Türk Milliyetçiliği Kavramı

186

“Türk milliyetçiliği” davasına ve “Milliyetçi Türkiye” idealine bağlılık esastır.  Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm” ifadesinde, “Milliyetçi Türkiye” idealim 10. Yıl Nutku’ndaki Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarma hedefinde karşılığını bulur.

Türk milliyetçiliği fikri bu milletin kurtuluş reçetesidir. Ancak bu reçetenin kurtuluşumuza ilaç olması için fiili milliyetçilik gereklidir. Şuan Türk milletinin ve gençlerimizin maddi ve manevi hayatını geliştirecek olan ihtiyaç; Türk milliyetçiliği fikrinin toplumsal hayatımızda ilim ve irfanımızda hâkim unsur olmasına bağlıdır. Hayatın iki gayesi vardır; biri metafizik, diğeri ise fiziktir. Yani biri din, diğeri ilim; nasıl ki insanı iki unsur oluşturuyorsa. Nedir bu unsurlar: Biri beyin ki ilmi temsil eder; diğeri vicdandır ki bu da dini temsil eder. Beyinle vicdanın uyumundan-akordundan medeniyetler doğar. Yüksek medeniyetleri de ancak beyni hür, vicdanı hür insanlar kurar.

*

Elimizdeki bilgilere dayanarak:

Tek adam sistemiyle yönetilen ülkemizde;

–Tarım arazilerinin yabancılara satışı, tarım dışındaki alanlara tahsisi derhal durdurulmalıdır. Ayrıca, uzun vadeli bir planlamaya dayalı olarak ciddi bir tarım ve hayvancılık şahlanışı başlatılmalı, gıda yeterliliği ve güvenliği sağlanmalıdır.

–Topraksız köylüye toprak dağıtılmalı, tarım üretimi teşvik edilip girdiler düşürülerek üretici desteklenmelidir. Hiç vakit yitirmeden, aç ve muhtaç kalmadan, hemen! Gün gelir, paranızla dahi gıda ürünü alamazsınız. Tek yol, Atatürk’ün ekonomi politikaları, kamuculuk, halkçılık.

— Yeri gelmişken (boş gevezeliklerden sıra gelmiyor) Yabancıların Türkiye’de ev alımı artmış, en çok İranlılar ev almış! Yakında Türk vatandaşları kendi ülkesinde muhtelif ülke vatandaşlarının kiracısı olmaya başlayınca gündeme alınır! Ev sahibiniz hangi ülkeden olsun?

— Yabancılara gayrimenkul satılmamalı. Zaten yok bahasına gidiyor. Hele ki bugünün ve geleceğin en stratejik maddesinin gıda olduğu düşünülürse, yabancıların Türkiye’de tarım arazisi alması beka sorunudur, buna izin verilmesi ihanettir.

*

‘’Aydınların aydınlatamadığı halkı, soytarılar aldatır’’ demişti Cemil Meriç. Ders alınması gereken anlamlı özet bir ifade.

İslâm adınaymış süsü verilerek (asla İslâm adına değil ama, kesinlikle Türk’ten birilerinin intikamını alabilme adına) Türk’ün binlerce yıllık ötelerden süzülüp gelen tarihine, tarihi kahramanlarına, ahlâki değerlerine, GERÇEK İSLÂM’A, töresine, Atatürk ve cumhuriyete, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üniter yapısına düşman bir nesil yetiştirilmeye çalışılıyor ise ve de insanlarımız bilerek ve kasten önce fakirleştirilmekte, sonra da fakirlik ve yoksulluk noktalarından çok ucuz rüşvetlerle satın alınıyor ise üniter yapısıyla laik cumhuriyetimiz hakkında bozguncu güçlü odaklara fırsat doğmuş demektir.

*

Yakın tarih itibariyle bu ülkede Komünizmden medet uman kitleler oluşmuşsa…

Batı hayranı köksüz gruplar varlık göstermişse…

Din adına, kendi milletinin varlığını ve kültürel değerlerini, muhteşem tarihini inkâr eden bir Müslüman tipi ortaya çıkmışsa…

Özellikle üretim  yetersiz duruma getirilmiş ise , maden ve su yataklarımız ecnebilere peşkeş çekilmiş, bankalarımız elden çıkartılmış, sanayimiz montaj sanayine dönüşmüş  dış ülkelere muhtaç duruma getirilmiş ise ….

Vatan bölünmenin eşiğine kadar sürüklenip, barış, sevgi, güven yok edilerek, İnsanlarımız birbirlerine düşmanca bir şüphe ile bakar hale gelmişse; bütün bunlar bir şeylerin acı sonuçlarıdır. Sebepler sonuçları hazırlar…

*

İnsanları demir parmaklıklar ardına kapatıp, düşünmelerini engelleyeceğini düşünen bir anlayış biçimi yok olmaya mahkûmdur elbette. Basın yönetenlere değil yönetilenlere hizmet için vardır, iktidarları denetlemek için vardır. Eleştiriye tahammülsüzlük demokrasi düşmanlığıdır. Halkın haber alma özgürlüğünü engellemeye kimsenin hakkı yoktur. Aydınların halkı aydınlatmasına hiçbir güç engel olamayacaktır.. Şüphesiz.

