Türk Milliyetçisi Bir dâhinin Ardından

90

Oktay Sinanoğlu, Hayattayken değeri bilinmeyen, ölümünde de hak ettiği saygıyı görmeyen bir dahi…

Sinanoğlu, babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu’nun Türkiye Başkonsolosluğunda görevli olması sebebiyle Bari’de dünyaya geldi. II. Dünya savaşının başlamasıyla birlikte ailesi ile birlikte Türkiye’ye döndü. 1953 yılında Ankara’da TED’in Yenişehir Lisesi’ni birincilikle bitirdi.  1956 yılında TED tarafından burslu olarak gönderildiği Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya Üniversitesi Kimya Mühendisliği’ni birincilikle bitirdi. 1959 yılında yine Kaliforniya Üniversitesi’nde Kurumsal Kimya doktorası yaptı. 1961 yılında hem Harward hem de Yale Üniversitesi’nde kendisinin yeni Nicem ( Kuvantum) Kimyası ve fiziği üzerine teorileri hakkında üst düzey derslerde yeni buluşlarını anlattı. 1962 yılında henüz 26 yaşındayken Yale Üniversitesi’nde dünyanın en genç profesörü unvanını aldı.

TÜBİTAK, ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi’nin kuruluşlarında yer almış, Türkiye’de bilimin gelişmesi için mücadele vermiş olan Sinanoğlu, iki kere Nobel’e aday gösterilmiş, kimyaya matematiği sokmuş, moleküler biyolojinin kurucuları arasında yer almış, fizik, astrofizik, nükleer fizik gibi bilimin çeşitli dallarıyla da ilgilenmiştir.

Sinanoğlu bilim adamı kişiliğinin yanında, ülkesine, kültürüne olan bağlılık ve Türkçeye verdiği önem ile de bilinmektedir. Türkçenin matematiksel bir kurulumu olması sebebiyle bilim dili olması gerektiğini ve muhafazasının ne denli önemli olduğu konusu üzerinde önemle duran bilim adamı, bu konuda da eserler vermiştir. Yazar bu eserleri “Türkçe giderse, Türkiye gider” ve ” Bye Bye Türkçe” isimlendirmiştir.

Eğitim hayatı ve çalışmalarının önemli bir bölümünü yurtdışında gerçekleştiren Sinanoğlu, bir milletin dilinin, kültürünün ayrılmaz bir parçası olduğunu ve bir milletin varlık ve devamı için ne denli önemli olduğunu milletimize anlatmak için çabalamış ve Allah tarafından kendisine bahşedilen zekâsını bu uğurda da ortaya koymuştur.

Değeri hayattayken yeteri kadar bilinmeyen Sinanoğlu’nun fikirleri ve çalışmaları gelecek nesillere aktarılmalı, rehber olmalıdır. Bize düşen görev, bu dehanın fikirlerini muhafaza etmek ve yaşatmaktır.