Türkiye Normalleşiyor mu?

77

Olmazlar oluyor, hiç yaşanmamışlar yaşanıyor. TSK’da olan son gelişmeler hakkında sorulan sorular, (istifa eden Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in veda mesajında da) dile getirilen endişeler ve iktidar kanadından verilen cevaplardan bazılarını özetleyelim:

Ø  Yüksek Askeri Şura öncesi Genelkurmay Başkanı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları istifa etti. Tarihimizde ilk defa olan bir olay bu.

Ø  Türkiye normalleşiyor. Türkiye demokratikleşiyor, ileri demokrasi ile tanışıyor. Eskiden olsa böyle bir durumda muhtıra veya darbe ile hükümet düşürülürdü.

 

Ø  Şu anda 173’ü muvazzaf, 77’si emekli olmak üzere 250 general/amiral, subay, astsubay ve uzman jandarma çavuşun hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu bulunuyor. Komutanlar buna tepki verdi.

Ø  Suç işleyen cezasını çekmesin mi? Türkiye artık eski Türkiye değil. Kimse dokunulamaz değil.

 

Ø  Tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek mümkün değildir.

Ø  Yargı bağımsızdır. Yürütmenin yargıya müdahalesini mi bekliyorsunuz?

 

Ø  Ege Ordu Komutanı Orgeneral Nusret Taşdeler, Tümgeneral Mustafa Bakıcı ve Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Hıfzı Çubuklu ve eski 1’inci Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hasan Iğsız’ın da arasında bulunduğu 17’si muvazzaf subay, 2’si sivil memur 22 kişi hakkında hazırlanan iddianame, İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nce oybirliği ile kabul edildi. İddianameyi hazırlayan özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız, 7’si muvazzaf general ve amiral olan 22 sanık hakkında yakalama emri çıkartılmasını istedi.

Tam Yüksek Askeri Şura öncesi alınan bu kararlar, yargının TSK’nın şekillendirilmesinde araç olarak kullanılması değil midir?

Ø  Atamalardan sonra tutuklansalar daha mı iyi olurdu?

 

Ø  Haklarında henüz hiçbir kesin yargı kararı olmamasına rağmen, tutuklu bulunan 14 general/amiral ile 58 albay, hürriyetlerinin tahdit edilmesinin yanı sıra, mevcut yasalarımız gereğince bu yıl yapılacak Yüksek Askeri Şura’da değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmıştır.

Ø  Ne yapalım yasalar böyle.

 

Ø  Bu durum birçok defalar yetkili makamlara iletilmesine, anlatılmasına ve takip edilmesine rağmen, soruna yasal çerçevede bir çözüm bulunması mümkün olmamıştır.

Ø  Kanunlar kişiye özel uygulanmaz.

 

Ø  Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sürekli gündemde tutularak, kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığı, bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber, iftira ve suçlamalarla yüce ulusumuzu kendi silahlı kuvvetlerine karşı tavır almaya teşvik ettiği dikkatlerden kaçmamaktadır.

Ø  TSK içindeki komutanlar da -diğer bürokratlar gibi- hata yapıyorlarsa cezasını çekmelidir.

Dikkat ediniz. İktidar kanadının verdiği cevaplar genel kuralların çerçevesinde kalan, özel durumları açıklamayan cümlelerden oluşmakta.

Tezlerinin özeti şöyle: Eski Türkiye değişiyor. Eskiden her şey kötüydü, şimdi daha özgürlükçü, daha demokratik, daha çok milli iradenin yansıması olan gelişmeler yaşıyoruz. Bundan mutlu olmamız gerekiyor.

Oysaki özel durumda istenen sanıkların korunması, yargılanmaması değil. Darbelerin ve darbecilerin meşru gösterilmesi de istenmiyor. Talep, özgür ve demokratik ülkelerde geçerli olan, evrensel hukuk kuralları çerçevesi dışına çıkmamaktan ibaret.

Dile getirilen endişelerin arka planında şu düşünce var: (Yasama ve yürütmeden sonra) yargıya da hâkim hale gelen iktidarın, yargı gücünü kullanarak TSK’yı şekillendirmeye çalışması. Liyakat yerine sadakatin esas alınması.

Bunun yapılması aşamasında da TSK’nın itibarının azaltılması ve moralinin bozulması suretiyle caydırıcılık vasfını kaybetmesidir.

Geçmişte askerin darbelerle, muhtıralarla, andıçlarla siyasetin belirleyicisi olması normal değildi. Demokratik ülkelerdeki uygulamadan farklı olarak “rejimi koruma” görevini üstlenmesi de, demokratik ölçülerle normal kabul edilemezdi. Ancak şu hususları da ifade edelim:

Bir yanda terörle boğuşuyoruz. Ülkemizi bölmek isteyen güçler var. Bir bölgemizde özerklik ilan edilmiş. Çevremizdeki ülkelerde önemli çatışmalar devam ediyor. Komşu bir ülkenin (Ermenistan) Cumhurbaşkanı topraklarımızda gözü olduğunu ifade etmeye cesaret edebilmekte. Böyle bir coğrafyada ve zaman diliminde olan bir ülkede,

Ø  Bu kadar çok komutanın yargılanması normal değil. (İster yargılananlar suça bulaşmış olsun, isterse haksız ve hukuksuz bir yargılama söz konusu olsun. Her iki hal de normal değil.)

Ø  Bu kadar uzun tutukluluk süreleri normal değil.

Ø  TSK mensuplarını yargılayan mahkemelerde tahliye kararlarını veren hâkimlerin başka görevlere tayini normal değil.

Ø  Terör örgütü mensuplarının her türlü şımarıklığı anlayışla karşılanırken, çoğunlukla hayatının bir döneminde terörle mücadele etmiş komutanların -hem de tutuklu- yargılanmaları normal değil.

Ø  TSK’nın terör örgütü gibi gösterilmesi; her PKK saldırısında teröristleri mazur göstermeye çalışırken, TSK mensuplarının hatalarının tartışmaya açılması normal değil.

Ø  “Tartışmalı tutuklamaların” YAŞ kararlarının belirleyicisi olması normal değil.

Ø  YAŞ öncesi Ege Ordu Komutanı ve generaller hakkında yakalama emri çıkarılması normal değil.

Bu nasıl “normalleşmedir” anlamak mümkün değil.

“Türkiye normalleşiyor” diyenlerin, “Kürt meselesinin” vardığı bu aşamada özerklik ilanından, terör örgütü liderinin affı ve siyasi haklarının iadesi, “Kürtlerin” toprak talebi, vergi verip vermemesi gibi (toplumun sinir uçlarını uyaran) konuların gündeme getirilmesine verdikleri cevap da aynıydı: “Türkiye normalleşiyor.” Herhalde bu benzerlik de tesadüf değil.

Bir terör örgütünün ilan ettiği özerklik ne kadar “demokratik” olabilir ise, bu gelişmelerin götürdüğü Türkiye ancak o kadar “normal” olabilir.

NOT: Mübarek Ramazan ayının, Müslümanların normalleştiği ve dünyaya normal (olması gereken) olumlu katkılarını yapabilir hale geldiği bir dönemin başlangıcı olmasını diliyorum.

 

Önceki İçerikBir Türk Aydınının Ardından
Sonraki İçerikHani Çok Güzel Şeyler Olacaktı
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.