manlı Devletimiz ilk borçlanmasını 1854 yılında yaptı.
Yani, o tarihe kadar dışarıdan borç almayan devlet, ilk istikrazını(borçlanmasını) o tarihte yaparak bir ilke imza attı.
O imzayı attı atmasına da, devletin yıkılışını da, hem de, bağırta bağırta yıkılışını da o tarihte imzalamış oldu.
Bakın nasıl oldu?
Borcu alan devlet, kişi ne için borç alır ve aldığı borcu ne yapar?
Normal şartlar altında, borcu alanların, aldıkları parayı en akıllıca kullanarak, yakın gelecekte sıkıntılarını, dertlerini çözmesi beklenir, değil mi?
Dolmabahçe Sarayı’nın yapılış tarihi 1856’dır. Dünyanın en ihtişamlı, görkemli saraylarından birisi olan Dolmabahçe Sarayı’nın yapılış tarihi inanır mısınız, 1856’dır.
Yani, ilk borç almaya mecbur oluş tarihi 1854, olağanüstü masraflarla yapılan Dolmabahçe Sarayı’nın yapılış tarihi, 1856’dır.
Daha önce kasaları tamamen, para, altın ve diğer mücevheratlarla dolduran ecdatlarımız bu gibi eserleri yapmayı bilemezler miydi?
Antalya’da Türkiye’deki eserlerin maketleri var. Orada şunu görebiliyorsunuz. Osmanlı’nın yaptırdığı bir çok eser, 1850’lerden sonra, maalesef.
Peki, ilk borçlanmayı 1854’de yapan ve Dolmabahçe Sarayı’nı 1856’da yapan Osmanlı Devletimizin başına sonra neler geldi?
Aradaki yaşananları anlatmayayım.
1881’de iflasını istedi. Borçlarının faizini bile ödeyemez hale geldiğini ve ödeyemeyeceğini ilan etti. Bunun üzerine alacaklılar devlete el koydu. Düyun-u Umumiye kuruldu ve devlet teslim alınarak yok oluşa sürüklendi.
İlk borçlanmadan itibaren devlet artık ayakta duramaz hale geldi/getirildi, hazin son başlamış oldu.
Bunu çok iyi bilen, cumhuriyet Devletimizin kurucusu, 10 Kasım 1938’e kadar dış borçtan mümkün olduğu kadar kaçındı, almamak için direndi. Birkaç defa almasına rağmen, o da kredi şeklinde, bunlar da en gerekli yerlerde harcanarak alacaklıya yem olunmadı.
1938’den sonra ise, borç alımları, krediler, yardım istemeler, hibe dilenmeleri başladı.
Ama, 1938’den sonra başlayan bu krediler, yardım istemeler, hibeler, alınan borç rakamları 650 milyar rakamı gibi hayali aşan rakamlara ulaşmadı.
Peki, ne demek istiyorum?
Ülkemizin bugününü, bir de 1854 yılının Osmanlısı ile karşılaştırabilecek misiniz diye sorarak bir şeyler anlatmaya çalışıyorum.
Hele bir de 650 milyar dolar gibi bir rakam ortaya koydum ki, akıllara durgunluk verecek bir rakamdır.
Üstüne üstlük, borç almanın, kredi almanın nedeninin üretken yerlere ve borcu geri ödemeyi garantileyecek yerlere bu paraların harcanması gerektiğini açıkça söylüyorum ki, işin düğüm noktası budur.
Bütün bunlardan sonra, bugüne kadar hangi düşüncede olursa olsun, insanımızın, yaşadıklarımızdan en basit tabir ile endişelenmemesi nasıl olur, doğrusu bilemem.
Ülkeye giren sıcak para mı var diyorsunuz.
Zaten, işin düğüm noktası da odur.
300 milyon dolarla 2000 krizi çıkartılmıştı.
Birkaç milyar dolar çekerek de bugün kriz çıkarmak pekalâ mümkündür.
Yoksa, komşularla ilişkilerde verilen emirleri yerine getirmiyor musunuz, içeride istediklerimizi yapmayacak mısınız, çekerim birkaç milyar dolar, olur biter(!!!).
Bunu böyle göstermeyenler, bunu böyle görmeyenlerin sırtından ülkeyi uçuruma götürmektedirler.
TIPKI OSMANLI DEVLETİMİZ GİBİ.