyet Büyükelçiliği’nde de ihtilalin yıl dönümü kutlamaları
yapılıyor. Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal, gece yarısına doğru Stalin’in bu
densiz demecinden haberdar oluyor ve emrediyor: “- Arabaları hazırlayın
gidiyorum”. “- Paşamız bu saatte nereye gidecekler?” “ Sovyet Elçiliği’ne”. “Ekibin
etekleri tutuşur. Çünkü olayı kavrarlar, içlerinden birisi Gazi’ye: “- Paşa
Hazretleri nasıl olur? Protokolsüz mü? Siz devlet başkanısınız, protokolsüz
nasıl gidersiniz?” “- Ben protokol falan dinlemiyorum çocuk. Stalin vatanımın
topraklarına göz dikmiş, sen bana protokolden söz ediyorsun. Hazırlayın
arabaları, diye cevap verir”. Büyük önderimiz ve arabalar hazırlanır. Gazi ve
ekibi, Sovyet Elçiliğinin kapısına dayanır. Ulu önderimiz yüzü asık bir şekilde
yukarı çıkar ve o sırada elçilikte büyük bir balo vardır. Gazi kendisini
karşılayan Büyükelçi Karahan’ı görünce: “- Merhaba Karahan, der ve aynı sert
ifadeyle devam eder: – Rahatsız ettik ama sen benim şahsi dostumsun, kusurumuza
bakmazsın. Bir hususu esasından anlamaya geldim”. “-Emredin Sayın Başkan”. “-
Ajanstan öğrendiğime göre, Stalin, Ardahan ile Boğazlar’ı istemiş, kararı
katiymiş… Pek yakın bir gelecekte bu kararını uygulayacakmış. Tam böyle
söyleyip söylemediğini bilemem ama buna benzer şeyler söylemiş. Tabii ki bu
konuşmanın bir kopyası sende vardır. Getir bakalım şunu da işin aslını faslını
iyi anlayalım”. Stalin’in konuşması getirilir. Gazi metnin o kısmını
yanındakilere kelime kelime tercüme ettirir. Konuşma ajanstan geçen metin ile
aynıdır. Gazi Sovyetler Birliği Büyük Elçisi Karahan’a: “- Karahan, elçiliğin
telsizinden derhal Stalin’i bulduracaksın. Bu beyanatından vazgeçip geçmediğini
sorduracaksın. Başkan tükürdüğünü yalayacak, yalamazsa ben yapacağımı bilirim.
Bu cevap bu gece gelecek çünkü benim senin başkanından daha önemli kararım var.
İstediğim cevabı almadan elçiliğinizden dışarı adım atmam. Eğer cevap
istemediğim şekilde gelirse bil ki buradan çıkıp doğru Rus sınırına
gideceğim…” Karahan çaresizlik içinde telsizin başına koşar ve Gazi’nin
söylediklerini aynen nakleder. Stalin’den gelen cevap büyük önderimizi tatmin
eder çünkü cevapta aynen şöyle söylenmektedir: “- Stalin sürçü lisan
eylemiştir. Boğazlar ile Ardahan’ı almak gibi bir arzusu kesinlikle yoktur…” Gazi
cevabı okuduktan sonra Rus Büyükelçisi Karahan’a hitaben: “- Karahan seni geri
çağırırlar ve yaşatmazlar. Uzun süredir tanışıyoruz, istersen bize iltica et”. Karahan
bu teklife olumsuz cevap verir ve cevabı telgraftan hemen sonra bir telgrafla
geri çağrıldığını açıklayarak: “- Teşekkür ederim. Sizi tanımış olmam bile
yeterlidir. Ancak memleketinizdeki görevim sona ermiştir. Yarın hareket
edeceğim”. Gazi fazla ısrar etmez ve Çankaya’ya döner. On gün sonra şöyle bir
haber gelir. Sovyetler Birliği’nin eski Ankara Büyükelçisi Karahan fırında
yakılmak suretiyle idam edilmiştir (Kemal Arıburnu, Atatürk’ten Anılar, Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1976, s. 205-208.)

Türk
Birliği ülkeleri geleceği inşa etmek istiyorlarsa Türk Yurtlarında Çin
tarafından herhangi bir girişim yaptırılmamalıdır. Türk ülkelerinin kendi
birikimleri Çin yatırımlarının çok üstündedir. Çin Türkiye’ye ve Türk Dünyasına
muhtaçtır. Balkanların, Avrupa’nın, Orta Doğu’nun Batı Türkistan ve Kafkasya ve
Afrika’nın kapısı Türkiye’dir. Çin’le olan ticari her türlü ilişkilerimiz yeni
baştan gözden geçirilmelidir. Üstelik Çin ile yapılan ekonomik ilişkilerde
kaybeden taraf daima Türkiye olmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse dış ticaret
açığı verdiğimiz ülkelerden Çin üst sıralardadır.  Çünkü ithalatımız fazla ihracatımız çok azdır.
İthal edilen ürünler sadece marketlerin raflarını işgal edecek sıradan
ürünlerdir. Türk malları ve ürünleri bunların yerini kolaylıkla alabilir. Raflardaki
Çin’den ithal edilen basit sanayii ürünleri Türk sanayisinin çöküşünü
hazırlamaktadır. İnsanımız beyin fırtınası yaptığında bu ithalattan kimlerin
faydalandığı Türk Milletinin ise zarar etmekle kalmayıp yeryüzündeki Türklerin
ve mazlum ulusların gelecekte ekonomik yapılarının tamamen çökeceğini anlayacaktır.

