İstanbul’da önemli etkinlikler yapan Dersaadet Kültür Platformu Başkanı Mehmet Kamil Berse Eskişehir’deki Kazanlı Yenilikçi Alimler Uluslararası Sempozyumu’na davet etti. Geçtiğimiz yıl Eskişehir 2013 UNESCO Somut olmayan Kültürel Miras Başkenti ilan edilmişti. Şimdi bu marka Tataristan’ın Başkenti Kazan’a geçti. Vali Güngör Azim Tuna bu bayrağı daha sonra Kazan’a teslim etti. Söz konusu Kazanlı Yenilikçi Alimler Şehabettin Mercani, Rızaeddin Fahreddin ve Musa Carullah Toplantısı Eskişehir Valiliği’nin de desteği ile gerçekleştirildi.
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş veNevzat Gökalp ile birlikte Eskişehir’den gönderilen bir araç ile yola yola çıktık. Otobanda ne kadar da şık lokantalar, dinlenme ve doğal ürünler merkezi açılmış. Sapanca Berceste’de soluklandık. İçerisi bir fuar alanı gibi. Sadece karnınız doymuyor, gözünüz de bundan nasibini alıyor. Kurutulmuş meyvalar, baharat çeşitleri, yiyecek sosları, marmelatlar, kuru yemişler, zeytin çeşitleri, et dahil yöresel ürünlerin hepsi birbirinden daha dikkat çekici. Çuvallar dolusu ürünlerin bir kısmı mahalli renkleri havi örtülerle süslenmiş. Dizayn müthiş.
TÜRK DÜNYASI’NIN BİR ORTAK MEDYASI OLMALI MI?
Turgut Özal ile ülkemize giren otobanlar her geçen gün daha tabanını genişletiyor. Hızlı tren çalışmaları da öyle. Yol boyunca muhteşem sanayi tesislerimizle gururlandım. Eskişehir’e 6 saattte ancak varabildik. Eskişehir kadimliğiyle kalsa iyiydi ya; yenişehir olmuş, bol bol AVM, gökdelenlere yakın apartımanlar, siteler, lüks lokantalar, oteller birbiriyle yarışıyor. Tarihi dokuya ne kadar sahip çıkılmış tartışılır Eskişehir’de. Radyo’dan Muhammed Kutup’un 95 yaşında Suudi Arabistan’da vefat ettiği haberini duyunca fatiha gönderdik. Muhammed Kutup, İhvan-ı Müslimin liderlerinden Seyyit Kutup’un kardeşiydi. Mısırda senelerce zindanlara mahkum edilmişti fikirleri yüzünden. Sonra Suudilere iltica etmişti. Orada yaşıyordu. Allah’a adanmış bir ömür ile verdiği eserleri bizim neslimiz üzerinde çok etkili olmuştu.
Yol boyunca Eskişehir 2013 logolu Türk Dünyası Gazetesini karıştırıyorum, tek satır bu etkinlikten bahsetmiyor. Oysa amacı böylesine bilgiler aktarmak. Nafile, boş yere aradım. 2013 bitmesine rağmen, etkinlik 2014’de sürmüş, fakat bu konuda tek satır yok, haberler otoriteye “merhaba” ağırlıklı. Sayın Abdullah Gül’ün de desteklediği Konya’daki Uluslararası Necip Fazıl Kısakürek Sempozyumu da bu tür bir gelişmeden nasibini almıştı. Beceriksizlerin elinde hala sempozyum kitapçığı bile yayınlanmadı. Liyakat değil de münasiplik ve sadakat öne çıkıncı böyle oluyor.
GURMELİK VE DÜŞÜNCE SOFRASI
Sempozyum günü geldi çattı. Salon beklendiği gibi kalabalık değildi. Adından medyanın bahsettiği, çoğu kuruluşların yönetiminde olan profesörler isimleri yayınlanmasına ve kendilerinin olur vermesine rağmen yine gelmediler. Niçin ısrar edilir bu isimlerde anlamak kabil değil. Başkan Mehmet Kamil Berse’nin eleştirildiğini görünce çok üzüldüm. O görevini yapmıştı. Ancak vaadler yerine getirilmemişti. Oysa böylesine kültür, sanat ve medeniyet hareketleri fedakarlık ister, beklenti falan içine girilmez. Bu önemli toplantıdan çok istifade ettim. Keşke sadece akademisyenler değil, değişik sektör temsilcileri, sosyologlar, psikologlar, hakimler ve hekimler de takip edebilselerdi bu fikir ziyafetli etkinliği.
