Türk Silahlı Kuvvetleri; Mete Han’dan bu yana Türk Milletinin, göz bebeğidir.
Türk Ordusu; milletimizin her ferdinin canının, namusunun, malının, güvenliğinin teminatıdır.
Ordumuz, bir zaafiyet, eksiklik, noksanlık içinde olursa, bundan topyekün hepimiz zarar görürüz.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de kurucusu, Türk Silahlı Kuvvetleri’dir ve bilahare devletin kuruluşundan sonra iş ordu tarafından halkımıza mal edilmiştir.
Türk Ordusu, uzun zamandır Türkiye ve Türk Milletine karşı amansız bir saldırı yürütenlerin birinci hedefi haline gelmiştir.
Ordumuz, planlı saldırının en stratejik hedefidir. Bu sebeple Ergenekon, Balyoz gibi darbe ve hükümeti yıkma davaları ile casusluk gibi suçlamalar, Türk Ordusu’nun bilerek ve isteyerek yıpratılmasına neden olmuştur.
Cumhuriyet tarihinde görülmedik bir şekilde emekli veya muvazzaf; Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, çeşitli rütbelerdeki general ve subaylar, tutuklu veya tutuksuz olarak yargılanmaktadır. Ordumuzun balansı bu gelişmelerle bozulmak istenmektedir.
PKK ve PKK’nın iç ve dış yandaşlarının azıtması sonucunda da, her gün istemediğimiz şekilde, şehit haberleri artmıştır. Bir de bunlara kaza olmasına inanmak istediğimiz Afyonkarahisar’daki cephaneliğin patlaması ile 25 şehit haberinin eklenmesi üzüntümüzü katmerlemiştir.
Bütün bunlar kullanılarak, Türk Ordusunun; Türkiye üzerindeki etkisi ve gücü zayıflatılmak istenmektedir. Türk Milletinin, ordusuna duyduğu güven azalsın diye bakılmaktadır. Ordumuzun, savaşma şevki kırılmış, askerleri inisiyatif kullanamayan ve sadece kurallarda yazılı emirleri uygulayan ve de mesai ile sınırlı görev yapan, bir ordu haline gelmesi beklenmektedir. İçte ve dışta, bu arzu ve düşüncede olan çoktur.
Halbuki Türk Milleti, bir ordu – millet hüviyetinde şekillendiği için yaşamını bağrından çıkardığı ordusu ile bir bütünlük çerçevesinde sürdürmek zorundadır. Bu da imkansızlıklara rağmen kahramanlık göstermekle vücuda gelir. Seyit Onbaşı’nın insanüstü bir güçle top mermisini kaldırması, Ulubatlı Hasan’ın İstanbul Surlarına bayrak dikişi, 57. Alayın Çanakkale’de sonsuza yürüyüşü, Albay Reşat’ın verdiği sözü yerine getiremeyince canına kıyışı gibi sonsuz kahramanlıkların gerçek oluşu gibi.
Türk Milleti, ordusunu; bayrağa, toprağa, millete bağlılığın iman ve inanç dolu bir aşkla harmanlandığı Peygamber Ocağı’na benzetir. Ordusuna ve de dolayısıyla din, millet, bayrak, vatan, namus uğruna sahip olunan şehitlik ve gazilik ünvanlarına büyük bir ulviyet bahşeder.
Mete Han’ın, ıslık çalan okları atan okçularının, İstanbul’a dayanan Fatih’in askerlerinin ve dokuz günde yüzlerce kilometreyi koşarak İzmir’e bayrak çeken Mustafa Kemal’in Mehmetlerinde hep aynı ruh vardır.
Türk Milleti’nin ve Türk Devleti’nin günümüzdeki düşmanlarının ana hedefi şimdi bu ruhtur.
Türk Ordusu, Cumhuriyetimizin en düzgün çalışan ve belli kuralları olan kurumudur. Eğer farkında olursak, bu günkü gibi saldırılar Türk Ordusunu yıkamaz ve zarar veremez. Tuzağa düşersek vay halimize… Bize niye Balkan Savaşlarını anlatmazlar? Cevap: sık sık tuzağa düşelim diye.
Bu sebeple görüyorum ki; her olay, satılmış hain medya tarafından Türk Ordusu’na bir saldırı ve dolayısıyla yıpratma vesilesi haline getirilmektedir. Bu ister dinci, gerici, yandaş isterse cumhuriyetçi, laik, muhalif dediğimiz basın tarafından olsun aynı şekilde ve ayırt etmeksizin yapılmaktadır. Yani satılmışın cephesi yoktur. Satılmış, satılmıştır…
Elbette benim de eleştirilerim ve öngörülerim var. Fakat bunlar Türk Ordusu’na karşı olmama ve onu yıpratmama sebep teşkil etmiyor. Tutuklu yatan komutanlara, her birinin hüzün dolu hikayesine, maruz kaldıkları muameleye tabii ki itirazım var. Yarbay Mustafa Dönmez’in, oğlunun cenazesinde yıkılışı bizim de yıkılışımızdır. Bütün bunları biliyorum…
Fakat bu gün Genelkurmay Başkanımız Necdet Özel Paşa’dır. Kuvvet Komutanlarımız da görevdedir. Onlar sadece TSK’nın değil, ordu – millet dediğimiz Türk Milletinin de komutanlarıdır. Kimse onları “tak – şak paşa” diye hakir ve küçük göremez, alaya da alamaz. Bunu yapanlar Türk Milletine düşman olanlardır.
Başta Necdet Özel Paşa olmak üzere diğer komutanlarımız görevlerine havadan paraşütle gelmediler. Onlarca yıldır Türk Ordusu’nun üniformasını şerefle taşıyarak ve çeşitli kademelerde görev yaparak bu makamlara çıktılar. Hepsinin liyakat ve ehliyetinden zerrece şüphemiz yoktur. Onlar şimdi nasıl başımızın tacı ise görev sürelerinin sonunda o makamlara gelecek olanlarda yine bizden aynı muameleyi ve bağlılığı göreceklerdir. Çünkü burası Türk Ordusu’dur.
Başta Genelkurmay Başkanımız Necdet Özel Paşa olmak üzere bütün komutanlarımız, döktüğümüz her damla kandan ve verdiğimiz candan en az bizim kadar üzgündür.
Böyle olmasına rağmen küçük ayrıntılardan büyük haber üreterek, Türk Ordusu’na karşı yürütülen psikolojik savaşın, aracı ve destekçisi olmak bir ihanettir.
Onun için Siz Siz olun; can, mal, ırz ve namus ile güvenliğinizin teminatı olan Türk Ordusu’na ve komutanlarına sahip çıkın, onlara emirlerindeki askerler olduğunuzu hissettirin ve bilin ki bu ordu hem Mustafa Kemal’in ve hem de İslam’ın son ordusudur… Allah bizi ordusuz kalan milletlerden eylemesin…