Çin’in
bir rüyası vardır. Bu rüya diğer emperyalistlerin rüyaları gibi dünya için kâbus
olmaya doğru gitmektedir. Bu kâbusa dur diyecek Türk Milleti ve Mazlum
Milletlerin işbirliği ülküsüdür
. Emperyalistlere dur
demek için mazlumların yanında durmak gerekmektedir. Üzücü olan ve Türkiye’de
ısrarla anlaşılmayan veya anlaşılmak istenmeyen gerçek şudur:

Uygur,
Kazak, Kırgız ve Çin istilası altında yaşayan Türklerden bahsedildiğinde bu
tespit Çin’in iç işlerine karışmak olarak kabul edilerek Türk milletine
sunulmaktadır. Hâlbuki Çin Doğu Türkistan’da Türk milletini yok etmekte istila
ettiği Türk vatanında Türkleri asimilasyona çalışmaktadır.  Doğu Türkistan’da Türk nüfusu Çin’den
getirilen Çinli yerleşimcilerle azınlığa düşürülmüştür. Türkler toplama
kamplarında her türlü işkenceye tabii tutulmaktadır.  Çin insan haklarına riayet etmemektedir. Önce
bunun anlaşılması gerekir. Türkistan; Kafkasya, Türkiye, Balkanlar, Orta Doğu
ve Doğu Avrupa coğrafyası gibi binlerce yıllık Türk Yurdudur.

Özellikle
Uygur Türkleri insanlığı uygarlıkla tanıştıran kadim bir Türk boyudur. Sadece
Türklerin değil tüm insanlığın onlara borcu vardır. Tarih araştırmaları bunu
tüm açıklığı ile göstermektedir. Uygurlar yok edildiği an insanlığın hafızası
silinecektir. Bunu Çin başta olmak üzere İsrail, ABD, Rusya, İngiltere,
Almanya, Fransa ve diğer emperyalist devletler bilmektedir. Fakat insanlığın
hafızasını silmeye bunların güçleri yetmeyecektir. Çünkü İnsanlık uyanmaya
başlamıştır. Bu uyanışın öncüleri en çok çile çeken uluslar olmaktadır

Türk
milliyetçileri Türk ulusalcıları bunu unutmamalıdır. Bu hususu bir hatıramla aydınlatmak
isterim: Uygur Türklerine Çin’in bütünlüğünü bozan başka ulusların
yönlendirdiği (özellikle ABD’nin) bir halk olarak bakan
Ulusalcı
bir gençle konuşuyordum. Çin’e hayrandı. Hâlbuki çoğu insanımızın bildiği gibi
Çin’in ekonomik mucizesinin altında sömürdüğü Doğu Türkistan’ın yeraltı
zenginlikleri vardır.

Türkiye
sevdalısı olduğunu düşündüğüm bu genç arkadaş maalesef:  “Hocam Uygur Türkleri de asimile oluversinler”
dedi. Şahsım o an şu cevabı vermişti ve her zaman da verecektir: “Evladım sen
Atatürk’ü ve onun fikirlerini sevdiğini ve temsil ettiğini söylüyorsun. Hepimiz
seviyoruz ve onun kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet yaşamasını istiyoruz.
Atatürk Osmanlı coğrafyasında değil Türkistan coğrafyasında doğsaydı bir
hürriyet savaşçısı olarak Osman Batur, İsa Yusuf Alptekin gibi mutlaka Çin’e
karşı mücadele eder gerekirse şehit olurdu.
Asla asimile edilmeyi kabul
etmezdi. Eğer Atatürk ve silah arkadaşları özümüzü, benliğimizi kaybetmeyi
kabul etselerdi; şu an bizler çok farklı uluslar olmuştuk ve Türk doğmamıştık”.
Doğu Türkistan’ın Çin işgalindeki durumunu 1918 yılındaki Anadolu coğrafyasının
işgali durumu ile karşılaştırmayan insanlarımız gerçekleri görmüyor yahut
gösterilmiyor demektir.

Türk
milletinin istikrarlı bir Türklük, İslam ve insanlık çizgisi vardır. Çağlar
boyu insanların inançlarına ve milliyetlerine saygı çerçevesinde bunu başarmış
yüksek medeniyetler kurmuştur
. “Özgürlük ve
bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk gelecek binlerce yıl insanlığa
ve Türk Milletine ışık olacaktır.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ve
kurtuluş ilkelerinde dünya dengelerini “yüksek bir strateji” içinde yürüten
Atatürk yeryüzünde hangi inançta olursa olsun nerede Türk varsa onlarla
ilgilenmiş, haklarını ve kültürlerinin korunmasına çalışmıştır.

Yüce
Türk Milleti Aziz Türk Gençliği

Atatürk’ün
gösterdiği istikamette Türklüğün ve insanlığı geleceği size emanettir. Bu
emanete hep birlikle sahip çıkılacaktır. Afrika’sından Kutuplarına kadar gün
doğumundan gün batımına kadar yeryüzü insanlığı Türk’ün adaletini çalışkanlığını,
barışını beklemektedir. Bekleşmekte olan mazlumların umudu Sizsiniz. Türklük,
geleceğin huzur nefesi, can suyudur.

Uygur
yanar yürek kanar

Mezar
ağlar kürek kazar

Hani
Türkler Türk’ü arar

GELİR
GÜNÜ GELİR GÜNÜ