Gurme Fransızca bir kelime. Bizde iyi yemekten anlayan kimse manasına alınıyor. Oyca İsmail Hami Danişmend’in sözlüğünde obur, çok yiyen, doymayan ve yemek seçen anlamına geldiği anlatılıyor. Galiba bir haftanın birkaç günü böylesi toplantılara iştirak etmeme rağmen, yine de doymamışım. Bu toplantıda bulunmaktan dolayı kendimi şanslı hissettim. Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna konuşmasında “Türk dünyasının bütün değerleri hangi çağda ve hangi coğrafyada yaşanmış olursa olsun bizleri aynı değerler dünyasına davet etmiştir. Dolayısıyla değerler dünyamızda kimi zikredersek edelim, Türk dünyası gönül ummanına ulaşırız”dedi. Daha sonra her idarecinin yaptığı gibi vedalaşarak ayrıldı!
KAZANLI ALİMLER BUGÜNÜN SORUNU GÖRMÜŞ VE ÇÖZÜM ÜRETMİŞLERDİ
Türk Dünyası için küresel oyunlar her zaman oynanabiliyor. Bugün için de bu varittir. Türk Dünyası’ndan İstanbul’a gelenlere örnek verecek olursak Sadri Maksudi Arsal Tataristan’dan, Zeki Velidi Togan Başkurdistan’dan, İsa Yusuf Alptekin Türkistan’dan gelmesine karşılık isimleri Tatar, Başkurt, Uygur falan değil Türk oluyor. Doğrusu da bu. 300 Milyon Türk Dünyası böyle. Türkiye ayrıca dünya müslümanlarının da bir ilticagahıdır. En son Irak Cumhurbakanı Yardımcısı Ankara’ya sığındı. Suriye’den iltica edenler de öyle.
Toplantıda notlar aldım. Şöyleki: Kazanlı alimlerin yaşadığı sözkonusu dönemde şimdiki gibi İslam coğrafyası entelektüel bir kriz içindeydi. Ahmet Mithat Efendi’nin biyografisini de yazan Rızaeddin Fahrettin eserlerinde Tatar değil Türk olduklarına dikkat çekiyor. Yayınladığı dergide muhalif görüşlere de yer veriyor ayrıca. Doğu-batı alimlerinin düşüncelerinden istifade ediyor.Milli tarihi öne çıkarıyor. Değişik kesim ve topluluklarla birlikte yaşama arzusunu ortaya döküyor. Milleti kurtarma endişesi hep önde yer alıyor. Gelenekcilikte ve dinde aşırılığa karşı çıkıyor.Hep ahlak vurgusu yapıyor. Hükümlerin değişebileceğine inanıyor. Okumakla yaşamanın farklılığını hissediyor. Aklın kullanılmasını istiyor ve tecrübelerin önemini hatırlatıyor. Din ile dünya işlerini birbirine karıştırmamak gereği üzerinde duruyor. Kadınların mescide gidibileceğini anlatıyor.Tatar ismini İdil Ural Türklerine kaba anlamında Ruslar takıyor. İlk dönemlerde onlar bunu kabullenmiyor “Biz müslümanız” diyorlar. Hala da kimliklerine sahip çıkıyorlar.
Bütün Kazanlı alimler gibi Rızaeddin Fahrettin günümüzde örneği az bulunan araştırıp soruşturan, sorgulayan ve çok yönlü okuyan bir entelektüel. Biatı liyakatın önüne koymuyor. Eleştirilerinde gayretlilerin ilimden; ilim yapanlarda da gayretin yoksun olduğuna dikkat çekiyor. Meslek sahibi olmayı önemsiyor. Keşke bu kitaplar ve görüşler yardımcı ders kitabı olarak okutulabilse.
ORTAK BİR DİL: TÜRKİYE TÜRKÇESİ
Kazanlı alimlere göre İslam hayatlı bir din, hayatı yaşayan bir din. Güvenilir bile olsa beşer hata yapabiliyor. Keşke Çamlıca’da açılacak görkemli cami gibi bir de İslami Araştırmalar Merkezi olsa, Türkiye diğer islam coğrafyasındaki gelişmelerden haberdar olabilse. Amerika’da 20 yıldır Memluklularla alakalı bir dergi yayınlanıyor! Hilafet de siyasi bir kurumdur. Müslüman coğrafyasının da bir “kızıl elma”sı olmalıdır. Bugün islam coğrafyasında en büyük sorun ırkçılık ve mezhepçiliktir. Sapmalarda gelenekçilik ağır basıyor.
