Türk firmalarında CIA Ajanları

147

Ülkemiz halen istihdam sorununu çözmekte zorlanırken, istihdamın yerinde çözümü konusunda 1 numaralı sektör olarak kabul edilen tarım sektöründen de çıkmış oldu zaman içinde.

Türkiye’yi yönetenler, sanayileşmenin başladığı yıllarda oluşturulan yanlış kararlarla, ülkeyi çok ciddi anlamda, tarım ürünleri ithalatçısı ülke konumuna getirdi.

Yanlış kararların başında, sanayi konusunda seçim yapılırken, tarıma dayalı sanayinin, tamamen göz ardı edilmesi gelir.

Geniş tarım alanlarının bulunduğu, kent nüfusunun, küçük yerleşim bölgelerine oranla daha az olduğu dönemde, ülkede yetiştirilen tarım ürünlerinin işlenmesi için sanayi tesisleri kurulmadı bu ülkede.

Buğdayın una çevrilmesi için bölgesel değirmenler bile, uzun süre ülkede buğday ekimini belli başlı tarım ürünlerinin başına taşıdı.

Portakalın suyundan meyve suyu, çekirdeğinden kozmetik ürünü, kabuğundan reçel üretecek bölgesel tesisler kuramadığımız için, portakalı dalında bıraktık toplayamadan.

Yağlı tohum işleme fabrikalarını bölgelerde kuramadığımız için, tarım ürünlerinin çeşitlemesine gidemedik, ülkemizi en büyük yağ ithalatçısı ülke konumuna getirdik.

Buna bağlı olarak, hayvancılığımız da geriledi.

Hayvan yemi ithalatında kullanılan yağlı tohum artığı küspeye de milyar dolarlar ile ifade edilen döviz ödüyoruz.

Dünkü yazımda belirtmiştim.

Amerikalı’nın mısırını getirip, şurubundan nişasta bazlı şeker üretirken, şeker pancarı ekimini de sıfırladık.

Bunları beceremedik ama sanayi ürünleri üretiminde durumumuz nasıl derseniz, orada da müstemleke bir ülke konumundayız maalesef.

Sanayi Devrimi diye Türkiye‘de montaj sanayi ile başlayan sanayi ürünleri üretimi açısından da, eli kolu bağlı bir ülke Türkiye.

Gün geçmiyor ki aydınlarımız, ekonomistlerimiz, “Türk Savunma Sanayi neden gelişmez” diye, paneller, seminerler, sektör analizleri gibi araştırmalar yapmasınlar.

Bütün bu araştırmaların sonunda, sorun gelir hep pazar meselesine dayanır.

Ülkemizde üretecek imkânlarımız vardır ama ürünü satacağımız yerde zorlanırız.

Türkiye, imkân ve kabiliyetleri açısında önemli bir aşamaya gelmiştir aslında.

Savunma sanayi firmaları, iç pazarda yeterince rağbet görmez. Zira Türk Ordusu, silah ihtiyacının çok büyük bir bölümünü Amerika‘dan alır.

Bu bağımlılık bile tek başına, yerli savunma sanayisinin gelişmesinin önünde büyük bir engel.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, bu sanayi alanında çok büyük atılımlar olmuştur.

Türkiye’nin NATO’ya girmesi ile birlikte, Amerikan silah sanayinin önemli bir pazarı haline geldik.

Kırıkkale silah fabrikalarında çalışan işçi sayısı daha önce 22 bin iken, bin 200’e düşmüş daha sonraki yıllarda.

NATO‘ya bağımlı kaldıkça, etrafımızdaki ülkelere de, sanayi ürünü satamaz hale geldik farkında mısınız?

Suriye, İran, Irak gibi ülkelere olan savunma sanayi ürünleri satışımız da, yine gizli bir el tarafından devamlı olarak engelleniyor.

Bu gizli el Amerika’dır.

Amerika, ülkemizin de bağlı olduğu NATO’yu öne sürerek, bu pazarlarda aktif satıcı ülke olmamızı engellemektedir.

Diğer yatırım mallarında durum farklı değildir aslında.

Boru üreten, alüminyum üreten, hatta bunlardan yapılmış teçhizatlar üreten tesislerimiz var.

Freze üreten, torna üreten, hatta bunları üreten makineleri dahi üreten tesislerimiz var.

Bu ürünlerin alıcısı daha çok İran ve benzeri ülkeler.

Ancak Amerika‘nın, bu ülkelere satış yapılmasını yasakladığını söylüyor firma temsilcileri.

Sebep de, nükleer araştırmaya yönelik bir takım gelişmelerin önüne geçmek.

Bu konuda Bülent Esinoğlu’nun iddiası ise, yüzümüzü daha da kızartacak nitelikte.

Bülent Esinoğlu’na göre, Türkiye‘de bu konularda üretim yapan 54 fabrikayı takip eden 54 CIA Ajanı var.

“54 CIA Ajanı, 54 Türk firmasını takip ediyor” iddiası gerçek ise, Türkiye’nin hükümranlığından bahsedenlerin yüzüne tükürmek geliyor içimden.