“Açık açık konuşalım .
- – Bu ülkede, “Türküm” diyebilmek, “Kürdüm” demekten daha zor bir hale gelmişse…
- – Bu ülkede, Kürdüm diyene ilerici, Türküm diyene faşist deniyorsa…
- – Bu ülkede, Uludere’nin hesabını sormak, otobüsten indirip kafasına sıkılarak kalleşçe katledilen 33 çocuğumuzun hesabını sormaktan çok daha önemli ve acil bir hale getirilmişse…
Kürt sorunu sadece İmralı’daki görüşmelerle çözülebilir mi?”
Bu ifadeler, 4 Ocak 2013 tarihinde Hürriyet Başyazarı Ertuğrul ÖZKÖK tarafından yazılmış ifadelerdir.
Bu yazının devamında çok daha önemli ifadeler vardır.
Uzun bir zamandan beri, özellikle ülkeyi idare etme iddiasında olanların – bu söz görevde olan ve olmayan herkes için -ne yapmaya çalıştığının tamamen anlaşıldığından itibaren, ülkemizde bir TÜRK MESELESİNİN olacağını defalarca yazdık ve söyledik.
Bu ülkenin yüzde doksandan fazla çoğunluğunu tenzili rütbe edip, yok sayıp istediğiniz gibi at koşturmaya çalışırsanız, işte sonuçta Ertuğrul ÖZKÖK’ler bile isyan eder dedik.
Siz bu ülkede, ben istediğim kadar destek alıyorum, toplumu nasıl olsa bloke ettim, her şeyi yapabilirim anlayışıyla hareket ederseniz, tarihin bilinmeyen yakın geleceğinde neler olabileceğine katlanmak zorunda da kalabilirsiniz.
Doğrudur, büyük çoğunluğun sesi olmak zorunda olan kişiler, gruplar, kurumlar da bloke edilmiş olabilir.
Doğrudur, para, menfaat gibi kavramlar insanların büyük bir çoğunluğunu susturmuş olabilir.
Doğrudur, basının büyük bir kısmının baskısı ve icraatı, insanların kandırılmasına, gözlerinin kapanmasına, doğruları görmemesine, farkındalıklarının ertelenmesine neden olabilir.
Peki sonra?
Sonra, bu ülkede yaşayan herkes, içinden çıkılmaz bir ortama sürüklenebilir.
Allah korusun, tarihin yaşattıklarında ve yaşananların yeniden yaşanmamasında hiçbir engel kalmayabilir.
Bakın, bu gidişat, gidişat değildir.
Bu gidişat, herkesin zarar göreceği bir ortama doğru sürüklenmektedir.
Milletin gözünün içine baka, baka oyunlar oynanmaktadır.
Dünyaya liderlik yapılırken(!), şu birkaç bin kişilik(!) terör örgütünü halledememek neyin nesi?
Alınan emirleri yerine getirebilmek için pervasızca ve hiçbir şey olmamış gibi icraatlar yapılmaktadır.
Farkındalık yüzdesi arttıkça, yani, gelişmeleri fark eden insan sayısı arttıkça, çözümsüzlük daha da artacaktır.
Bu memleketi idare edenler, gerçekten idare etmek için görev almışlarsa, Türk Milletini yok sayarak, ikinci sınıf muamelesi yaparak çözüm bulamazlar.
Anadolu coğrafyasında Türksüz, EMPERYALİZMİN baş devleti olan ABD bile burada gelip uzun dönem oturamaz.
Emperyalizmin en güçlü olduğu devirlerde, Türk Milleti, Kuvay-ı Milliye ile oturtmadığı bu topraklara kimse uzun dönem Türk’e rağmen giremez.
O yüzden, herkes, bu gerçeğe göre davranmak zorunda olduğunu yeniden hatırlamalıdır.
Rakamlar, kimseyi yanıltmasın.
Millî Mücadele’yi başlatan güç, 19 Mayıs 1919’da, Damat Ferid’in Partisi ile bir seçime girseydi, ne kadar oy alırdı?
9 Eylül 1922’de, Yunan İzmir’e döküldüğü gün, aynı partiler seçime girseydi sonuç ne olurdu?
Bu faraziyenin sonuçlarını herkes kendisine bir sorsa, çıkardığı sonuçlarla bir değerlendirme yapsa, acaba ne görür?