“Biz, Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Sünni, armut ve elma tek milletiz!” Sık sık duyduğumuz bir tekerlemenin kalıbı bu. Neresinden tutsam? Tutacak yeri olmadığını iyice göstermek için meyve isimlerini de ekledim. O cümlede anayasamızda tarif edilen Türk milleti var. Kürt, Arap, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bazı etnisitelerin adlarıdır. Sünni bir mezheptir. Armut ve Elma da toplanamayacaklara örnek diye kullanılan iki meyve. Ama bu tekerlemeye yakışır. Bu kafa karışıklığı içinde o “tek milletiz”deki milletin adını sorarsanız işte bunun cevabı yoktur.
Bu durumda milletin adı bir türlü söylenemez. Adı yoktur ama sıfatları vardır. Tek millet, aziz millet, büyük millet… Galiba meclisteki “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” yazısı üzerinden gelişen bir konuşmada, rahmetli Deniz Baykal, Sayın Erdoğan’a, “Bu milletin adı nedir?” diye sormuş, o da “Türk milleti” cevabını vermişti. Fakat yukarıdaki ifadede “tek milletiz” yerine “Türk milletiyiz” derseniz anlam kayboluyor. Türk hem bütünün hem parçanın adı olabilir mi? O hâlde ya “Türk…” diye başlamayacaksınız yahut milletin adına “Türk milleti” demeyeceksiniz.
Onlar millet, biz değiliz
Sonuçta “Türk milleti” sadece anayasada kaldı. Onu da pek ciddiye almıyoruz ve yenisini yazıyoruz zaten. Hadi, gözünüz aydın.
Bu son cümle ironi tabii. Bazen anlaşılmıyor da bu sefer açıkça yazayım dedim.
Peki bu cümlenin doğrusu nasıl olur? Bir kere cümlenin kendisi gereksizdir. Ama diyelim ki illa sarf edeceksiniz, o zaman Türk yerine Türkmen, Yörük, Avşar, vs. diyebilirsiniz. Yine de gereksiz bir cümle. Siz hiçbir ABD başkanının, “Burada Alman var, İngiliz var, Bantu var, Çinli ve Japon var, Katolik var, Şintoist var…” diyeceğini düşünebiliyor musunuz? Hele o cümleye, “Burada Amerikan var…” diye başladığını. Bu arada Amerikan milletinin adı, kendilerinin kullandığı ad, “Amerikan”dır. Amerikalı değil. Veya Fransız Başkanı’nın, “Burada Fransız var, Arap var, Bask var, Brötön var, Müslüman var, Protestan var… hepimiz tek milletiz!” diyeceğini.
Bir zamanlar Türk milletiydik
Onlar bu hatayı yapmıyor da biz neden yapıyoruz?
Bunun veciz bir cevabını hafta başında Sözcü TV’nin Aklın Yolu programında Prof. Dr. Sait Yılmaz verdi. Prof. Yılmaz’ın söyledikleri mealen şöyle: “Bu benim NATO’da çalıştığım yıllarda şahit olduğum bir proje. İdeoloji kalktığına göre Orta Doğu’yu nasıl düzenleriz? Kimlik problemleri yaratırız. Ülkelere bakın. Libya kaça bölündü… Çünkü niye kimlik problemi var. Çünkü Ortadoğu ülkelerinde kavmiyet esası var milliyet yok. Bunlar bir millet değil evet kavim. Bunları bölmek çok kolay zaten. Orta Doğu böyle bir domino taşı gibi bölünmeye hazır vaziyette bekliyor.” Prof. Yılmaz devamla, Libya’dan başka Irak’ın üçe, Suriye’nin beşe bölünmesini misal olarak veriyor… Türkiye için alınacak ders de açık.
Yılmaz Hoca’nın çözümlemesinde taşıyıcı sütun, “Bunlar millet değil kavim!” tespiti. Türkiye’nin 21. asırda başlayan, iktidarıyla, muhalefetiyle kapıldığı kimlik şaşkınlığının temeli de bu tespitte yatıyor. Daha önce biz kim olduğumuzu biliyorduk. Biz Türktük. Etnik kökenimiz Türkmen veya Avşar veya Kürt veya her ne ise olabilirdi ama biz Türk milletiydik.
Sonra hatlar karıştı. Hadi sağda Müslüman milleti, büyük millet, aziz millet yuvarlanıp gidiyor. Siyasal İslam, Bilimsel Sosyalizm’le, yani komünizmle birlikte millet kavramının iki baş düşmanından biridir. Onun için bu ideoloji taraftarlarının “Türk Milleti” diyemeyişini anlarız. Peki, merkez sola ne oluyor? Siz Cumhuriyet Halk Partisi’nden “Türk Milleti” sözünü en son ne zaman duydunuz? Atatürk’ün partisi olmakla övünen CHP’nin değerleri Atatürk’ün değerleriyle uyuşuyor mu? Basit bir test: Mesela kamuoyu önünde Gençliğe Hitabe’yi okusunlar okuyabilirlerse.
Millet yok kavim var, ırk var
Hatlar karıştı. Ne zaman karıştı dersiniz? Prof. Yılmaz’ın konuşmasında hatların ne zaman karıştığının da kimin karıştırdığının da şifreleri var. “İdeolojiler bittiğine göre…” İdeolojilerin bitişi SSCB’nin dağılmasıdır. Bu çöküş 9 Kasım 1989’da Berlin duvarının yıkılmasıyla başlar, Kremlin’de 25 Aralık 1991’de orak çekiçli bayrağın indirilip yerine Rus bayrağının çekilmesiyle biter. O halde Orta Doğu’nun yeniden “design”ı da 1990’larda başlıyor.
Bu yeni tasarımın Türkiye’ye etkisini de artan şiddette görüyoruz. Maaşlı trollere bakın: Türk edebiyatı değil, Türkiye edebiyatı. Türk diyene ırkçı deyin. Türk bir ırkın adıdır. Türk bir kavmin adıdır. Ama Türkiye’de yalnız Türk ırkı yok. Şu ırk da var, bu ırk da var. Görevimiz ırkçılık. Millet kavramını kafalardan silip onun yerine ırkı yerleştirmek. Sonra da Türk milletini ırklara bölmek. Burada Türk var, Kürt var, Arap var… Yoksa da ithal ederiz.