Türk Dünyası

131

Türk Dünyası, 20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyılda dünyanın değişik bölgelerinde ve değişik devletlerin insanları olarak yaşayan bütün Türkler için kullanılan coğrafi ve kültürel bir kavramdır. Bu devletleri; Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan olarak belirtmek gerekir. Birçok kişi, Fars / İran kökenli olduğu iddiasıyla Tacikistan’ı Türk cumhuriyetlerinden saymamaktadır. Tacikler, Farsça konuşan Sünni Müslüman’dır. Bu yönleriyle İranlılardan ayrılırlar. Taciklerin İslamiyet’ten önce, günümüzdeki İran topraklarında yaşayan Sâsânilerin torunları oldukları ve Sâsânilerin Türk olmadıkları iddia edilmektedir. Sâsânilerin Türk oldukları da olmadıkları da ilmî olarak ispatlanabilmiş değildir. Muhtemelen onlar, Kuşanlar gibi Farslaştırılmış Türklerdir. Uzun yıllar Türklerle bir arada yaşamışlar, tarihin bir döneminde de Türklerle savaşmışlardır. 579 yılında ölen Birinci Hüsrev’den sonra Sâsâni Devleti’nin tahtına oturan Dördüncü Hürmüz’ün annesi bir Türk Prensesi idi. Bu sebeple 4. Hürmüz, ‘Türkzâde’ olarak anılır.
Sâsâni İmparatorluğu’nda; Yahudiler ve Hıristiyanlar olduğu gibi Türkler de yaşıyordu. Günümüzde de Tacikistan vatandaşı olup Türk olduğunu söyleyen pek çok insan vardır. Farslaştırılan Taciklerin yakın ilişkiler sonucunda asıllarına döndürülmesi ve Türkleştirilmesi mümkündür.
Tacikler, uzun yıllar Çarlık Rusya ve Sovyetler Birliği zulmü altında Türklerle aynı ortak kaderi paylaşmışlardır. Onları ‘bizden’ kabul ederek kazanmamız gerekir.
Yunanistan, Batı Trakya’da yaşayan Türklerin, ‘Müslüman Yunanlı’ Sırbistan, Makedonya’daki Türkleri, ‘Türkçe konuşan Sırplar’ olarak tanıtıyorlar. İran, işgali altında bulundurduğu Güney Azerbaycan topraklarında yaşayan Türklerin Türk olmadığını Azerî olduğunu iddia ediyor. Onların iddialarının hiçbir ilmî dayanağı yoktur. Bizim, Taciklere sâhip çıkmamızı gerektiren pek çok sebep vardır.  
Türk Dünyası, bütün Türk soylu insanları kapsayan bir kavramdır. Bazı araştırmacılar sadece Orta Asya için bu kavramı kullanır. Türkistan kavramı ile eş anlamlı kullanıldığı da olur. Ancak ‘Türk Dünyası’ isimlendirmesi, batılıların ‘Orta Asya’ olarak andıkları ‘Türkistan’ kavramlarından daha geniş bir alanı ifâde eder. Dünyanın hangi bölgesinde olursa olsun, Müslüman olmasa da, çeşitli sebeplerle Türkçe konuşamasa da, tek bir kişi olsa Türk’ün bulunduğu her yer Türk dünyasının bir parçasıdır. Türk dünyası Avrupa’ya, Kafkasya’ya, Orta Doğu’ya kadar yaygın, geniş bir bölgedir. Bu bölgede 350.000.000’a yakın Türk yaşamaktadır.
Türk dünyası’na dâhil coğrafî bölgeleri şöylece sıralayabiliriz: Altay Dağları,  Anadolu, Balkanlar, Balkaş Gölü ve Çevresi, Başkurdistan, Baykal Gölü ve çevresi, Çuvaşistan, Deşt-i Kıpçak, Dobruca, Gobi çölü, Hazar Denizi ve çevresi, Horasan, İdil-Ural Boyları, Kafkasya, Karakum Çölü, Kıbrıs, Kırım, Kingan Dağları, Batılıların Türk adını unutturmak maksadıyla ‘Orta Asya’ olarak isim verdikleri, bizim ise ‘Türkistan’ demek mecburiyetinde olduğumuz topraklar, Orta Doğu, Irak, Suriye, Selenga Nehri boyları, Seyhun – Ceyhun Nehri arasında kalan ve Araplar tarafından Mâverâün Nehr’ olarak adlandırılan bölge, Sibirya, Taklamakam Çölü, Tanrı Dağları, Tataristan, Türkistan ve  Yakudistan.
TÜRK BİRLİĞİ
20. yüzyılın ilk yarısında iki büyük savaş gören dünya, yaşanan felaketlerden ders alarak ikinci yarısından itibaren birleşme yollarına girdi. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, OECD, NATO ve AGİK gibi çeşitli organizasyonlar kuruldu. Bu organizasyonların asıl maksadı, savaş tehlikesine karşı birbirlerini korumak, kollamaktı. Ekonomik kalkınma ikinci plandaydı.
