Türk Ruhu

53

Türk Milleti, tarih sahnesine çıktığı günden zamanımıza kadar beş bin yıllık süre geçmesine rağmen tarihinde hiçbir kara leke yoktur. Bazı art niyetli kişiler, ya cahilliklerinden olacak, ya da kasıtlı olarak tarihimizdeki bazı olayları ve kişileri örnek göstererek karalama kampanyası açarlar. Şu bilinmelidir ki bu gün için size saçma, abes gelen şeyler, o günlerde belki de hayati önem taşıyordu.

Bu yazımda örnekleriyle sunacağım dört ayrı olay, ancak Türk Milletinin özelliklerine, karakter yapısına münhasır olup; başka milletlere nasip olmayan hasletlerdir.

a)      Komşuya Buğday Vermeyelim de Açlıktan Ölsün mü?

Sovyetler Birliğinden bağımsızlığını yeni kazanmış bir Azerbaycan. Düzenli ordusu ve silâhı yok, iç karışıklıklar ve devlet kadrolarının tam teşekkül etmediği bir anda, Sovyetlerinde yardımıyla Ermenistan, Şubat 1992 yılında Dağlık Karabağ’da Hocalı katliamını gerçekleştirir. Azerbaycan devletinin başında o gün için büyük bir oy çoğunluğuyla seçilmiş ayaz Muttalibov, Halk cephesi tarafından suçlu bulunur ve Rusya’ya kaçmak zorunda kalır.

Onun yerine 2. Olarak Ebulfez Elçibey seçilir. Bu arada Rusya, Ermenistan’a buğday yardımını kesmiştir. Ermenistan zor durumda. El altından Türkiye’den buğday talebinde bulunurlar. Türkiye, konuyu Elçibey’e iletir.

Elçibey:-“İnsanların açlığı söz konusuysa bizim için mesele değil” der.

19 02 1993 tarihinde Kanada’dan ithal edilen 400.000. ton buğday Ermenistan’a gönderilir. Hükümet’in başında rahmeti rahmana yeni kavuşan Süleyman Demirel vardır. Gerek muhalefet, gerekse basından çok eleştiri alır.

Demirel kendisini bu yönde eleştirenlere tarihe geçen bir sözle cevap verir:

-“Komşuya buğday vermeyelim de açlıktan ölsün mü?

b) Bosnalı Kadın:

Sırpların Bosna’da soykırım yaptığı yıllar. Türk Birliğinin Komutanının yemek dağıtımı esnasında Bosnalı bir kadın dikkatini çeker. Her gün yemek almaya tek kişi gelmesine rağmen iki kişilik yemek aldığını görünce Komutan sorar:

-“Tek kişisin neden iki kişilik yemek alıyorsun“?

Hanım cevap verir:

-“Yanımda bir tane de Sırp bayan var birisini de ona alıyorum” der.

Komutan:

-“Onlar her gün sizi öldürürken nasıl oluyor da bir Sırp’a yemek alıyorsun“?

Bayan biraz kızgın cevap verir:

-“Sen nasıl Müslümansın sana sığınan birini aç bırakmak olur’mu“!

c )   Çanakkale Savaşı:

Çanakkale de kıran kırana savaş olurken, Türk mevzilerinin önünde yaralı bir İngiliz askeri can çekişmektedir. İngiliz topçu birliğinin bombardımanından Türk askeri, mevziden başını kaldıramazken, yaralı İngiliz askerini bir fırsatını bulur, kucaklayıp mevziinin içine alır ve yaralarını tedavi ederler.

d) Mamak Askeri Ceza Evi Erdal Eren:

12 Eylül askeri darbesinden sonra, Mamak Askeri Ceza evinde milliyetçi ve sol görüşlü tutuklular, aynı koğuşlara konurlar. Sol görüşlü Erdal Eren, asker öldürme suçundan tutuklandığından askerler her sabah onu koğuştan çıkarıp işkence yapmaya götürürler. İşkence esnasında Erdal’ın çığlıkları dayanılır gibi değildir. Yan koğuşta gene Erdal adında başka bir tutuklu vardır. Ama o, ülkücü görüşe mensuptur. Her gün tekrarlanan işkence sonucu Erdal Erenin çığlıklarına dayanamaz. Erdal Eren’e seslenir:

-“Yarın seni çağırdıklarında sen çıkmayacaksın, senin yerine ben çıkacağım” der ve ertesi günü sol görüşlü Erdal Erenin yerine ülkücü Erdal işkence görür.

Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz Türk, işte budur.