Türkçe Deyip Geçmeyin

7

     Dünyada çeşitli milletler var.

     Her birinin her millette olan müşterek kabiliyet ve istidatları var.

     Ayrıca her bir milletin, diğer milletlerden farklı keyfiyetleri var.

     İşte bu farklılıklar; her birinin medeniyetin ihtiyaç duyduklarının oluşmasında özel yeri var.

     Bu değişik nitelikleri; milletlerin birbirlerine olan üstünlükleri şeklinde algılamamalı.

     Bu farklı meziyetlere; oluşmuş medeniyetin yapılanmasında,

     Onların her birine düşmüş değerler gözüyle bakmalı.

     Her milletin farklı dillere sahip oluşlarını da bu açıdan değerlendirmeli.

     İslâmiyet güneşinin doğuşundan asırlar sonra,

     Hem Türk elinde hem de Türk dilinde, ulvî / yüce ve yüksek,

     İlahî ve Arşî / Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellî ettiği;

     Kimsenin hatır ve hayâlinden geçmeyen nice eserler kaleme alınmıştır ki,

     Bizler için bu ne büyük bir nimet, bu asır halkı için ne büyük bir bahtiyarlık. 

     Çünkü bu eserlerin bazıları Hakk’ın ilhamı, Hakk’ın dili hükmünde,

     Türkçe olarak te’lîf, tertîp ve tanzim edilmiş olup; mükemmel, fasih ve beliğdirler.

     Öyle ki, yüzlerindeki fesahat / açık ve güzel ifadeler,

     Özlerindeki belâgat / hakikatli sözler ve taşıdıkları halâvet / hoşluk, tatlılık ve zevkler

     -Kur’an hâriç- başka dillerde görünmüyor!

     Bu hâl Türkçemize büyük bir kıymet ve tükenmez bir meziyet bahşediyor.

     Türk dilini bütün diller içinde yükseltiyor.

     Kur’ân’dan başka hiçbir kitaba ve hiçbir milletin lisanına sığmayan;

     Bu kadar yüksek asâlet ve fesahati, bâzı Türkçe eserlerde görüyoruz.

     Türkçemiz şahsına mahsus, bu tip edebî eserlerle iftihar edip dolmakta,

     Kabarıp şişmekte -Kur’ân hâriç- her lisan üstüne bağdaş kurup oturmakta.

     Her biri Batı dillerine çevrilip durmakta.  

     Arapça Kur’ân’dan feyiz ve nûrlarını alarak, Türkçe’ye akan

     Ve bugün öz Türkçe’den fışkıran sayısız eserler;

     Kalplerde birer kudret nümuneleri ve rahmet nişaneleri bırakarak;

     Hiçbir şek, şüphe ve zanna yer vermiyor. Çünkü bu eserler;

     İdrâk ve anlayış aynasına cilâ, kalp âlemine safâ ve lâtif / güzel rûha gıda oluyor.

     Türk milleti, Türkçe yazılan bu eserlerle ne kadar iftihar etse, azdır.

     Bu temiz milletin, bu cennet gibi memleketin sapasağlam bir halde durması.

     Bütün İslâm diyarının her taarruz ve saldırıdan korunmuş olması;

     İlahî bir yardım ve Hz. Muhammed’in imdâdı ve Kur’ân’ın nûru ile olduğu şüphesiz.

     Çünkü Türk millet, İslâmla şereflendiğinden beri,

     Hem kılıcıyla hem de kalemiyle Müslümanların Hâmisi,

     İslâm ülkelerinin candan müdafii, koruyucusu ve savunucusu olmuş.

     İnsanlık Âlemi; İslâmiyet ve Haremeyn-i Şerifeyn’e asırlarca hizmet eden

     Bu kahraman Türk Milleti’ne medyûn-u şükran. Şükran borçlu.

     Evet, Türkçe deyip geçmeyin!

     Zulmette boğulan şu asrı ve gelecek son asrı;

     Kur’ân’dan çıkan Türkçe izah ve yorumlar;

     Türkçe olarak ilham edilen ve doğru yolu gösterici olarak kaleme aldırılan

     Ve herkesi gerçek, hakikî iman ve inanca çağıran İlahî davetler;

     Son bir kurtuluş ve esenliğe kavuşturacak inşaallah!

     Türkçesinden diğer dillere tercüme edilen / çevrilen;

     Çevirileriyle de, dünyaya yayılan bu nûr, bu ışık;

     Kıyameti yaklaşmış bu dünya insanına,

     Son bir kez daha dünya saâdetini yaşatacak;  

     Ebedî hayatın muştularını sunacak.

Önceki İçerikNeyimiz Eksik?
Sonraki İçerikBağımsızlık, uğruna ölmesini bilen toplumların hakkıdır. / Mustafa Kemal Atatürk
Muhsin Bozkurt
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.