*

Adaletin tecellisi bağımlı hale gelmişse , “İnşallah” ile “maşallah” arasında oyalanan Ortaçağ Türkiye’sine dönmemek için Cumhuriyetin Aydınlanma Kültürüne, çağdaş basınımıza, sahip çıkmalıyız.

Özgür basını bağımlı hale getiren, konuşana baskı yapan, fikrini söyleyeni içeri atan her zaman kaybetmiştir. Bırakın gazeteci gazeteciliğini, siyasetçi siyasetçiliğini yapsın. Halkın ağzına fermuar çekilmesin; insanlar konuşsun. Bütün dünya ülkemizde “adalet”i görsün. AİHM’ye bir dosya dahi gitmesin.

*

Bilim, düşünce ve sanat insanları doğruları söylemekten korkmaz ve bildiklerini sonuna kadar savunabilme cesareti gösterirlerse;

Hâkimi, savcısı, avukatı; siyasete eklemlenmeden sadece ve sadece adalet üzere olurlarsa;

Kamu kaynaklarını kullananlar, haktan- hukuktan ayrılmaksızın, tercihlerini milletten yana kullanırlarsa;

Seçilmişler her attıkları adımda, seçmen benden hesap sorar anlayışıyla hareket ederse;

Okumak, öğrenmek bir ibadet haline gelmişse;

İnsanlar birbirlerinin yaşam tercihlerini sorgulamak yerine, kendileriyle meşgul oluyorlarsa;

Şekilci din anlayışı yerini, ahlak ve bilgi temelli bir dindarlık almışsa;

İşte oradadır huzur… Oradadır başarı… Oradadır insanlık… Oradadır İslam…

Bunlar yoksa

Küçük çocuklara dahi tecavüz edilir; sokakta, çarşıda, evde kadınlar da öldürülür;

Farklı yaşayan, farklı giyinen, farklı konuşan öteki ilan edilir; olmadı tekfir edilir.

Böylece, ilim ve irfanın yerini örümcek tutmuş beyinlerin tekrarladıkları teraneler alır ve ortaya garabet çıkar.

Bakın cehenneme dönmüş coğrafyalara, nerede insanlık?

Diyor ya Mehmet Akif:

‘’Ey koca şark! Ey ebedi meskenet!

Sen de kımıldamaya bir niyet et,

Korkuyorum, Garbın elinde yarın,

Kalmayacak çekmediğin melanet.’’

Gel de gör şarkın halini koca Şair…

*

Şairin serdedişi bu netameli günleri görürcesine Türk milletine bir uyarı; yıllardır bağımsız cumhuriyetimize yapılan ihanetleri, dökülen kanları, verilen şehitleri milletçe yaşıyoruz.

Millet olarak bu netameli ve yaşlı coğrafyada güçlü kalmanın, ebedi kalmanın reçetesi, bir bilgenin ifadesiyle ‘’Birleyerek Oluşalım’’ ifadesinde billurlaşır, gerçek yerini alır.

Bu reçete,’’Türk Ulusal Kimliğinin’’ reçetesidir.

*

Atatürk ilkelerine bağlı, Türk Kültür diliyle oluşmuş milli kimliğimle, mevcut iktidarda gördüğüm aymazlıkların nihayetinde kanaatim odur ki;

Demokratik sistemimizde uçlarda kalmış, Türk Kültür Dilinden mahrum, merkez sağı dolduramamış, düşüşe geçmiş mevcut iktidarın yerine, Atatürkçü Türk milliyetçisi milyonlarca vatandaşımızı organize ederek ittifakla bir araya getirecek siyasi bir organizasyonla ‘’Merkez i Siyasi Yapılanma’’ nin gerçekleşmesi, iktidara taşınması kaçınılmazdır.

*

Evet, Türk milliyetçiliğinin öznesini oluşturacağı merkez bir siyasi yapılanma sağduyuyla düşünen insanımızın özlemidir.

Üniter yapımızın kiliti, NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE kavramında saklıdır.

Merkezi bir siyasi yapılanma veya organizasyon ,“Kapitalist” ve “Emperyalist” sistem ile son 50 yıldır boğuşan, benzerlerinin aksine yok edilememiş bir “Milli Kurtuluş Hareketi”,nin de öncüsü olacaktır.

*

Ülkemiz Türkiye Cumhuriyetinin kurucu kadrosunun önderi O eşsiz lider Gazi Paşamızın, günümüzün sandıktan çıkmış siyasi muktedirlerini disiplinsize edecek temel sorumluluklarını vurgulayarak ders veren uyarısıyla yazımızı tamamlayalım:

‘’ Bir millette, özellikle bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz bir sondur’’.

‘’Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.’’