1990’lı yıllarda Komünizm taraftarı Doğu Bloğu ülkeler bir bir dağılmaya başladı. Ve genişlemek isteyen Avrupa Birliği bu ülkelerin birçoğunu kayıtsız şartsız birliğe dâhil etti. Doğu Avrupa’daki devletlerin birliğe girmesiyle gelecekleri teminat altına alınmıştı. Oysaki 1990 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ortaya çıkan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan, gibi Türk Cumhuriyetleri yalnız bırakılmak istendi. O halde Türk Dünyası 350.000.000’u bulan nüfusuyla Türkiye’nin sorumluluğu altındadır. Türkiye üzerine düşen görevi yapmakta fakat bu süreç çok yavaş ilerlemektedir. Türk Birliği ile ilgili ilk atılımlar başlangıçta bütün Türk dünyasında sevinçle karşılansa da, bu organizasyonun kurulumu henüz netlik kazanmamıştır.
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in bağımsızlığın ilanından sonra İstanbul’da yaptığı konuşma, Türk Cumhuriyetleri’nin bu beklentisini ve geleceğe yönelik umutlarını yansıtması bakımından son derece önemlidir: ‘Ancak bahar sellerini ne kadar engellemeye, önüne bentler çekmeye çalışırsanız çalışın, su yine de kendi yolunu açacaktır. İşte tarih nehri ile de aynısı olmuş ve soğuk savaş engelini yıkan tarih, insanlık kanunlarıyla belirlenen esas yatağına dönmüştür… Halklarımız arasında karşılıklı anlayış ve güven duygusu oluştu. Dostluk etkili bir işbirliğinin en güvenilir garantisidir. Bu durum bizi umutlandırıyor.’ Gelişmeler çok yavaş seyretse de ümitlerimiz devam ediyor.  
TÜRKMENSAHRA
İran’ın kuzey doğusunda Türkmensahra bölgesinde yaşayan 2.000.000 Türkmen, hem Sünni mezhebi hem de Türklüğü ile İran’ın mezhebi-etniği azınlıklarının arasında yer alır. Türkmenistan’ın güney sınırının ötesinde yaşayan Türkmensahralı Türkmenler, Türkmenistan ile ortak tarih ve kültür ve dil ve lehçeye sahip olsalar da, bugün İran’ın toprak bütünlüğü ve Anayasası’na saygı göstererek, kendi gelenek ve kimliklerini korumaya çalışıyorlar. Dolayısıyla, İran içinde Türkmenler kendi geleneklerini koruyabilen en asil azınlık olarak bilinmektedir. Hatta Türk dünyasını gezen bazı araştırmacılara göre, bu bölge gelenekleri ve elbise ve dil ve folkloru ile Türk dünyasının en asil bölgesi olarak bilinmektedir.
Ancak Türkmensahralı Türkmenler azınlık olmanın sıkıntılarını da çekerler.  Bu sıkıntı üst düzey makamlara ulaşmada, istihdamlarda, bölgede fabrikalar ve iş merkezleri kurdurmakta, seçimlerde büyük problem olarak kendini gösterir.
İran sahasında birinci vatandaş sayılmak, etniği-mezhebi ayrımcılıkları ortadan kaldırmak, kimliklerini koruyarak kendi dillerinde çocuklarına eğitim vermek, bölgede iş imkânları oluşturarak işsizlik oranını azaltmak, Türkmenlerin İran hükümetinden istedikleri önemli konulardır.
Hatemi’nin 1997’de reformcuların adayı olarak seçilmesi, Türkmenler arasında yeni ümit ışığı yakmıştı. O tarihten sonra, Türkmenler şehir şurasını kendileri seçip, Türkmenler arasından belediye başkanı belirleyebilmişler ve kendi dillerinde gazete ve dergi çıkartabilmişlerdir. Ancak meclis seçimlerinde, yanlış seçim bölgeleri yüzünden Türkmensahra’dan Türkmen vekil meclise göndermekte problem yaşanmaktadır. Seçimlerde Türkmenler ve gayrı Türkmenler arasında yaşanan rekabetten de Türkmenler hiç memnun değillerdir. Türkmenler, Türkmen şehirlerinin Fars şehirlerinden ayrı seçim havzalarına bölünmesini istemektedirler.
Türkmenler reformcuların tutumlarına umut ile bakarak problemlerinin çözülmesini arzu edip seçimlerde çoğunlukla reformcuları desteklemektedirler.
Türkmensahra Türkmenleri, Türk dünyasında iyi tanınmamaktadır. Türkiye’de de daha yeni yeni araştırmacılar arasında tanınmaya başlamıştır. Kendi milliyet ve dil ve geleneğine çok değer veren bu halk, Türk dünyası ile daha fazla ilişki ve bağlantıya geçerek dünyadaki Türk soydaşlarının varlıklarından ve içerdeki olaylarından haberdar olmasını istemektedir.
( HYPERLINK “http://www.efrasyap.org” www.efrasyap.org sitesinden alınmıştır.)
