Türk Milleti Açılım ve İmralı Süreci İle Akil İnsanlardan Rahatsız

97

 

Türk Milleti’nin kahir ekseriyeti, demokratik açılım ve İmralı süreci ile Terörist Başının affedilmesine karşıdır.

Anayasadan Türk Milleti’nin çıkartılmasını, milli devlet ve üniter yapının bozulmasını, ülkenin bölünmesini ve Başkanlık modeli ile eyalet sistemine geçilmesini, istememektedir.

Okullardan Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ile Andımızın kaldırılmaya çalışılmasından, Milli Bayramlarda yapılan resmi törenlerin iptal edilmesinden, resmi tabelalardan T.C. ibaresinin silinmesinden, PKK ile müzakere TSK ile mücadele edilmesinden, endişe duymaktadır.

BDP’nin hiç bitmeyen “iki dilli-bayraklı ve milletli yaşam, demokratik özerklik, bölge meclisi, öz savunma gücü, genel af vb.” bölücü taleplerinden sıkılmıştır.

Analar ağlamasın, demokrasi, insan hakları, barış ve özgürlük gibi kulağa hoş gelen ve kimsenin itiraz edemeyeceği söylemler altında, PKK terör örgütü ve terörist başı ile yapılan görüşmelerden rahatsızdır.

Açılım sürecinin ülkeyi nereye sürükleyeceğini, sözde barış karşılığında terör örgütü ve küresel güçlere hangi tavizler verildiğini ve Oslo görüşmelerinde neye imza atıldığını bilmediğinden, endişelidir.

TBMM’nde çözülmesi gereken milli meselelerimizin, ABD-İngiltere ve Barzani hakemliğinde görüşülmesinden ve uluslararası boyuta taşınmasından huzursuzdur.

Batılıların hakemliğinden Osmanlı’ya ne hayır geldi ki, Türkiye’ye hayır gelsin, demektedir.

Toplum mühendisliği ile görevlendirilen Akil İnsanların “sözde barış karşılığında iç ve dış mihraklara hangi tavizler verileceğini ve ülkenin nereye sürükleneceğini” bilmediğine inanmaktadır.

İşin içinde olmayan ve yürütülen pazarlıkları bilmeyen sözde Akil İnsanların “ne anlattığını, neyi amaçladığını ve kimi neye ikna etmeye çalıştığını” anlayamamaktadır.

Terörist Başından talimat alan ve eşkıya ile kucaklaşan BDP’li Milletvekillerinin, sürekli barış ve demokrasiden söz etmesini, algılayamamaktadır.

PKK ne zamandan beri Kürt kökenli yurttaşlarımızın hamisi oldu da muhatap alınıyor, diye düşünmektedir.

Savaş mı oldu ki, birileri çıkmış barıştan yanayız diyor, Türk Ordusu hangi meydan muharebesinde yenildi ki “Hükümet kaybeden taraf gibi önce mütareke, sonra müzakere istiyor ve küresel aktörlerin hakemliğinde terör örgütüyle görüşmeler yapıyor” diye sormaktadır.

TBMM’nde ülkenin meseleleri görüşülürken ve tüm Siyasi Partilerin eşit üye verdiği Meclis Anayasa Komisyonunda “siyasi uzlaşma ve toplumsal mutabakat aranarak” Anayasa değişikliğine gidilmişken, terör örgütü ile yabancı ülkelerin sürece neden katıldığını, sorgulamaktadır.

Beyler, Türkiye’nin PKK ve bölücü terör meselesi vardır, Kürt sorunu yoktur.

Osmanlı’nın parçalanma sürecinden beri hiçbir dönemde insanlar “kimlikler ön plana çıkartılarak” bu kadar rahatsız edilmemiş ve etnik-dini-mezhepsel ayrılıklar bu denli kaşınmamıştır.

Bir etnik grubun meseleleri sürekli gündeme getirilir ve Habur Şovu-Diyarbakır Mitingi gibi taşkınlıklara göz yumulursa; bundan ülkenin diğer insanları rahatsız olur ve savunma refleksi içine girer. Basında her gün yer alan demokratik açılım tartışmaları ve İmralı görüşmeleri; halkın gerilim ve öfkesini yükseltmiş, küçük bir kıvılcımın büyük patlamalara neden olabileceği toplumsal bir hassasiyet doğurmuş ve ülkeyi sosyal patlamanın eşiğine getirmiştir.

Önlem alınmazsa Türkiye “ALLAH korusun” önce Arap Ülkeleri gibi iç harbe, sonra bölünmeye doğru gitmektedir.

Zaten bir ülke çift dilli-bayraklı ve milletli hale gelirse, sonu bölünmedir.

Elbette zenginlik olarak görmemiz gereken etnik, dini, mezhepsel, kültürel farklılıklarımız vardır ve herkes ana dilini özgürce konuşmalı, inancını-kültürünü doya-doya yaşamalıdır.

Ancak devletin görevi ayırmak değil, tüm insanları “milli bir kimlik altında ve dil, din, kültür, ülkü birliği gibi ortak paydalar etrafında” bütünleştirmektir.

Türk Milleti içinde “Türkmen, Kürt, Arap, Gürcü, Laz, Çerkez, Abaza, Arnavut, Boşnak, Roman vb.” unsurlar vardır ve hepsi de 1000 yıldan beri kardeşçe yaşamaktadır.

Atatürk de “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir. Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trakyalı, hep bir soyun evlatları ve aynı cevherin damarlarıdır.” diyerek, hiç kimsenin ayrısı-gayrısı olmadığını açıkça belirtmiştir.

Dolayısıyla hiç kimse münferit olaylardan etkilenip oyuna gelmemeli, tüm kişi-kurum ve kuruluşlar yapılabilecek tahriklere dikkat etmeli, bu hassas ortamda her türlü gerilim, kutuplaşma, cepheleşme ve çatışmadan uzak durulmalı ve Hükümet bir an önce etnik, dini ve mezhepsel tartışmaları sonlandırmalıdır.