Musa Carullah yıllar önce “Türkiye Almanya ile birlikte savaşa girmese acaba olmaz mıydı.” diye soruyor. İslam coğrafyasının bir lügati, kamusu olmalıdır. Malesef misyonerler hala etkin bir halde faaliyet gösteriyor. Usul ile uğraşmak bizi medeniyet hareketinden uzaklaştırır, terakkimizi de önler. Kazanlı alimler böyle bir uğraş içindelerdi.
Musa Carullah’ın 4 eserini Şeyhülislam Musa Kazım Efendi İstanbul’a sokmuyor ve yasaklıyor. Yasaklama burada cazibesini gösteriyor ve esereler gizli de olsa okunuyor, tartışılıyor. Gelişmenin adı Kazan’da yenicilik, İstanbul ise İslamcılık!”Bundan sonra yola nasıl devam edilecek?” alimler bunu tartışıyor. Şimdikilerin kulakları çınlasın. İslam coğrafyası aydınları problemlerini hem anlamak, hem de çözmek durumunda. Batı bugünkü haliyle hem bize düşmanlık yapıyor ve hemde insanlarımız onları taklid ediyor!”Bu münasebet nasıl sürecek?” alimler bunu değerlendirmeli, yeniden yorumlamalı. Türk Dünyasında ve islam coğrafyasında ortak bir dil olmalıdır. Buna en yakın da Türkçe’dir. Böyle bir görüş islam dünyasında müslümanların diğer dilleri öğrenmemesi anlamına gelmiyor. Farsca da ,Arapça da, Urduca da olsun.
İslam coğrafyası yeniden bir diriliş içinde olmalıdır. Suçlamak yerine düşünmek ve üretmek gerek! Aydınlar mayalayıcı görüşler içinde olmalılar. Çarlık Rusyasındaki zulüm ayyuka çıkınca İdil Ural Müslümanları için malesef 1917 devrimi bir umut oldu ve destek gördü.
KAFA KARIŞIKLIĞI İYİ MİDİR?
Kazan’da Şebahettin Mercani’nin talebeleri iki yıl dini açıdan eğitiliyor, daha sonrasında ise hukuk, tıp, biyoloji, tarım vs.uzmanlık öğretimi veriliyordu. İslam coğrafyasında en acil sorun ortak dil sorunudur. Osmanlı Türkçesi bunu yaptı. Sıratımüstakim ve Sebilürreşad dergileri İstanbul ile aynı zamanda Kazan, Bakü ve Akmescit’te de okunuyordu. Türk Dünyası entelektüellerinin görüşlerinin aktarıldığı derginin Cağaloğlu’nda merkezi islam coğrafyası aydınlarının bir lokali gibiydi aynı zamanda.Sempozyumun en dikkat çekici tebliği yazar Ömer Hakan Özalp oldu.
İki gün yeni bilgiler edindik, kafamız karıştı, iyide oldu. Akşam yemeğini Eskişehir Devlet Hastanesi önündeki “Kaşık Kaşık Anadolu Ayten Usta Gurme”nin Uluözler Parkı içinde yedik. Tutmaç(erişte) çorbası, kavurma (sahudi), kaşarlı bulgur pilavı, çömlekte kaşarlı patates, tahinli kabak musakkası, makarna, domates kurusu salatası yedik ayran ve çay içtik.
Türkiye’de üniversiteler yerini korumaya çalışıyor ve henüz yeterli bilim ve fikir üretemiyor. Cemaatler ise malesef büyük bölümü ile ekonominin ve siyasetin içindeler. Beslendikleri damarlar zarar görsün istemiyorlar. Oysa Türk Dünyası ve İslam Coğrafyasının en önemli sorunu insan endeksli politika üretememek, toplumumuza yatırım yapamamak. Aydınlarımıza böyle bir görev düşüyor. Dileğim bu tür toplantı ve sempozyumların artması. Akademik, edebi ve milli dille konuşulması. Fikri gurmelerimizin yol salık vermesi.