IRAK TÜRKMENLERİ ARASINDA YETİŞEN ÂBİDE ŞAHSİYETLER
Irak Türklerinin tarihine baktığımız zaman medenî, insan sever, hoşgörülü, töresine bağlı, sanatkâr, edebiyatçı insanlardan oluşan bir millet görürüz. Irak Türkleri, ‘Âbide şahsiyet’ olarak anılacak üstün vasıflı pek çok insan yetiştirmiştir.  
Fuzuli, Nesimi, Dede Hicri, Mehmet Sadık, Garibi, Ata Terzi başı, Ali Maruf, Mevlit Taha Kayacı, Mehmet Hurşit Dakuklu, Mehmet İzzet Hattat, Muhsin Behçet Şakır, Dr: Suphi Saatçi, İzzettin Kerkük. Dr. Nefi Demirci, Aziz Kadir Samancı, Sıdık Bende Gafur, İzzettin Nemet, Mustafa Kalayı, Abdulvahit Küzeci, Abdurrahman Kızılay, Kerkük KızıZehra Bektaş, Hacı Cemil Kapkapçı, Mehmet Ahmet Erbilli, Satıh Köprülü, Doç. Dr. Necdet Koçak, Ata Hayrullah, İhsan Hayrullah, Kasım Neftçi, Mehmet Avcı, Selahattin Avcı, Nihat Emel Muhtar Dr. Rıza Demirci, Abdullah Abdurrahman, Âdil Şerif, Mehmet Korkmaz, Rüştü Muhtaroğlu, Aydın Mustafa ve diğerleri…
BULGARİSTAN’DAKİ TÜRK KÜLTÜR DERNEKLERİ
TEK BİR ÇATI ALTINDA TOPLANIYOR
Kültürel Etkileşim Derneği’nin düzenlediği ‘Bulgaristan Türk Edebiyatının Geleceği’ adındaki konferans sonunda dernek temsilcileri ve genel sekreterleri bir araya gelerek federasyon kurma fikrini benimsedi. Fikri açıklayan Kırcali Ömer Lütfi Kültür Derneği Genel Sekreteri Müzekki Ahmet, ülkedeki Türk derneklerin bir çatı altında toplanma zamanının geldiğini söyledi.
Ruse (Rusçuk) Türkiye ile Kültürel İlişkiler Derneği Güneş, Kırcali Ömer Lütfi Derneği, Varna Türk Kültür Merkezi, Burgaz Recep Küpçü Kültür Derneği, Razgrad Deliroman Edebiyat Derneği bu federasyonun çekirdeğini oluşturacak.
Konferans sonunda söz alan Kültürel Etkileşim Derneği Başkanı İbrahim Yalımov, bilgi şölenini başarılı olarak değerlendirdi. Bulgaristan’daki Türk azınlığının kendine özgü edebiyatının olduğunun ortaya konulduğunu belirten Yalımov, ‘Türk edebiyatının sadece var olduğunu değil, ileride de yaşayabileceğini ispatlamış olduk. Biz konferans esnasında geriye baktık, fakat bunu ancak ileriye adım atabilmek için yaptık. Kanaatimce bu konferansta, eski kuşakla yeni kuşak arasında köprü kuruldu. Köprünün üzerinde ne kadar genç neslin geçeceği üzerinde durmak lazım, ama ilk adımlar atılmıştır. Bundan sonra gençler bu yolda yürüyeceklerdir.’ Dedi.
Türk kültürünün ve aydınların üzerindeki başlıca problemin, kimliğin korunması ve geliştirilmesi olduğunu vurgulayan Yalımov, bu kimliğin ortak noktasının kültür olduğunu belirtti.
Sabancı Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Aziz Şâkir, ‘1990-2010 arasında yetişen yeni nesil Bulgaristan şairleri’ adlı konuşmasında günümüzde yerli şairlerin birçok zorluklarla karşı karşıya geldiğini belirtti. Bulgaristan’daki her 10 gençten sadece birinin edebiyatla ilgilisini devam ettirmek istediğini belirten Şakir, ‘Eğer Orhan Pamuk, Bulgaristan’da doğup yetişseydi, Nobel ödülünü almak şöyle dursun, eserini yayınlamakta ve ikinci bir eserini yazmakta zorluk çekerdi.’ ifadelerini kullanarak yerli yazarların en büyük kayıplarını şiir alanında verdiklerini belirtti.
İki gün süren programa ülke genelinden yerli aydın ve Türkçe öğretmenleri iştirak ederek, konuşmacı olarak Türkiye’den de misafirler katıldı.
 BEYNUR SÜLEYMAN (Kırcaali Haber Gazetesi)
TÜRK DÜNYASINI AYDINLATAN MEŞALELER:
 Ordinaryüs Prof. Dr. ZEKİ VELİDİ TOGAN
Türk bilim tarihinin devlerinden ve Türkçülüğün önderlerinden Ord. Prof. Dr. Zeki Velidî Togan Başkırdistan Muhtar Cumhuriyeti’nin Sterlitamak Köyü’nde 10 Aralık 1890 tarihinde dünyaya geldi,
26 Temmuz 1970 tarihinde 80 yaşında iken İstanbul’da vefat etti.
Daha ilkokul tahsilini yaparken özel Rusça dersleri aldı. Öğretmen olan annesinden Farsça öğrendi.  1902 yılında orta tahsil için Ütek’te bulunan dayısı Habib Neccar’ın medresesine gitti. Buradaki öğrenimi sırasında Arapça bilgisini ilerletti,  dil bilgisini geliştirdi.
1908’de köyünden kaçarak Kazan’a gelip burada özel dersler aldı. Bu arada Katanov ve Aşmarin gibi bilginlerle tanıştı. 1909 yılında mezun olduğu Kasımiye Medresesi’ne, Türk Tarihi ve Arap Edebiyatı Tarihi öğretmeni oldu. 4 yıl süren bu öğretmenliği sırasında 1911 sonlarında yayınladığı ‘Türk ve Tatar Tarihi’ adlı kitabı sayesinde meşhur olmaya başladı. Bu eserin iyi yankıları sayesinde Kazan Üniversitesi Arkeoloji ve Tarih Cemiyeti’ne üye seçildi.
1913’te Fergana’ya, 1914’te Buhara’ya araştırmalar yapmak için gönderildi. Bu seyahat neticelerine ait hazırlamış olduğu raporlar başta Petersburg Arkeoloji Cemiyeti olmak üzere Kazan ve Taşkent Arkeoloji cemiyetlerinin yayınladığı dergilerde yayınlandı. Bu arada Prof. Katanov’un şimdi İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü’nün esas nüvesini teşkil edecek olan kitaplarının Türkiye’ye gönderilmesine vesile oldu.
Daha sonra Rus Millet Meclisi Duma’da Ufa Müslümanlarının temsilcisi olarak bulunmak üzere Petersburg’a gitti. İlmî çalışmalarına siyasî çalışmalarını da eklemiş oluyordu. Bu sırada Bolşevik İhtilâli patlak verince o da Türklerin durumunun düzelmesi için mücadeleye girişti.
Bolşevik İhtilâli’nden 22 gün sonra 29 Kasım 1917’de Başkurt ilinin muhtariyeti ilan edildi. Örenburg’u 18 Şubat 1918’de işgal eden Sovyetler O’nu tutukladılarsa da 7 Haziran’da hapisten kaçtı. Başkurt hükümeti kurulduğunda Togan, Harbiye Nâzırı oldu. Bundan sonra Başkırdistan’ın bağımsızlığı için Lenin, Stalin ve Troçki ile defalarca görüştü fakat olumlu sonuç alamayınca Türkistan’a çekilip orada mücadeleye karar verdi.
1920-1923 yıllarında Türkistan’da amansız bir mücadeleye girişti ise de başarılı olamadı. Basmacı Hareketi’nin içinde bulundu. Türkistan Millî Birliği’nin kurucusu ve ilk başkanıdır.
Paris, Londra ve Berlin’deki birçok Orta-Asya tarihçisi onunla çalışmak istemesine rağmen, devrin Türkiye Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, Fuat Köprülü, Rıza Nur, Yusuf Akçura’nın gayretleriyle Türkiye’den dâvet aldı.
20 Mayıs 1925’te geldiği Türkiye’de Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Encümeni’ne tâyin edildi. O zamanki Ankara’nın kitap açısından yetersiz olması yüzünden kendi isteği ile İstanbul Darülfünun’u Türk Tarihi Müderris Muavinliği’ne tâyin edildi.  Bundan sonra İstanbul ve Anadolu kütüphanelerinde hummalı çalışmalarına başladı. Fakat 1932’de Birinci Türk Tarih Kongresi’nde tıp doktoru Reşit Galip’in sunduğu Orta Asya’da iç deniz olduğu ve bunun sonradan kuruduğu konusu hakkındaki tebliğini eleştirince, Togan aleyhine bir kamuoyu oluştu. Kendisine takınılan bu kötü tutum üzerine ülkeyi terk etme kararını verdi. 8 Temmuz 1932’de istifa ederek Viyana’ya gitti.
1935’te doktora çalışmalarını bitirdikten sonra Bonn Üniversitesi’nde, 1938’de Göttingen Üniversitesi’nde ders verdi. 1939’da Millî Eğitim Bakanı’nın dâveti üzerine tekrar Türkiye’ye geldi. İstanbul Üniversitesi’nde Umumî Türk Tarihi Kürsüsü’nü kurdu.
1944 yılında Türkiye’de Sovyetler aleyhine faaliyet ve ‘Irkçılık-Turancılık’ adı verilen dâvâ kapsamında tutuklanıp mahkeme edildi. 10 yıl hapse mahkûm edildiyse de Askerî Mahkeme kararı bozdu ve Togan beraat etti.
1948’de yeniden döndüğü üniversitedeki görevine ölümüne kadar devam etti. 1951’de İstanbul’da toplanan 21. Müsteşrikler Kongresi’ne Başkanlık etti. Bu onun ilmî alandaki şöhretini çok daha artırdı.
Eserleri:
İlk eserini 20 yaşında iken yayınladı. Türk Kavimlerinde Dört Mısralı Şarkılar isimli kitaptı. Türkistan Tarihi (1939),  Umumî Türk Tarihine Giriş  (1946), Türkçülüğün Mukadderatı Üzerine (1971), Hâtırâlar (1969).
TURAN İÇİN YOLUMUZ VAR
Hedefe yol var daha bak,
Bu dava hem gerçek hem hak,
Niyet halis alınlar pak,
Turan için yolumuz var.

Necip Fazıl çekmiş çile,
Çektiğini yazmış bile,
Zindanlarda koymuş dile,
Turan için yolumuz var.

Adsız ağam sen çok yaşa,
Turan yazdın dağa taşa,
Ne çiçeler geldi başa,
Turan için yolumuz var.
Serdengeçti yanındaydı,
Damarında kanındaydı,
Başbuğumun yanındaydı,
Turan için yolumuz var.

Dündar Taşer erden idi,
Vatan için serden idi,
Türk olunan yerde idi,
Turan için yolumuz var.

Tahir Kutsi Makal varmış,
Reha Oğuz Türkan varmış
Tevetoğlu paşa varmış,
Turan için yolumuz var.

Atılmışlar vatan için,
Şehit olup yatan için,
Evet Kürşat atan için,
Turan için yolumuz var.

Başbuğuyla çıkmış yola,
Türklük için vermiş mola,
Demiş rabbim kolay ola,
Turan için yolumuz var.

Üç mayıs seçilmiş günmüş,
Umut ekildiği günmüş,
Yiğit seçildiği günmüş,
Turan için yolumuz var.

Tabutluğa konmuş başbuğ,
Verilmemiş ona bir tuğ,
Bizden gitsin ona üç tuğ,
Turan için yolumuz var.

Unutmam Başbuğ unutmam,
Ben gülümü hiç kurutmam,
Davan sözünü unutmam,
Turan için yolumuz var.

Kırkdört’lerin hareketi,
Olmuş Turan işareti,
Bulacaktır isabeti,
Turan için yolumuz var.

Cennet olsun mekanınız,
Unutmaz biz ahvadınız,
Ülkü ile şanlandınız,
Turan için yolumuz var.

Börçetine Asenalar,
Tüm dünyaya ün salalar,
Toylar kursun tüm balalar,
Turan için yolumuz var.

ÜMİT GÜNGÖR

 

Önceki İçerikMerhum Erbakan Hocamızı Anarken
Sonraki İçerikUğursuz ve Onursuz Yöntemler
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.